film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ekim 2015 Cuma

Ozan Çobanoğlu Röportaj

Ozan Çobanoğlu 'en büyük aşkım sinema' “Balım” müzikalindeki başarılı performansıyla adından söz ettiren Ozan Çobanoğlu, bu sezon Kanal D’nin yeni dizisi “Bir Deniz Hikayesi”nde karşımıza çıktı. Çocuğuna hem annelik hem babalık yapan Hakan’ın can dostu Ahmet’i canlandıran Çobanoğlu, bu işte yer aldığı için çok mutlu: “İçinde bulunduğum bu işten gurur duyuyorum:” 29 Eylül 2015 En büyük aşkım...

  “Bir Deniz Hikayesi”, baba - oğul ilişkisi üzerine kurulu. Siz nasıl tanımlarsınız diziyi?
- Sıcak bir aile işi. 7’den 70’e herkesin izleyebileceği, aile birliğine vurgu yapan, aşk, dostluk ve manevi değerleri en sıcak şekliyle ekranlara getiren çok kaliteli bir dizi. Yapım, yönetim ve oyuncu kadrosu da bu anlamda çok kaliteli isimlerden oluşuyor.

 Sizin canlandırdığınız Ahmet karakteri nasıl biri?
- Tam bir can dostu. Babasız büyümüş, genç yaşına rağmen annesi ve kız kardeşi Reyhan’a kol kanat germiş, onlara sahip çıkmış. Esprili, hayata hep pozitif bakan biri.



O SADAKATİ GÜNÜMÜZDE BULMAK ZOR

 Ahmet ile Emre Kızılırmak’ın canlandırdığı Hakan arasında arkadaşlıktan öte bir kardeşlik ilişkisi var. Sizin böyle bir arkadaşınız var mı?
- İlişkileri kardeşlikten de öte. Öyle ki; daha çocuk yaştan itibaren hiç ayrılmamışlar. Yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş. Yatılı okulda beraber okumuşlar. Birbirleri için canlarını verebilirler. Dürüst olmak gerekirse, günümüzde o sadakati bulmak biraz zor.

 Ahmet, Hakan ve oğlu Deniz’i kendi ailesinden ayırt etmiyor. Gerçek hayatta siz de aynı şeyleri yaşayan bir arkadaşınıza böyle destek olur muydunuz?
- Ahmet, Hakan ve Deniz’i kendi memleketine getirip onlara yeni bir hayat imkanı sunuyor. Deniz’i kendi oğlu gibi büyütüyor. Çok sevdiğim bir dostum aynı durumda olsaydı, ben de Ahmet’in yaptığını yapardım.



BİR YANDA KIZ KARDEŞİ DİĞER YANDA EN İYİ DOSTU

 Hakan, Ahmet’in kız kardeşi Reyhan’la nişanlanıyor. Ama Hakan’ın eski aşkı Zeynep’in ortaya çıkması, işleri karıştırıyor. Bu duruma Ahmet ne tepki verecek?
- Dizinin en büyük çatışmalarından biri bu olacak. Ahmet’in hayatta en sevdiği iki insan; kız kardeşi Reyhan ve en iyi dostu Hakan. Eğer Reyhan’ı gerçekten üzen bir durum olursa işte o zaman Ahmet için zor zamanlar başlayabilir.

 Setteki ortamdan bahsedelim biraz da. Nasıl geçiyor çekimler? Başrol oyuncuları Emre Kızılırmak, Başak Parlak ve Begüm Birgören’le aranız nasıl?
- Ben set arkadaşlıkları konusunda şanslı bir adamım. Çok şükür şimdiye kadar beni mutsuz eden insanlar olmadı çalıştığım işlerde. Emre, Begüm ve Başak’la da çok iyi bir uyum yakaladık. Set bittikten sonra bile oturup iki çift laf edebiliyoruz. Her şey çok uyumlu ve çok kıvamında.

 “Bir Deniz Hikayesi”yle ilgili izleyicilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Oyuncu olarak içinde bulunduğum bu işten gurur duyuyorum. Gerçekten kaliteli bir iş. Gerisi halkın takdiri...

 Sizi bugüne kadar pek çok yapımda farklı rollerde izledik. Bir projede yer alırken neleri göz önünde bulundurursunuz?
- Ben kendini tekrar etmekten kaçan bir oyuncuyum. 50 yaşıma gelip de oynadığım karakterlerin fotoğraflarını yan yana koyduğumda, apayrı adamlar görmek istiyorum. Ben ve benim gibiler için oyunculuk çocuk oyuncağı değil. Maalesef bazıları oyunculuğu selfie çekmek kadar kolay sanıyor.
 Sizin hayatınıza oyunculuk nasıl girdi?
- Lise yıllarında başlayan tiyatro aşkım, 2000 yılında konservatuvara girme kararımla mesleğim haline geldi. 2004’te mezun oldum, o gün bugündür tiyatro, sinema ve dizi serüvenim devam ediyor.



BİR EFSANEYLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞTIM

 Kariyerinizle ilgili hiç unutmadığınız bir anınız var mı?
- Sanırım en büyük anım, çocukluktan beri hayran olduğum insanla; Zeki Alasya’yla aynı tiyatro oyununda oynamaktır. “Balım” müzikalinde oynadık karşılıklı. Bu onun son işiydi. Bir efsaneyle aynı sahneyi paylaşmak, onun partneri olmak... Bu duygu anlatılamaz...


EN BÜYÜK AŞKIM SİNEMA

 Siz senaryo da yazıyorsunuz. Hayata geçirmeyi planladığınız bir projeniz var mı?
- 2010’da “Paramparça” ve 2013’te de “Eksik Sayfalar” adında iki uzun metraj sinema filmi senaryosu yazdım. “Eksik Sayfalar”ın yönetmenliğini de yaptım. 2016’da bir film daha yazıp yöneteceğim inşallah. Sinema benim en büyük aşkım, var olduğum sürece sinemaya devam...

kaynak : hurriyet.com.tr

25 Mart 2014 Salı

6. Altın Bamya ödülleri sahiplerini buldu

 Altın Bamya Akademisi tarafından, 6 yıldır, "bir daha ödül verecek film bulamamak" ümidiyle düzenlenen organizasyonda senaryo ödülü Erkekler'e, film ödülü Aşk Kırmızı'ya, izleyici bamyası ise Celal ile Ceren'e verildi. Her zamanki gibi bu sene de ödüle layık görülenler, ödül törenine katılmadı.

Erkek Karakter, Kadın Karakter, Senaryo, Film, İzleyici, Jüri Özel- Tek Taşlı Bamya, Homofobi, Hormonlu Bamya ve Eşek Arısı Bamyası Ödülleri, 2013 yılında vizyona giren yerli sinema filmleri arasındaki 7 film toplam 9 dalda Altın Bamya Ödülleri'nin sahibi oldu.

2013 yılında vizyona giren bütün filmleri değerlendiren ön jüri, “Kadınlarla ilgili yanlış mitlerin, algıların, cinsiyetçi bakışın sinemada yeniden üretilip temsil edilmesi ve bu ayrımcılığın kanıksanır kılınması ile kadınlara dair alanların daraltılmasına dair erkek egemen bakışın ağırlığı açısından” seçtiği aday filmleri geniş jüri oylamasına sundu.

Altın Bamya Akademisi tarafından, 6 yıldır, "bir daha ödül verecek film bulamamak" ümidiyle verilen ödüller için bu yıl da geniş bir jüri oy kullandı. İzleyici Bamyası ise Akademi’nin web sitesinden oylamaya açıldı. 24 Mart Pazartesi akşamı İsveç’in İstanbul Başkonsololuğu’nda düzenlenen ödül törenine, Altın Bamya Akademisi üyeleri, Filmmor Kadın Filmleri Festivali konukları ve sinema sektörü katıldı. Bütün adayların davet edildiği törene aday filmlerin temsilcilerinden katılan olmadı.

İşte 6. Altın Bamya Ödülleri sahipleri:

1-Erkek Karakter Ödülü : Erkekler ( Adem, Nazım)
2-Kadın Karakter Ödülü : Aşk Kırmızı (Zeynep)
3-Senaryo Ödülü: Erkekler
4-Film Ödülü: Aşk Kırmızı
5-İzleyici Bamyası: Celal ile Ceren
6-Jüri Özel – Tek Taşlı Bamya Ödülleri: Kedi Özledi, Düğün Dernek
7-Jüri Özel – Homofobi: Erkekler
8- Jüri Özel – Hormonlu Bamya: Testosteron
9-Jüri Özel – Eşek Arısı Bamyası: Sabit Kanca

1. Erkek Karakter ödülü Erkekler’e…

Erkeklerin filmlerde tüm anlam ve aksiyonun merkezi olma durumları, cinsiyetçiliğin en bariz yansımasıdır: Hikâyelerin odağında erkekler ve onların güçleri, özellikle de kadınları (kadın karakterleri) olumsuzlama, nesneleştirme üzerinden kurulmaktadır.

Erkek karakteri canlandıran oyuncunun yorumu göz önüne alınmadan, erkek karakterin mutlaklaştırıp onayladığı “erkek” rol ve modelleri ve bunlarla özdeşleşildiği takdirde yaratacakları çok riskli anlamlar ve sonuçlar göz önüne alınmaktadır.

Bu kategorideki üç aday: -Aşk Kırmızı (Ferhat) -Celal ile Ceren (Celal ve arkadaşları) -Erkekler (Adem ve Nazım) arasında, jüri oylamasında en çok oyu alarak diğer adayları geride bırakan Erkekler (Adem ve Nazım) 6. Altın Bamya Erkek Karakter Ödülü’nün sahibi oldu.

2. Kadın Karakter Ödülü Aşk Kırmızı’ya…

Kadın gerçek bir karakter olarak ele alınıp işlenmedikçe hep erkek egemen bakışla resmedildikçe ve “tekinsiz, güvenilmez, şeytani, kötülüklerin anası, iyi kadın-kötü kadın, fedakâr anne, seyirlik, zayıf… vb.” yanlış, eksik, özensiz ve zararlı temsilleri sürdükçe, kadınların bir bütün olarak beyaz perdeye yansıması mümkün olmamaktadır.

Bu kategori değerlendirilirken, kadın karakteri canlandıran oyuncunun yorumu göz önüne alınmadan, kadın karakterin ürettiği anlamlar, dolaşıma soktuğu okumalar, cinsiyetçi tutum, rol ve kalıpları ne derecede pekiştirip onayladığı göz önüne alınmaktadır.

Bu kategorideki üç aday: -Aşk Kırmızı (Zeynep) -Celal ile Ceren (Ceren ve arkadaşları) -Senin Hikayen (Meral ve Esra) arasında, jüri oylamasında en çok oyu alarak diğer adayları geride bırakan Aşk Kırmızı (Zeynep) 6. Altın Bamya Kadın Karakter Ödülü’nün sahibi oldu.

3. Senaryo Ödülü Erkekler’e…

Senaryo, sinemasal tüm öğeleri soyutlandığında ve sadece filme çekilmiş senaryo olarak okunduğunda bile cinsiyetçi izler taşıması, kadın ve erkek karakterlere adil ve eşitlikçi yaklaşmaması, bu tutumun diyaloglardan, karakterlere kadar her sahnesine sinmiş olması ve içerdiği cinsiyetçi unsurlar göz önüne alınarak değerlendirilmektedir.

Bu kategorideki üç aday: -Aşk Kırmızı -Celal ile Ceren -Erkekler arasında, jüri oylamasında en çok oyu alarak diğer adayları geride bırakan Erkekler 6. Altın Bamya Senaryo Ödülü’nün sahibi oldu.

4. Film Ödülü Aşk Kırmızı’ya…

Film, ışıktan kadraja, kadın ve erkek karakterlerden yönetmenin yorumuna kadar tüm unsurlar, çelişki içermeyen cinsiyetçi “bütün” göz önüne alınarak değerlendirilmektedir.

Bu kategorideki üç aday: -Aşk Kırmızı -Celal ile Ceren -Erkekler arasında, jüri oylamasında en çok oyu alarak diğer adayları geride bırakan Aşk Kırmızı 6. Altın Bamya Film Ödülü’nün sahibi oldu.

5- İzleyici Bamyası: Celal ile Ceren’e…

İzleyici Bamyası Ödülü, Altın Bamya web sitesinde yer alan 2013 yılında vizyona giren tüm filmler arasında yapılan online oylama sonucunda en çok oyu alan film Celal ile Ceren oldu.

6- Jüri Özel – Tek Taşlı Bamya Ödülleri: Düğün Dernek ve Kedi Özledi filmlerinin,

7- Jüri Özel – Homofobi Ödülü: Erkekler filminin,

8- Jüri Özel – Hormonlu Bamya: Testosteron filminin,

9-Jüri Özel – Eşek Arısı Bamyası: Sabit Kanca filminin oldu.

Altın Bamya Akademisi, "Ödül alanları bundan sonraki ödül törenlerine sadece izleyici olarak çağırdığımız, hatta ödül verecek aday bulamayacağımız yıllar dileklerimizle" görüşü dile getirildi.

kaynak: cnnturk.com

14 Mart 2014 Cuma

Japonlar Türk dostluğu anısına film çekecek

Japonlar Türk dostluğu anısına film çekecek Türk dostluğunu anlatan filme Japonya'da yaşayan İzmirli Gizem Gülbent de destek verdi.

Ertuğrul Fırkateyni faciasının ardından güçlenen Türk-Japon dostluğu temalı sinema filmi projesi için Japonya'da çalışma başlatıldı.

Çoğunluğunu Japonların oluşturduğu NPO Ertuğrul Dünyada Barışa adlı organizasyon, 2014 yazında çekilip, 2015 yılında vizyona girmesi planlanan Türk-Japon dostluğu temalı sinema filmi için bağış kampanyası başlattı.

Projeye Yaşar Üniversitesi’nden mezun olur olmaz kariyeri için Japonya’nın başkenti Tokyo’ya giden Gizem Gülbent (24)  dahil oldu.

Microsoft Japonya’nın ortağı Dunksoft şirketinin uluslararası pazarlama departmanına kabul edilen Gülbent, Türkiye'yi tanıtmak için çeşitli Japon derneklerine üye oldu. Çalıştığı Dunksoft firmanın da film projesine dahil olması için girişimlerde bulunan Gizem, "NPO Ertuğrul Dünyada Barışa" organizasyonunun başkan ve üyelerini Dunksoft CEO’su Koichiro Hoshino ile bir araya getirdi.

Böylece firmasının bu anlamlı filme maddi destek vermesini sağladığını belirten Gizem Gülbent, "Ülkem için her şeyi yapmaya hazırım. Özelikle böylesi anlamlı bir projede benim de olmam gerektiğini düşündüm" dedi.

Atatürk'ün mesajını ilke edindik

Bir Türk kızının bu anlamlı girişimini takdir ettiklerini belirten NPO Ertuğrul Dünyada Barışa Organizasyonu Başkanı Kiyoharu Kirk Ura ise proje hakkında şu bilgileri verdi:

"Artık dünyanın barışa ihtiyacı var. Japonya ve Türkiye bir araya gelerek dünyaya barış mesajı verebilir. Biz organizasyon olarak Atatürk’ün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' sözünü benimsedik.  Zaten Japonya ve Türkiye yıllardan beri dost iki ülke. Bu çok uzun yıllara dayanan dostluğu filmle bütünleştirip tüm dünyaya göstermek istiyoruz. Bu yüzden Gizem Gülbent gibi gençlerimizin bu girişimleri bizim için çok anlamlı. Şu anda 600 üyemiz var ve bunları yalnızca 12’si Türk. Umarım bu sayı giderek daha da artacak. Kısa sürede 13 milyon yen topladık. Katkılarından ötürü Dunksoft firmasına da teşekkür ediyorum."

Unutulmayan dostluk

Osmanlı'nın son dönemlerinden olan Sultan II. Abdülhamid zamanında iadeyi ziyaret ve dönemin Japon İmparatoruna hediye götürmek amacıyla gönderilen Ertuğrul Fırkateyni 16 Eylül 1980'de dönüş yolunda Kuşimoto'nun Oşimo adası açıklarında batmıştı. Kazada 69 denizci sağ kurtulurken, Amiral Osman Paşa'nın da aralarında olduğu 580'den fazla denizci hayatını kaybetmişti.

Kazanın ardından 200'den fazla şehidin naaşı bulunamamış ve denizde kaybolmuştu. Bulunan cenazeler, Kuşimoto'ya defnedilmiş ve bölge halkının o dönem Osmanlı denizcilerine yaptığı yardım iki ülke halklarının daha da kaynaşmasına vesile olmuştu.

kaynak: haber.turk.net

16 Kasım 2013 Cumartesi

Kaptan Phillips, Captain Phillips

Film, hikayesini 2009 yılında yaşanan gerçek bir olaydan alıyor. Maersk Alabama adlı yük gemisinin Somalili korsanlar tarafından rehin alınmasını anlatıyor ve adını geminin kaptanı olan Richard Phillips'in adından alıyor.

19 Ekim 2013 Cumartesi

Sinema dünyası bu filme bayıldı!

İzleyenler astronot olmadıkları için Tanrı'ya şükrediyor...

Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron yeni filmi Gravity (Yerçekimi) ile birçoğumuzun hayellerini süsleyen uzayı, tüm çıplaklığıyla karşımıza getirdi. İzleyenler astronot olmadıkları için Tanrı'ya şükrediyor...

Bilim-kurgu dünyasına; teknik hatasızlığı, gerçekçiliği ve üst düzey görüntü yönetmenliğiyle yeni bir çığır açacak bir uzay filmi adeta meteor gibi düştü! Gösterime girdiği andan itibaren kısa sürede IMDB'de o kadar çok oylandı ki şimdiden 8.7 notunu almaya hak kazanan kült filmler arasına yerleşti. Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron yeni filmi Gravity (Yerçekimi) ile uzayı tüm çıplaklığıyla karşımıza getiriyor. Ve astronot olmadığınız için Tanrı'ya şükrediyorsunuz. Başrollerde Sandra Bullock ve George Clooney'nin oynadığı filmde Clooney kısa süre sonra sahneyi, yani uzayı tamamen Bullock'a bırakıyor. Kafanızı daha fazla karıştırmadan filmi özetlemekte fayda var: Dr. Ryan Stone (Sandra Bullock) zeki bir tıp mühendisi ve emekliliğinden önce son görevine çıkan deneyimli astronot Matt Kowalsky'nin (George Clooney) yönetimindeki mekikte ilk uzay yolculuğuna çıkıyor. Buraya kadar her şey yolunda. Kowalsky esprileri ve hikâyeleriyle sıkıcı görünen uzay ortamını neşelendirmekte, Dr. Stone ise keşif yürüyüşündeki teknik iletişim problemini tamir etmeye çalışmakta... Kowalsky "Bu görevle ilgili içimde kötü bir his var'' dedikten kısa süre sonra gemi mürettebatı, görevin iptal edildiği ve acilen içeri girmeleri gerektiğini bildiriyor. Ruslar kendi uydularını vururken bir hata yapıp civardaki tüm uyduların da parçalanmasına ve parçaların hızla uzaya serpilmesine neden oluyorlar. Sonuçta kahramanlarımızın gemisi de bu çarpışmadan nasibini alıp kullanılamaz hale geliyor. Dr. Stone ve Kowalsky
haricinde hayatta kalmayı başarabilen kimse yok, üstelik kayışı kopan Bullock uzayda sürüklenmeye başlıyor... Dr. Stone'un başarı öyküsü bana biraz sinir bozucu geldi. Ancak 100 milyon dolar gibi bir maliyetle çekilen bu film her bir kuruşunu hak ediyor. Teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanan Cuaron, çocukluk arkadaşı Emmanuel Lubezki'yi de görüntü yönetmeni yaparak çok doğru bir karar vermiş.

'GERÇEKÇİ OLMAYAN BİR ŞEY GÖREMEDİM'
Cuaron sahneleri o kadar gerçekçi çekmiş ki Ay'a ayak basan ikinci adam Buzz Aldrin bile "Filmde yaşanılmayacak, gerçekçi olmayan pek bir şey göremedim" diyerek beğenisini dile getiriyor. The Hollywood Reporter'a konuşan Buzz Aldrin, sıfır yerçekiminin tasvirinin bu kadar iyi yapılmış olmasından çok etkilendiğini ve uzay istasyonuna gidişin tıpkı gerçekte yaptıkları gibi olduğunu ekliyor. Aldrin'in tek eleştirisi, uzaydan görülen Dünya ile ilgili. Ona göre filmde açıkça görülebilen Dünya'nın ve kıtaların hatları gerçekte bulutlardan ötürü o kadar rahat görülemiyor. Filmin en stresli yerlerinde karakterlerin espri yapmasıyla ilgili de "Sanırım biz Clooney ve Bullock kadar cesur olamazdık. Uzay aracının dışında onca risk altındayken o kadar esprili davranamazdık. Ama bu da karakterlerin içindeki insan sevgisini gösteriyor'' diyor. Ayrıca Aldrin, ABD olarak uzayda 40-50 yıl önce sağladıkları tüm ilerlemeyi kaybetmeye başladıklarının altını çizen filmin halkı aydınlatma açısından çok iyi bir döneme denk geldiğini de belirtiyor.

James Cameron: 'Sersemledim, ağzım açık kaldı'
Filme ilginin bu denli büyük olmasında, bilim-kurgu alanında Aliens, Abyss, Terminatör ve Avatar gibi filmlerle çığır açmış, hepimizin hayranlık beslediği yönetmen James Cameron'un övgülerinin de büyük etkisi var. Cameron, "Sersemledim ve ağzım açık kaldı. Bence bugüne kadar yapılmış en iyi uzay görüntüsü, en iyi uzay filmi. Bu film, çok uzun zamandır görmeye aç olduğum bir filmdi'' diyor. "Senaryoyu okudum, sıfır yerçekiminin doğal görüntüsünü elde etmek için bunu üst düzey gerçekçilikte çekmeyi başarmanın son derece zor olduğunu düşünüyorum...'' Cameron ayrıca Cuaron'a Avatar'da kullandığı "performans yakalama teknikleri"ni önerdiğini, ancak Cuaron'un farklı bir yol izlemeyi tercih ettiğini ve Avatar'ın bile bir adım ötesine geçtiğini söylüyor.

Özge Mine SARIÇAM
kaynak: haberturk.com

30 Ağustos 2013 Cuma

One Direction Film Oldu

Dünyanın en çok takip edilen müzik gruplarından olan One Direction’ın hayatı sinema filmi oldu ve 30 Ağustos Cuma günü gösterime giriyor.

Özellikle genç kızların yakından takip ettiği Britanyalı müzik grubu One Direction’ın bir araya geliş hikayesinin ve çalışmalarının anlatıldığı sinema filmiOne Direction: This Is Us 30 Ağustos Cuma günü vizyona giriyor.
Filmin başrol oyuncuları tahmin edebileceğiniz gibi grubun 5 yakışıklı üyesi Zayn Malik, Louis Tomlinson, Harry Styles, Liam Payne ve Niall Horan. Filmin yönetmen koltuğunda ise; Morgan Spurlock oturuyor.
Bütün One Direction hayranlarının merakla beklediği One Direction: This Is Us filminin konusu ise kısaca şöyle;

This Is Us, dünya çapında bir müzik fenomenine dönüşen grubun bu yolda yaşadıklarına esaslı ve çok yönlü bir bakış atıyor. Etkileyici konser görüntüleriyle bezeli yapımda, evlerindeki mütevazı hayatları X- Factor yarışmasıyla birlikte devasa bir şöhrete kavuşan gençlerin yaşadığı bu kırılma anına tanık oluyoruz. Londra'nın ünlü O2 Arena'sında verdikleri konserin görüntülerinin de yer aldığı filmde grup üyelerinin kendi gözlerinden One Directionolmanın nasıl bir his olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

kaynak: stargundem.com

25 Haziran 2013 Salı

Andrey Tarkovskiy babasının senaryosu üzerine film çekecek

Andrey Tarkovskiy’nin üzerinde çalışacağı senaryosunu babası Andrey Tarkovskiy ve Fridrich Gorenstein’in yazdığı film projesi Pazartesi günü 35. Moskova Uluslararası Film Festivali’nde tanıtıldı.

Alexander Belayev’in ‘Ariel’ romanından sinemaya uyarlanan ‘Aydın Rüzgar’ filminin senaryosu üzerindeki çalışmalar 1970’li yılların başında yapılıyordu. Film’in anlattıği öykü XX. yüzyılın başında meydana gelir. Genç adam hayatın zorluklarından Katolik manastıra kaçar, orada bir filozof ile karşılaşır. Filmde Avrupa’nın bulunduğu manevi kriz, sanayileşme ve modernleşme sorunları yansıtılacak.

Tarkovskiy’nin bu senaryo üzerine film çekmeyi hayal ettiğini anlatan film yapımcısı Dmitriy Klepatskiy, ‘Oğlunu davet etmekle Andrey’in hayalini gerçekleştirmeyi ummuyoruz’ dedi. Şu an proje finansman kaynakları arayışı aşamasında bulunuyor.

kaynak: Rusyanın sesi

10 Haziran 2013 Pazartesi

Aşk Kırmızı

Ferhat ve Zeynep, birlikte çok güzel bir hayat kurmuşlardır. Birbirlerini çok sevmektedirler. Ferhat saygın bir şirkette gelecek vadeden satış temsilcisidir.  Ferhat çalıştığı şirketin organize ettiği bir iş toplantısı için birkaç çalışma arkadaşı ile Antalya’ya uçak ile gidecektir. Zeynep ile evlendiklerinden beri ilk ayrı kalışlarıdır.
Antalya'daki ilk gece, Ferhat, Nazlıgül ile karşılaşırlar. Bu kız, Ferhat'ın uzun yıllar önce ayrılmak zorunda kaldığı ilk aşkıdır. İlk gençliklerinde efsanevi bir aşk yaşamışlar, birbirlerini çok sevmişlerdir. Ancak, Nazlıgül'ün annesinin sevgilisi, aşıkların birbirlerinin izlerini kaybetmesini sağlamıştır.  Ferhat karısını sevmektedir ve karısını aldatmaya hiç niyeti yoktur. Ama şimdi karşısındaki Nazlıgül'dür. Ya da şimdiki adıyla Nazlı. İlk aşkı.

13 Nisan 2012 Cuma

Film


Kemal Mutlu bir sinema filmi çekmeyi kafasına koyan, yönetmenlik heveslisi bir gençtir. Amatör bir kamera alıp, sürekli çevresini çekmeye başlar. Beraber yaşadığı ev arkadaşı Nuri'nin yetimhane yıllarından olan arkadaşı İzzet hapisten çıktıktan sonra bir gün çıkagelir. Nuri ne kadar naif, sakin kendi halinde bir insansa İzzet o kadar tersine bıçkın ve bela dolu bir adamdır. Kemal doğal hayatım akışında filmi için tam da aradığı adamı bulduğuna inanır ve onun her anını kameraya almaya başlar.

Beraber o akşam dışarı çıkmalarıyla İzzet'in gittikleri mekanlarda olay çıkartması bir olur. Bara eğlenmeye gelen oyuncu Öznur Kula’yı silah zoruyla rehin alan İzzet, kadını Kemal ve Nuri'nin evine götürür ve gece gitgide çığrından çıkar...Kemal artık yönetmen olarak kontorülü tamamen kaybetmiştir...

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ceylan'ın filmi Oscar favorilerinden


Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan'ın üstlendiği, Türkiye'nin Oscar adayı Bir Zamanlar Anadolu'da filmi, Oscar'ın ilk dokuzu için favoriler arasında gösteriliyor! ABD'de yayımlanan Deadline dergisi yeni sayısında Oscar adayı olabilecek ilk dokuz film tahminlerini gösteren bir dosya yaptı. Dosyada Bir Zamanlar Anadolu'da'yı da Oscar adayı olabilecek dokuz film arasında gösterdi. Eleştirmen Tim Adler'ın hazırladığı listede, Ceylan'dan da övgüyle söz edildi.

sabah.com.tr
                                                                                                                                                Alıntıdır...

4 Aralık 2011 Pazar

İzmir'de yeni bir sektör şahlanıyor : Film endüstrisi


Hem ekrana yansıyan doğal güzelliklerinden, hem de işin ekonomik açısından İzmir; dizi yapımcıları tarafından tercih ediliyor.
Şu sıralar İstanbul'da çekilse bile Kavak Yelleri ve Bitmeyen Şarkı, İzmir'de çekimlerine başlanan ve izleyici tarafından benimsenen diziler.
Geçen hafta Star Tv ekranlarında yayına giren İzmir Çetesi'de isminden de anlaşılacağı üzere İzmir'de çekiliyor.

Usta Oyuncu Kadir İnanir, Kenan Ece ve Mustafa Üstündağ'ın başrolünü oynadıkları dizi, Konak sahnesi çekimleri sırasında İzmir halkının da ilgi odağı olmuştu.
Günlük yayınlanan Arkası Yarın dizileri yapımcıları da, mekan olarak İzmir'i tercih etmişler.
Fox Tv'de geçen hafta yayınlanmaya başlayan Derin Sular dizisinin tamamı İzmir'de çekiliyor. Tıpkı yakın zamanda Star Tv'de başlayacak olan Cennetin Sırları dizisi gibi.
Anlaşılan o ki hem maliyet faktörü hem de çekim mekan çeşitliği açısından, şehrin sunduğu alternatifler İzmir'i dizi cenneti yapmaya yetiyor
 Yılda 70 milyon dolar

       Özen Film Genel Müdürü Mehmet Soyarslan, bu hasılat içinde yabancı ülkelere ödenen 9.5 milyon dolarlık sinema giderinin, köpek mamasına ödenen paradan daha az olduğunu söyledi.

Türkiye’de yılda yaklaşık 110 ile 150 arasında filmin vizyona girdiğini belirten Mehmet Soyarslan, Temmuz ayına kadar vizyona giren 116 filmin, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18 düşüş gösterdiğini kaydetti. Soyarslan, 1999-2000 sezonundaki 11 ayda 23 milyon 447 bin kişinin sinemaya gittiğini, bu sayının bir önceki sezona göre seyirci bazında yüzde 8’lik artışı ifade ettiğini belirtti.
     
SİNEMA ÜCRETİ ORTALAMA 3 DOLAR 
       Türkiye’de ortalama sinema ücretinin 3 dolara geldiğini ifade eden Soyarslan, 23 milyon 447 bin seyirci dikkate alındığında, Türk sinema sektörünün yerli ve yabancı filmler dahil olmak üzere yaklaşık 70 milyon dolar civarında bir hasılat yarattığının hesaplandığını kaydetti.
     
Türkiye’de sinema seyircisi sayısında yeterince artış kaydedilememesi yüzünden sinema sektöründe faaliyet gösteren yabancı sinema şirketlerinin temsilci firmaları, dağıtım firmaları ve sinema salonu sahiplerinin yeterince kar sağlayamadığını savunan Mehmet Soyarslan, şöyle konuştu: “70 milyon dolarlık hasılatın yüzde 17’si olan yaklaşık 12 milyon dolar belediyelere, kalan 58 milyon doların yarısı olan 29 milyon dolar sinema salonu sahiplerine giderken, diğer yarısı 29 milyon dolar ise yerli ve yabancı film yapım ve dağıtım şirketlerine kalıyor. Türkiye’de yaklaşık 600 sinema salonu var. 58 milyon doların yarısı olan 29 milyon doları 600 sinema salonuna bölersek, sinema salonu başına senede yaklaşık 48 bin dolar bir gelir getiriyor. Bunu 12 aya bölünce ayda yaklaşık 4 bin dolar kalır. Bu, çeşitli personel, elektrik, kira ve değişik harcamaları olan sinema salonu için büyük bir gelir değildir.”
     
YERLİ FİLME KALAN 2.4 MİLYON DOLAR
       Diğer 29 milyon dolara sahip olan film yapım ve dağıtımcılarının da işletme gideri, reklam harcamaları ve film kopyalama giderleri çıktığında, 12 milyon doların geride kaldığını anlatan Soyarslan, şöyle devam etti: “12 milyon doların yüzde 20’si olan 2 milyon 400 bin dolar yerli film sektörüne gidiyor. Kalan yaklaşık 9.5 milyon dolar ise yurtdışındaki sinema filmi yapımcı firmalarına ödeniyor. ABD başta olmak yabancı ülkelere ödenen sinema filmi gideri, Türkiye’nin yıllık toplam köpek mamasına ödediği döviz miktarı 10 milyon dolar olduğu dikkate alınırsa, çok azdır.”
     
 Mehmet Soyarslan, İspanya, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerde sinema sayısının 4 bin ile 7 bin arasında değiştiği ve ortalama sinema fiyatının da Türkiye’ye göre daha yüksek olduğu göze alındığı takdirde, bu ülkelerde sinema sektörünün, Türkiye’de üretilen 70 milyon doların 10 ila 20 misli hasılat üretildiğinin görüleceğini kaydetti.
     
YUNANİSTAN’DAN BİLE GERİYİZ 
       Yunanistan’ın da sinema sektöründe Türkiye’den daha ileri noktada bulunduğunu belirten Soyarslan, yaklaşık 8 milyon civarında nüfusa sahip olan Yunanistan’da en çok seyredilen filmler arasında yer alan, örneğin Titanic filmini 600 bin kişi izlerken, Türkiye’de 65 milyondan nüfustan 1 milyon 300 bin kişinin bu filmi izlediğini söyledi. Soyarslan, nüfusa orantılandığı takdirde Türkiye’de toplam nüfusun ancak yüzde 1.8’i “en iyi filme” gidebilirken, Yunanistan’da bu oranın yüzde 7.5’e çıktığını vurguladı. ABD ile karşılaştırıldığında ise Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun daha da ciddi boyutlarda olduğunun görüldüğünü kaydeden Soyarslan, 300 milyon nüfusa sahip ABD’de Titanic, Star Wars gibi en iyi filmlerin her birini seyreden seyirci sayısının 60 milyona yaklaştığı ve bunun da nüfusun yüzde 20’sini oluşturduğunu belirtti. Soyarslan, Türkiye’de sinema sektörünün finansal boyutunun Avrupa ve Amerika ölçülerine doğru geliştirilebilmesi ve sektörün büyütülebilmesi için kişi başına düşen milli gelir oranının artırılması gerektiğini söyledi. Soyarslan, Türkiye’de devletin bir yerli film yapımcılarına en azından genel maliyetin yüzde 10’u oranında para yardımında bulunmasınının, yerli film sanayinin gelişmesini hızlandıracağını ifade etti. Mehmet Soyarslan, devletin kaçak video, CD, DVD’lerle mücadele ederek, Türk sinema sektörünü korumasını da istedi.

egeinternethaber.com
                                                                                                                                        Alıntıdır...

1 Aralık 2011 Perşembe

Altın Bamya Film Listesi Açıklandı


4. Altın Bamya Ödüllerinin aday adayları belli oldu: Ağır Abi, Aşk Tesadüfleri Sever, Bir Avuç Deniz, Çınar Ağacı, Devrimden Sonra, Gişe Memuru, Günah Keçisi, Kaybedenler Kulübü, Kurtlar Vadisi Filistin, Press, Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak, Ya Sonra.

Altın Bamya Akademisi, 4. Altın Bamya Ödülleri'nin yarıyıl değerlendirmesine girecek filmleri belirledi.
Altın Bamya ön jürisi tarafından yapılan 2011 yılı yarıyıl değerlendirmesi sonucunda Ağır Abi, Aşk Tesadüfleri Sever, Bir Avuç Deniz, Çınar Ağacı, Devrimden Sonra, Gişe Memuru, Günah Keçisi, Kaybedenler Kulübü, Kurtlar Vadisi Filistin, Press, Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak, Ya Sonra filmleri seçildi.

İzleyicinin oylarıyla belirlenecek filmlere Erkek Karakter, Kadın Karakter, Senaryo, Film, İzleyici, Jüri Özel- Tek Taşlı, Üç Buçuk-Homofobi ve Kaşıkçı Bamyası ödülleri verilecek.
Altın Bamya Ödülleri, Türkiye sinemasındaki erkek egemen bakışı, kadınların bu bakışla temsil edilmesi ve cinsiyetçi, ayrımcı, homofobik ve transfobik klişelerin sona ermesi hedefiyle dağıtılıyor.
Karakterler, senaryolar ve filmler, "kadınlarla ilgili yanlış mitlerin, algıların, cinsiyetçi bakışın sinemada yeniden üretilip temsil edilmesi ve bu ayrımcılığın kanıksanır kılınması ile kadınlara dair alanların daraltılmasına dair erkek egemen bakışın ağırlığı açısından" değerlendiriliyor.
Bamyayı hakettiğini düşündüğünüz filmlere http://www.altinbamya.org/ adresinden oy verebilirsiniz.
Geçen senenin bamyaları

3. Altın Bamya Ödülleri'nde, Erkek Karakter Ödülü Çerkez ve Akrep karakterleriyle "Ejder Kapanı"na, Kadın Karakter Ödülü Latife Hanım karakteriyle "Veda"ya, Senaryo Ödülü "Av Mevsimi"ne, Film Ödülü "Romantik Komedi"ye, İzleyici Bamyası "Vahşi Batı"ya verilmişti.

Jüri Özel Ödüllerinden Tek Taşlı Bamya Ödüllerini "Harbi Define", "Kukuriku: Kadın Krallığı" ve "Vay Arkadaş", Homofobi - Üç Buçuk Bamya Ödülü "Yahşi Batı"ya, Jüri Özel - Kaşıkçı Bamyası Ödülü ise "Mahpeyker: Kösem Sultan, Sultanın Sırrı" filmlerine kazanmıştı.(ÇT)

Bianet.org
                                                                                                                                        Alıntıdır...

16 Kasım 2011 Çarşamba

Türk sineması, toplumdan daha Avrupalı


Doğrusu Thomas Elsaesser’le röportaj yapma imkânı belirdiğinde tedirgin olmadım değil. Öyle ya, 66 yaşındaki sinema araştırmacısının bugüne kadar yazdığı kitapları üst üste koysam neredeyse boyuma yetişirdi. Elsaesser, konferans vermek için geldiği İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin konferans salonuna girdiğinde bu endişem azaldı. Koca salonda sadece 10-15 kişinin oturduğunu gördü ve “Ne güzel, biz bizeyiz” diyerek gülümsedi. Bu sıcak karşılaşma sanırım sadece beni değil, karşılarında “huysuz bir ihtiyar” görmeyi uman diğerlerini de rahatlatmıştı. Bu rahatlık konferans sonrasındaki görüşmemize de yansıdı.

Sinema araştırmacısı, eleştirmeni, yazar ve akademisyen Thomas Elsaesser, İngiltere Sussex Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı öğrenimi gördü. Berlin doğumlu Elsaesser’in akıcı İngiliz aksanını ve literatür okumalarını andıran film analizlerini aldığı eğitime bağlamak mümkün. Londra’da film eleştirmenliği ve uluslararası film dergisi Monogram’ın editörlüğünü yaptı. Akademik kariyerine Avrupa romantizmi ve edebi modernizm dersleri vererek başladı. East Anglia Üniversitesi’nde 1976 yılında Film Çalışmaları, 1991 yılında Amsterdam Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon Çalışmaları programlarını başlattı. 2001’e kadar başkanlığını yürüttüğü 1200 öğrencili bu bölümün halen “Avrupa Sineması” başlıklı doktora programını yürütüyor. Aynı anda şu ana 20. cildi yayınlanmış olan Film Culture in Transition (Değişmekte Olan Film Kültürü) serisinin de editörlüğünü yapıyor.

“Sinema ‘Türkiye’nin AB’ye girme sorunu’yla ilgilenmez”

Thomas Elsaesser Bilgi Üniversitesi’ndeki konuşmasına sinemanın kamusal alanda yeri ve işlevini sorgulayarak başladı. Mayıs 1968’teki öğrenci olayları, Kasım 1989’da Çernobil Faciası ve özellikle 11 Eylül 2001 El Kaide saldırısından sonra ulusal, etik ve dinsel sorunları çözmede iletişimin ne kadar önemli hale geldiğini vurguladı. Liberal demokrasi ve açık ticaretle şekillenen ve eşitsizliğin hüküm sürdüğü günümüzde, Barrack Obama’nın seçilmesini de bu iletişim gereksiniminin altını çizen söylevlerine bağladı. 20. yüzyıl sonlarında yaşanan politik krizlerin etik sorunlar doğurduğunu ve bu sorunların sinema aracılığıyla kamusal alanda dile getirildiğini belirtti.

Sinemanın “Türkiye Avrupa Birliği’ne girmeli mi?” gibi somut konularla değil bireysel seçimlerle ilgilendiğini dile getiren Elsaesser, sinemanın gücünü birey ve kendisi ya da birey ve öteki arasındaki ilişkiyi ortaya koymasından aldığını ekledi. “Filmler bireyi sosyal ve genel yapının üstünde tutarak da politik olabilir” diyen akademisyen, aşık olmak gibi bireysel ve günlük hayata dair bir olgunun dahi post-marksist bir incelemeyle yeni dönem etik ve politik tartışmalara yol açacağının altını çizdi. Fatih Akın gibi birçok Avrupalı yönetmenin de uyuşturucu bağımlısı, intihara meyilli ve ezilmiş karakterlerle bu post-politikliği yakaladığını ekledi.

“Fatih Akın, incelemeye değer”

Elsaesser, Fatih Akın filmlerini Alman-Türk kültür farkından doğan karmaşık kimlikler ve aitlik kaygısının yanı sıra bireysel bir etik çatışmasına dayandığı için de incelemeye değer bulduğunu söyledi. Duvara Karşıfilminde kadın ve erkek karakterlerin “kaybedecek hiçbir şeyim yok” derecesinde güçlü bir güdüyle kendi etik değerlerini yaratmaya çabalamaları da bunun bir göstergesi. Yaşamın Kıyısındafilmi ile Akın’ın yine asimile olmuş Türklerin cinsel, siyasal, etnik ve dinsel tabuları aşma çabalarının işlendiğini belirtti.

Bir parti üyesi olmadan ya da siyasal eylemlerde yer almadan da bireysel olarak politik olunabileceğini gösteren Fatih Akın’ın filmleri, Elsaesser’e göre sinema aracılığıyla bir duruş sergilenebileceğinin kanıtı. Bunu başarabildiği için de sinema eleştirmenine göre Akın, Türk veya Alman yönetmen olarak değil Avrupalı bir yönetmen olarak nitelendirilmeli.


“Nuri Bilge Ceylan film tarihini iyi biliyor”

Thomas Elsaesser konferans sonrasında Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Üç Maymun’u izlemeye gitti. Bu, onun izlediği ilk Nuri Bilge Ceylan filmiydi. Sinema çıkışında Elsaesser’le bir araya geldik. İngilizce altyazı olmadığı için filmi Ahmet Gürata’nın yardımıyla takip eden Elsaesser, yine de çok ilginç bulduğunu söyledi.

Sahne akış hızının yavaş olduğunu düşünen sinema eleştirmeni, hikâyenin farklı zamanlar ve coğrafyalar arasında gelişmesini ilginç olduğu görüşünde. Ceylan’ın sinemasında Fatih Akın’ın filmlerindeki ulusal kimlik karmaşasına rastlanmadığı ve filmin daha çok görsel olarak biçimlendiğini söyleyen Elsaesser, dramatik renkler, izole figürler ve yağlı boya resimleri andıran görüntülerle yönetmenin suçluluk ve sorumluluk duygularını ön plana çıkardığını düşünüyor. Üç Maymun’u birçok açıdan 1950’lerin neo-realizm akımıyla şekillenen İtalyan filmlerine benzetiyor. Ceylan’ın 1970’lerin Fransız filmlerinden, 1920’lerin Alman sinemasından ve dışavurumculuk akımından da etkiler gözlüyor. Ona göre Ceylan sinema tarihini iyi bilen bir yönetmen.

Türk sinemasını incelediği kadarıyla toplumun geri kalan yapılarından daha “Avrupalı” bulduğunu söyleyen Thomas Elsaesser, Avrupa’nın en önemli özelliğinin standartlaşmadan bir birlik sağlayabilmesi olduğunu görüşünde. Amerika’da görülen tektipleşmenin, Avrupa’da çoksesliliğin, kültürel farklılıkların ve özerkliğin benimsenmesiyle aşıldığını ekledi. Hollywood’da da örneğin Martin Scorsese ve Steven Spielberg’ün erken yapıtlarının başta Fransız Nouvelle Vague (Yeni Akım) olmak üzere Avrupa sinemasından etkilendiğini belirten Elsaesser, Hollywood’un Avrupa sinemasından etkilere Avrupa’nın Hollywood etkilerine oranla daha açık olduğunu söyledi.

“Dijital film daha güçlü”

I. Dünya Savaşı sonrası film endüstrisini mercek altına aldığı kitabı Early Cinema: Space, Frame Narrative, 1920’lerin Alman sinemasını ve ulusal kimliği irdelediği Weimer Cinema and After ve Amerikan filmlerini karşılaştırmalı olarak incelediği Studying Contemporary American Film: Guide to Movie Analysis dışında yazarın pek çok araştırma kitabı ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunuyor. Elsaesser üzerinde çalıştığı iki kitabın yakında yayınlanacağı müjdesini veriyor. A New Approach to Film Theories(Film Teorilerinde Yeni Yaklaşım) adlı ilk eser, filmlerin artık sadece göze değil izleyicinin tüm duyularına hitap etmesi teorisi üzerinde duruyor. Dijital üretilen ve dağıtılan filmlerin fotoğraf tekniğiyle yaratılan filmlerden beş duyuya daha fazla hitap ettiğini söyleyen Elsaesser, kitabıyla son yüzyılda filmlerin izleyici ve duyularına ulaşma açısından kat ettiği yolu ortaya koymayı amaçlıyor.

İkinci kitabında ise Fatih Akın’ın filmlerinde gözlemlediği gibi sinemanın politika ve bireysel seçimlerin arasındaki ilişkiyi nasıl yansıttığını sorgulayacak. Politikayı parlamento, siyasi kararlar veya siyasiler üzerinden değil bireylerin günlük hayatını nasıl etkilediğini irdeleyecek.

Melis Ozan
Medyakronik.com
                                                                                                                                              Alıntıdır...

15 Haziran 2011 Çarşamba

Larry Crowne 2011



  İşini kaybeden orta yaşlı bir adam tekrar üniversiteye dönerek hayatı keşfediyor.

Tehlikeli Yol


Demir Kapılar (Iron Doors ) 2010



    Genç bir adam kendini demir kapılarla dolu bir alanda bulur. Hayatını kaybetmeden önce buradan çıkmanın bir yolunu bulmak zorundadır.

Happy Few 2010



     Bir takı dükkanında tanışan Rachel (Marina Fois) ile Vincent (Nicolas Duvauchelle) eşleriyle birlikte bir akşam yemeği düzenlerler. Çiftler kuralları belirlenmemiş bir eş değiştirme programı uygularlar. Nevarki kıskançlık ve acımasızlık hemen devreye girecektir

Dört Aslan (Four Lions ) 2010



     Hepsi kendi çapında orjinal ve birbiriyle alakasız dört arkadaşın İngiltere'de kalkıştıkları cihad mücadelesi sırasında gerçekleşen trajikomik durumlarını anlatan film Christopher Morris'in ilk uzun metrajlı film olmasıyla beraber Sundance Film Festivalinde Jüri Özel Ödülünü kazanmıştır

14 Haziran 2011 Salı

Kırmızı Başlıklı Kız: Kötülere Karşı (Hoodwinked 2: Hood Vs. Evil ) 2010-2012



      Unutulmaz klasik Kırmızı Başlıklı Kız'ı bilmeyen yoktur. Büyükannesine yemek götürmek için ormanın içinde giderken kötü kalpli kurtla karşılan küçük kız onun oyunlarına kanar ve eve geldiğinde büyükannesinin kılığına girmiş kurtla "Senin gözlerin neden bu kadar büyük?" diye başlayan o çok bildik konuşmaları yapar. Ama bu son model masalda işler tamamen değişiyor.

      Granny'nin ormanında işlenen suçların zanlısını bulmak için kolları sıvayan polis ve dedektifler şaşırtıcı sonuçlarla gerçek suçlu kim sorusuna yeni bir cevap bulmaya hazırlanıyorlar. Ne kırmızı başlıklı kız göründüğü kadar saf ve masum ne de büyükanne kendi halinde ihtiyar bir kadın... Yoksa kurt tamamen yanlış anlamalar yüzünden mi gerçek suçlu sanılıyor? Bütün bunların cevabı Kırmızı Başlıklı Kız'ın son animasyon filminde saklı.

Kutsal Savaşçı (Priest ) -2011



      TokyoPop 'a ait bir çizgi romandan uyarlanacak olan western-korku karışımı filmin senaryosunu Cory Goodman yazdı. Yüzyıllar sonra tahrip olmuş bir dünyada geçen film insan ırkı ile vampirler arasındaki savaşı anlatacak. Filmde yeğeni vampirler tarafından kaçırılan bir papaz kiliseye karşı gelecek. Bettany filmde Vampirlere karşı mücadele eden Papaz 'ı, Maggie Q ise onun ekibindeki savaşçılardan birini canlandıracak.