lübnan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
lübnan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2013 Cuma

Lübnan Türk Film Festivali başladı


Festival boyunca 7 Türk filmi Lübnanlı izleyicilerle buluşacak

Bu yıl 3'üncüsü düzenlenen ''Lübnan Türk Film Festivali'' başkent Beyrut'ta başladı.

Festivale, Türkiye'nin Beyrut Büyükelçisi Süleyman İnan Özyıldız'ın yanı sıra, Türk ve Lübnanlı yönetmenlerle oyuncular ve Lübnan'da yaşayan Türkler katıldı.

Festivalin açılışı Reis Çelik'in Lâl Gece filmiyle yapıldı.


Festival kapsamında gösterilecek ödüllü filmler şöyle: 

2012 Berlin Film Festivali'nde Kristal Ayı Ödülü alan Reis Çelik yönetmenliğindeki ''Lal Gece'' (açılış ve kapanış filmi), yönetmenliğini ve senaristliğini Raşit Çelikezer'in yaptığı 2012 Sundance Film Festivali'nden ödülle dönen ''Can'' filmi, Elif Refiğ'in ''Ferahfeza'', Pelin Esmer'in 2012 Toronto Film Festivali'nde dünya prömiyeri yapılan ''Gözetleme Kulesi'', 2012 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi ilk film, en iyi yönetmen, en iyi sanat yönetmeni ve SİYAD ödülünü alan Erdem Tepegöz imzalı ''Zerre'' filmi, 36. Montreal Film Festivali'nde yarışan İsmail Güneş'in ''Ateşin Düştüğü Yer'' filmi ve Erden Kıral'ın 2012 Uluslararası Altın Koza Film Festival'inden en iyi yönetmen ödülüyle ayrılan ''Yük'' filmi.

Türkiye'den 7 ödüllü filmin Lübnanlı izleyicinin beğenisine sunulacağı festival 7 Nisan'a kadar devam edecek.

AA
kaynak: haberturk.com

25 Kasım 2011 Cuma

18. Avrupa Film Festivali başladı


Avrupa Birliği Lübnan delegasyonunun düzenlediği 18.Avrupa Film Festivali, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta başladı.

33 Avrupa filminin gösteriminin yapılacağı festival, Beyrut'ta 24 Kasım-4 Aralık tarihleri arasında iki sinema salonunda gerçekleşecek. Festivalde konuk ülkeler olan İsviçre ve Norveç yapımı filmlerin yansıra ilk işlerini yapan sinemacıların eserleri gösterime sunulacak.

Lübnanlı görsel sanatlar öğrencileri tarafından üretilmiş 20 kısa film de festival programı içinde bulunuyor. Genç yetenekleri teşvik etmeyi planlayan festivalde kısa filmlere 3 ödül verilecek. Festivalde maddi ödüller yerine Fransa, Almanya ve Polonya'daki film festivallerine katılma şansı verilecek.

Festivalin açılışı Wieslaw Saniewski'nin yönettiği Polonya yapımı Wygrany filmiyle, kapanışı ise Lübnanlı yönetmen Rania Attieh'in 2010'da Abu Dabi Film Festivali'nde Siyah İnci ödülünü alan "OK, Enough, Goodbye" filmiyle yapılacak.  Festivalin Wygrany filminin yönetmeni Wieslaw Saniewski ile yapımcısı Grazyna Molska, Danimarka filmi Applause'un senaristi Ludovic Bource, "OK, Enough, Goodbye" filminin yönetmeni Rania Attieh gibi konukları olacak ve bazı konuklar Lübnanlı görsel sanatlar öğrencilerine workshop açarak bilgi ve deneyimlerini paylaşacak.

Festival coşkusu, Beyrut'un yanı sıra Trablusşam, Cuniye, Sayda ve Zahle şehirlerinde de yapılacak film gösterimleriyle yaşanacak.


8 Kasım 2011 Salı

Dizilerle Yayılan Türk Kültürü


Arap Ülkelerinde son yıllarda “Türk dizileri” çılgınlığı yaşanıyor. Bu gelişme Arapların Türk siyasetine, toplumuna ve sporuna olan ilgisini ciddi biçimde değiştirmiş; ilginin ötesinde somut sonuçlar doğurmuştur.


Türk dizilerin Arap ülkelerinde izlenme rekorları kırması ilk bakışta basit gibi gözükse de düşünülenden önemli ve kalıcı etkiler bırakabilir. Bölgesel güç olma iddiasında bir devlet olabilmenin yolu askeri ve ekonomik kapasiteden ziyade değerlerinizi, kültürünüzü ne kadar yayabildiğiniz, etkinliğinizi yaymak istediğiniz ülkelerin toplumları nezdinde ne kadar benimsendiğiniz ve takip edildiğinizle doğrudan ilgilidir. Farklılıklar içerdiği için kıyaslama yapmak çok doğru olmasa da bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel güç olabilmesinin altında yatan nedenlerden biri de, Amerikan siyasal, sosyal değerlerinin, yaşam biçiminin dünyaya yayılmış olmasıdır.

Son zamanlarda Orta Doğu'da Türkiye'nin artan etkinliği konusunda çıkan yorumlarda, Türkiye’nin AK Parti deneyimine ve Avrupa Birliği ile ilişkilere duyulan ilgiden çok, Türk dizileri ön plana çıkmaktadır. Arap yazarlar tarafından “kalplerimize ve hislerimize daha yakın olan Türkiye'yi derinden keşfetme hali” ve ”Türk halkını yakından tanımak” olarak ifade edilen bu durum Türkiye'nin bölgede artan etki ve prestijinin bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Türk dizilerinin bu kadar ilgi çekmesinin temel nedeni olarak Arap halkının dizilerde “gelenek ve modernleşmeyi dengede tutan figürleri” görmek istemeleri gösterilebilir.
Arap yorumculara göre 'geleneği reddetmeyen modern hayat' Araplara çekici gelmektedir. Dizilerde Araplar açısından yeni ama yabancı olmayan birçok öğe bulunmakta ve bu öğelerle 'onlar da bize benziyor' duygusu yaratılmaktadır. Bu da Arapların istediği ama sahip olamadığı bir yaşam tarzını temsil etmektedir. Yani genel olarak Türk dizilerinin Arap halkında yarattığı 'özdeşleşme' duygusu bu başarının temel nedeni olarak ifade edilebilir.

Dizilerin etkisi o kadar fazla olmuştur ki, Filistin, Suudi Arabistan ve Mısır'da bazı din adamları dizilerin yasaklanması yönünde açıklamalar bile yapmıştır. Söz konusu dizilerin 'İslam'la örtüşmeyen yaşam tarzını dayatması' ve 'değişimin tohumları atılıyor' endişeleri dile getirilmiştir.
Ancak Bugün Arap ülkelerinin pek çoğunda en çok ziyaret edilmek istenen yerin İstanbul olduğu ve turizm acentelerinde İstanbul için yer bulunamadığı ifade edilmektedir. Bu yönüyle Türk dizilerinin her şeyden önce Türkiye'nin tanıtımını yaptığı söylenebilir. Dizilerde İstanbul görüntüleri sürekli ekrana gelmekte ve bu güçlü bir etki yaratmaktadır. Arap basınında çıkan yorumlara göre diziler sayesinde Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye gelen turist sayısı 30 binden 100 bine çıkmıştır.
Aynı etki Lübnan, Suriye, Mısır ve Ürdün'de de görülmektedir.

Arap ülkelerinde diziyle ilgili çok sayıda internet sitesinin kurulduğu bilinmektedir. Buralarda Türk yaşam tarzı, İstanbul, sosyal değerler ve kültür hakkında tartışmalar yapılmaktadır. Pek tabii bu ilgi bir anlamda yaşam tarzı ithal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Nitekim Türkiye'den, dizilerde yer alan ürünlerin, kıyafetlerin, mobilyaların siparişinin verildiği bildirilmektedir. Hatta dizilerin Arap modasına yön vermeye başladığı bile öne sürülmekte bu da Türk giysilerine olan ilgiyi artırmaktadır. Kısacası dizilerde lanse edilen yaşam tarzı Araplar için bir model sunmaktadır.

Geçtiğimiz yaz Lübnan’ın başkenti Beyrut’a gittim. İstanbul’dan Beyrut’a giden uçak sabaha karşı indi şehre. Otele varışım sabah saat 05’i buldu. Otele girdiğimde
resepsiyonda kimsecikler yoktu. Ancak televizyonun sesi geliyordu. Sesin geldiği yere doğru ilerlediğimde tüm otel çalışanları oturmuş, MBC kanalında “nur” orijinal ismiyle “Gümüş” dizisini izliyordu. Şaşırdım tabii... Otel görevlisi özür dileyerek kalktı yerinden ve Türk olduğumu anlayınca dizinin ne kadar çok izlendiğini anlatmaya başladı. Başrol oyuncularını tanıyıp tanımadığımı sordu. Lübnan’da yaşadığım bu deneyimi Suriye, Ürdün ve hata Sudan’da da gördüm. Ne mi hissettim? Gurur duydum tabii. Yıllardır özlediğimiz, yıllardır beklediğimiz bir gelişmeydi bu. Türkiye’deki yapımcılara artık çok daha önemli görevler düşüyor. Çünkü yaptıkları işlerle, artık bizi yurtdışında onlar temsil ediyor.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Orta Doğu'da geleneksel olarak çok da iyi olmayan imajında 'yumuşak güç' unsurları sayesinde önemli değişimler meydana gelmektedir. Medyanın gücü bu imajın daha da iyileştirilmesi için çok önemli bir işlev görmeye devam edecektir.
Unutulmamalıdır ki, 'yumuşak gücü' oluşturan araçların önemli bir bölümü hükümetlerden ziyade sivil aktörlerin elindedir. Bu nedenle sivil aktörlerin dış politika alanında daha aktif olması mutlaka teşvik edilmelidir.

Mehtap Altınok
Gazeteci
                                                                                                                                            Alıntıdır...