mısır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mısır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2012 Salı

Festivale konuk ülke: Mısır


Kültür Bakanlığının desteği ile Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 23. Ankara Uluslararası Film Festivali, bu yıl 15–22 Mart tarihleri arasında film severlerle buluşuyor.

Önceki yıllarda İtalyan Sineması’ndan, Marco Belocchio’nun ‘Yenmek – Vincere’, Nanni Moretti’nin ‘Timsah – II Caimano’, Kazakistan Sineması’ndan, Guko Omorava’nın ‘Şaman – Baksy’, Ernek Tursunov’un ‘Gelin – Kelin’, Brezilya Sineması’ndan Marcos Prado’nun ‘Estamira’ ve Marcos Bechis’in ‘Kırmızı Adamlar Toprağı – La Terra Delgi Uomini Rossi’ gibi örneklerini sunan festivalin bu seneki konuğu, Mısır.

2011’in gündeminden hiç düşmeyen konularından biri, şüphesiz Mısır’da otuz yıllık diktatör Hüsnü Mübarek'in, onsekiz günde devrilmesini sağlayan halk direnişiydi. Müslüman, Hıristiyan, işçi, işsiz, kadın, erkek yüzlerce protestocunun ‘ekmek, değişim ve sosyal adalet’ mottosuyla sokağa döküldüğü Mısır’da, 25 Ocak 2011, Mısır Devrimi’nin başladığı gün olarak tarihe damgasını vurdu. Protestoların gerçekleştiği ve ‘Devrimin Kalbi’ olarak nitelendirilen Tahrir Meydanı, tüm dünyada özgürlüğün evrensel bir simgesi haline gelirken, Mısırlı sinemacılar da olan biteni kaydetmek için kolları sıvadılar.

23. Ankara Film Festivali, Mısır Sineması’nın gündemindeki filmleri Ankara’ya taşırken Mısır sokaklarının nabzını tutacak. Festival kapsamında gösterilecek filmler;

• 18 Gün / 18 Days, Sherif Arafa, Kamla Abou Zikri, Marwan Hamed, Sherif El Bendari, Khaled Marei, Ahmad Abdalla, Yousry Nasrallah, Ahmed Alaa, Mariam Abou Ouf, Mohamed Ali, 2011, Mısır
• Esma / Asma'a, Amr Salama, 2011, Mısır
• Kahire 678 / Cairo 678, Mohamed Diab, 2010, Mısır
• Kahire'den Kaçış / Cairo Exit, Hesham Issawi, 2010, Mısır
• Mikrofon / Microphone, Ahmad Abdalla, 2010, Mısır
• Tahrir 2011: İyi, Kötü ve Politikacı / Tahrir 2011: The Good, the Bad and the Politician, Ayten Amin, Tamer Ezzat, Amr Salama, 2011, Mısır

kaynak: stargazete.com

28 Kasım 2011 Pazartesi

Avrupa Film Festivali Haftası Sudan'da Başladı


Sudan'da yeni düzenlenmeye başlanan 'Avrupa Film Festivali' İngiltere Kültür Merkezinde "I am Slave" (Ben köleyim) filmiyle açılışını yaptı.

  Sudan'da yeni düzenlenmeye başlanan 'Avrupa Film Festivali' İngiltere Kültür Merkezinde "I am Slave" (Ben köleyim) filmiyle açılışını yaptı.

Sudan'daki kısıtlı imkanlar nedeniyle gelenekselleştirilemeyen Avrupa Film Festivali dün İngiltere, Almanya, Fransa ve Yunan Kültür Merkezlerinde yapılan ayrı ayrı film gösterimiyle izleyiciyle buluştu. Sudan'da imkanlar nedeniyle her yıl yapılamayan festival en son 2 yıl önce yapılmıştı. Dün başlayan festival kapsamında açılış filmi İngiltere Kültür Merkezinde yapılan "I am Slave" (Ben Köleyim) filmi ile açılışını yaptı. Afrika'dan, İngiltere'ye giden bir mültecinin Londra'da da devam eden kölelik

hayatını ve bunun mücadelesini anlatan film izleyiciler tarafından beğeniyle karşılandı.

Avrupa Film Festivali'nin gelenekselleşmesini isteyen halk, bu sayede bir çok kültürü tanıma fırsatı bulacaklarını belirtti. İHA'ya açıklamalarda bulunan yönetmen Sayid Ebu İsa, "Avrupa Filmleri Festivali, Sudan'daki halkın sinemayı daha iyi tanımaları ve sinema yönetmenlerinin diğer filmleri tanımaları için büyük bir fırsat oluşturuyor. Diğer bir önemli konu da kültürler arası farklılığın tanınması ve insanların birbirlerini tanıması için bir fırsat doğuruyor" dedi.

Sudanlı bir sinema izleyicisi Ahmed Salih Şahab de yaptığı açıklamada, "Bu gerek izleyicilerin gerek yönetmenlerin sinema farklılıkları açısından güzel bir deneyim olacak. İnsanlar genellikle Mısır ve Hint sinemasını izliyorlar. Fakat burada diğer filmleri de izleme şansı bulacağız" diye konuştu.

Festivalle ilgili açıklama yapan İngiltere Kültür Merkezi Basın Sözcüsü Talal Salih, "Bu yapılan festivalde 3 önemli noktanın olmasına önem verdik. Bunlar; İslam ve Avrupa, Sanat ve Hayat ile Avrupa'ya Göç konulu filmlere festivalde ağırlık vermeye çalıştık" dedi.

Başkent Hartum'da 27 Kasım- 4 Aralık tarihleri arasında İngiliz, Fransız, Alman ve Yunan kültür merkezlerinde sahneye girecek olan filmlerde ağırlıklı olarak Avrupa yapımı filmler gösterime sunulacak.

Haber1.com
                                                                                                                                           Alıntıdır....

8 Kasım 2011 Salı

Dizilerle Yayılan Türk Kültürü


Arap Ülkelerinde son yıllarda “Türk dizileri” çılgınlığı yaşanıyor. Bu gelişme Arapların Türk siyasetine, toplumuna ve sporuna olan ilgisini ciddi biçimde değiştirmiş; ilginin ötesinde somut sonuçlar doğurmuştur.


Türk dizilerin Arap ülkelerinde izlenme rekorları kırması ilk bakışta basit gibi gözükse de düşünülenden önemli ve kalıcı etkiler bırakabilir. Bölgesel güç olma iddiasında bir devlet olabilmenin yolu askeri ve ekonomik kapasiteden ziyade değerlerinizi, kültürünüzü ne kadar yayabildiğiniz, etkinliğinizi yaymak istediğiniz ülkelerin toplumları nezdinde ne kadar benimsendiğiniz ve takip edildiğinizle doğrudan ilgilidir. Farklılıklar içerdiği için kıyaslama yapmak çok doğru olmasa da bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel güç olabilmesinin altında yatan nedenlerden biri de, Amerikan siyasal, sosyal değerlerinin, yaşam biçiminin dünyaya yayılmış olmasıdır.

Son zamanlarda Orta Doğu'da Türkiye'nin artan etkinliği konusunda çıkan yorumlarda, Türkiye’nin AK Parti deneyimine ve Avrupa Birliği ile ilişkilere duyulan ilgiden çok, Türk dizileri ön plana çıkmaktadır. Arap yazarlar tarafından “kalplerimize ve hislerimize daha yakın olan Türkiye'yi derinden keşfetme hali” ve ”Türk halkını yakından tanımak” olarak ifade edilen bu durum Türkiye'nin bölgede artan etki ve prestijinin bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Türk dizilerinin bu kadar ilgi çekmesinin temel nedeni olarak Arap halkının dizilerde “gelenek ve modernleşmeyi dengede tutan figürleri” görmek istemeleri gösterilebilir.
Arap yorumculara göre 'geleneği reddetmeyen modern hayat' Araplara çekici gelmektedir. Dizilerde Araplar açısından yeni ama yabancı olmayan birçok öğe bulunmakta ve bu öğelerle 'onlar da bize benziyor' duygusu yaratılmaktadır. Bu da Arapların istediği ama sahip olamadığı bir yaşam tarzını temsil etmektedir. Yani genel olarak Türk dizilerinin Arap halkında yarattığı 'özdeşleşme' duygusu bu başarının temel nedeni olarak ifade edilebilir.

Dizilerin etkisi o kadar fazla olmuştur ki, Filistin, Suudi Arabistan ve Mısır'da bazı din adamları dizilerin yasaklanması yönünde açıklamalar bile yapmıştır. Söz konusu dizilerin 'İslam'la örtüşmeyen yaşam tarzını dayatması' ve 'değişimin tohumları atılıyor' endişeleri dile getirilmiştir.
Ancak Bugün Arap ülkelerinin pek çoğunda en çok ziyaret edilmek istenen yerin İstanbul olduğu ve turizm acentelerinde İstanbul için yer bulunamadığı ifade edilmektedir. Bu yönüyle Türk dizilerinin her şeyden önce Türkiye'nin tanıtımını yaptığı söylenebilir. Dizilerde İstanbul görüntüleri sürekli ekrana gelmekte ve bu güçlü bir etki yaratmaktadır. Arap basınında çıkan yorumlara göre diziler sayesinde Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye gelen turist sayısı 30 binden 100 bine çıkmıştır.
Aynı etki Lübnan, Suriye, Mısır ve Ürdün'de de görülmektedir.

Arap ülkelerinde diziyle ilgili çok sayıda internet sitesinin kurulduğu bilinmektedir. Buralarda Türk yaşam tarzı, İstanbul, sosyal değerler ve kültür hakkında tartışmalar yapılmaktadır. Pek tabii bu ilgi bir anlamda yaşam tarzı ithal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Nitekim Türkiye'den, dizilerde yer alan ürünlerin, kıyafetlerin, mobilyaların siparişinin verildiği bildirilmektedir. Hatta dizilerin Arap modasına yön vermeye başladığı bile öne sürülmekte bu da Türk giysilerine olan ilgiyi artırmaktadır. Kısacası dizilerde lanse edilen yaşam tarzı Araplar için bir model sunmaktadır.

Geçtiğimiz yaz Lübnan’ın başkenti Beyrut’a gittim. İstanbul’dan Beyrut’a giden uçak sabaha karşı indi şehre. Otele varışım sabah saat 05’i buldu. Otele girdiğimde
resepsiyonda kimsecikler yoktu. Ancak televizyonun sesi geliyordu. Sesin geldiği yere doğru ilerlediğimde tüm otel çalışanları oturmuş, MBC kanalında “nur” orijinal ismiyle “Gümüş” dizisini izliyordu. Şaşırdım tabii... Otel görevlisi özür dileyerek kalktı yerinden ve Türk olduğumu anlayınca dizinin ne kadar çok izlendiğini anlatmaya başladı. Başrol oyuncularını tanıyıp tanımadığımı sordu. Lübnan’da yaşadığım bu deneyimi Suriye, Ürdün ve hata Sudan’da da gördüm. Ne mi hissettim? Gurur duydum tabii. Yıllardır özlediğimiz, yıllardır beklediğimiz bir gelişmeydi bu. Türkiye’deki yapımcılara artık çok daha önemli görevler düşüyor. Çünkü yaptıkları işlerle, artık bizi yurtdışında onlar temsil ediyor.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Orta Doğu'da geleneksel olarak çok da iyi olmayan imajında 'yumuşak güç' unsurları sayesinde önemli değişimler meydana gelmektedir. Medyanın gücü bu imajın daha da iyileştirilmesi için çok önemli bir işlev görmeye devam edecektir.
Unutulmamalıdır ki, 'yumuşak gücü' oluşturan araçların önemli bir bölümü hükümetlerden ziyade sivil aktörlerin elindedir. Bu nedenle sivil aktörlerin dış politika alanında daha aktif olması mutlaka teşvik edilmelidir.

Mehtap Altınok
Gazeteci
                                                                                                                                            Alıntıdır...