Geçtiğimiz günlerde gösterime giren Bendeyar filminin Amerikalı yönetmeni Joel Leang ile film ve Türk sinemasına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik.
Joel Leang’ı tanıyabilir miyiz?
Columbia Chicago Film Okulu’ndan sinema yönetmenliği derecesi olan bir film yapımcısıyım. Mezun olduktan sonra JPMorgan Chase New York’ta küresel hizmetler için İnternet medya akışını yönettim. Daha sonra Guitar Center Corporation’da profesyonel ses yöneticisi oldum. New York’ta yaşarken birçok podyum görüntüsü de çektim; bunların arasında müşterilerinden biri Haluk Akakçe olan, kişiye özel tasarımcı Mario Moya’nın defileleri de vardı.
New York’ta kız arkadaşım Yasemin Balık ile tanışıp kısa süre sonra onunla İstanbul’a geldim. Geçtiğimiz Şubat ayından beri İstanbul’da yaşıyor olmaktan çok memnunum. Bence dünyadaki en iyi şehir.
Bendeyar’dan önce kendi kişisel müzik yapımım üzerinde zaman harcadım. Bendeyar’ın senaryo yazarı ve arkadaşım Alper Kıvılcım beni Temmuz ayında Haşim Akten ile tanıştırdı. Akten Türk yönetmenlerin senaryodaki dindar görüşleri ve senaryoyu çok basit buldukları için Bendeyar’ı çekmek istemediklerini ve bu yüzden yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.
Sonuç olarak gördüğünüz gibi 3 aydan kısa bir sürede uzun metrajlı bir film yaptık. Kendi kamera rig’imi oluşturabileceğimi bildiğim için AG-AF101 kullanmak benim seçimimdi.
Filmde kullandığınız kameralar hakkında neler söylemek istersiniz? Performansları, çekim kaliteleri, diğer ekipmanlarla uyumlulukları vb. konulardaki ayrıntıları öğrenebilir miyiz?
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de bir filmin tamamını AG-AF101 ile ilk çeken film yapımcısı benim. Toplam 170 civarında kopyamız var ve Avrupa’da da dağıtım yapıyoruz. Yapımcının bu filme tam destek vermesinden mutluyum.
Bir Panasonic AG-HPX170 kameram var ve daha önce Arri Ultra kullanarak bir PL-mount ile donattım. Özellikle P2 kartlarla DVCPRO HD formatında cinegamma ayarında olmak üzere etkileyici görüntüler elde ediliyor. Bu nedenle AG-AF101 kullanmayı istedim. Kameranın kendi AVCCAM sıkıştırma tekniğini kullanmayı planlamıyordum ve Convergent Designs Nanoflash 220Mbps hızda 8 bitlik 4:2:2 sıkıştırmayı kullandık. AG-AF101 4/3 algılayıcılı bir 12MP görüntüleyiciye sahip olduğu için bence bu fiyata en iyi Super16 dijital kamerayı almış oluyorsunuz! Bir dizi Arri Ultra ve Schneider lens ile çok güçlü bir kamera rig’i haline geliyor. Kamerayı seçmemin en önemli nedeni, cinegamma ayarı. Sony’nin tescilli markası CinaAlta kodek veya Arri’nin dijital algoritmasında olduğu gibi, bence Panasonic cinegamma algoritmasıyla önemli bir fark yarattı.
Bu rig kurulumunu görüntü yönetmenim Ömer Faruk Karacan’a önerdiğimde AG-AF101 kamerayı merak etti ve gerçekten ilgi gösterdi. Elbette RED w/Mysterium veya Arri Alexa ile çekim yapmayı tercih ederdik, fakat maddi gücümüzü aşıyorlardı. Buna rağmen aşmasaydı bile yine de AG-AF101’i tercih ederdim, çünkü başkalarının yolundan gitmektense tarih yazmak daha iyidir.
Maalesef Nanoflash ile 1080p formatının senkronizasyonunda sorunlar yaşadık, bu yüzden tüm filmi 720p çektik. Bu durum görüntü büyütmeleri ve gürültü yönetimi bakımından oldukça endişelendirdi. Yüksek çözünürlüklerde görüntüda daha fazla miktarda bilgi olduğu için post prodüksiyon sırasında gürültü hatalarını daha iyi kaybedebiliyorsunuz. Çünkü düşük çözünürlüklerde daha büyük gürültü piksel blokları oluyor.
Televizyon yayını için bu pek fazla fark edilmiyor, fakat büyük görüntüde ediliyor. Zamanı geriye alabilseydim 4:2:2 SIKIŞTIRMASIZ olarak 10 bitlik bir kayıt aygıtı kullanırdım. Dijital film yapımcılarının sıkıştırmasız görüntünün en iyi olduğunu anlamaları önemli, çünkü koyu ve karanlık alanları daha iyi ele alıyor ve böylece görüntüde daha az gürültü oluyor, veya hiç olmuyor.
AG-AF101 ile çekim yapıyorsanız AVC-Intra100 veya 10 bitlik 4:2:2 kaydedici ile sıkıştırmalı veya sıkıştırmasız çalışmanızı öneririm. 10 bitlik kayıt yapmayı planlıyor olsanız bile AG-AF101’in sadece 8 bitlik sıkıştırmasız akış çıkışı vereceğini unutmayın. Bu durumda kamera algılayıcısından 10 bitlik kayıt aygıtınıza yine 8 bitlik görüntü kaydediyor olacaksınız. Tek fark 8 bitlik bir görüntünün 10 bitlik bilgisini kaydetmeniz. Bence bu fazlalık bir bilgi.
Filmin prodüksiyon ve post prodüksiyon aşamasının teknik ayrıntılarını öğrenebilir miyiz?
Aslında Bendeyar’dan önce Gözyaşı Film gerçek bir film şirketi değildi, dürüst olmak gerekirse halen değil. Fakat zaman içerisinde daha iyi bir film şirketi olmaları için yardımcı olacağım. Bu bir öğrenme süreci. Haşim Akten Gözyaşı Film’in baş yapımcısı ve ona çok saygı duyuyorum. Başlangıçta görüntülerin nasıl verileceği ve bir öykünün nasıl anlatılacağı konusunda çok muhafazakardı. Zamanla ve bazı kurguları gördükçe benim tarzımı veya gerçek bir yönetmenin yaklaşımını anlama noktasına geldi. Bu nedenle onu beğeniyorum. Çok anlayışlı ve iyi birisi. Post prodüksiyon sırasında neyin çekilip neyin çekilmeyeceği konusunda birçok radikal kararlar verdi. Kendisi yapımcı ve yazar olduğu için filmle ilgili son söz onun. Sonuçta istediğim şeylerin çoğunu yapabildiğim için saygı duyuyorum.
Kısıtlı zaman ve bütçe nedeniyle kendim bir iş istasyonu oluşturmaya karar verdim. 64 bitlik i7 990x 3.47GHz Extreme işlemci, Zotac GTX 590, 24GB bellek, 10TB disk belleği, Adobe Premiere Pro CS5.5, After Effects ve Red Giant yazılımını kullandım.
Böyle bir senaryo için kurgu en önemli aşama. Tüm kurguyu Mahir Birav ve ben yaptık. Renk derecelendirmeyi çoğunlukla Mojo ön ayarlarını kullanarak tamamen ben yaptım. Kullandığım Benq monitörün şaşırtıcı ölçüde son baskıyı tam olarak göstermesinden memnun kaldım. Sadece filmin renk derecelendirmesi için daha fazla zamanım olmasını isterdim. Ana fragman istediğim gibi renklendirilmedi çünkü hala kurgu yapıyorduk ve zamanımız azdı.
Tam olarak gerçek zamanda renk derecelendirme yapmadığımı bildiğim için üst düzey gürültü giderici yazılım ekleri de kullanarak her çekimi düzgün şekilde renklendirmek istedim. Sunum süreleri nedeniyle bunu tam anlamıyla yapma şansım olmadı.Bunu yapacak şansım olabilirdi, ama yapımcı tüm donanımı stüdyodan şirketine taşımak istedi ve bu da iş akış planımı etkiledi. Başlangıçta iş akışı planım bütün gün kurgu yapmak gece boyunca renk derecelendirme üzerinde çalışmaktı, fakat iş istasyonunu taşımak zorunda kaldığımız için bunu tam anlamıyla yapamadım.
Renk filtresi tekniklerini kullanmayı seviyorum. Renk dereclendirme çalışmalarımdan bazılarını Şafak Film’de renk uzmanına gösterdiğimde doğru şekilde derecelendirilmediğini düşünmüştü ve tüm çekimi filtrelemeye niyetlenmiş olduğumu bilmiyordu. Bir renk uzmanının bunu düşünmesi normal. Renk tasarılarımı bilmiyordu. Genel renk düzeltme yapmayı sevmiyorum. Bunu sıkıcı ve kolay buluyorum. Benq monitörümün Şafak Film’de yansıtarak sunum için daha üst model ve kalibreli monitörlerle tam olarak aynı rengi vermesinden etkilendim. Örneğin bazı çekimlerde gürültü olduğunu biliyordum, ama ilk makaranın basılmasına üç gün kala yapacak hiçbir şeyim yoktu ve gürültü giderici teknikler için zaman kalmamıştı. Bütün bildiğim bu. Keşke renk derecelendirme için daha fazla zamanım olsaydı. Matris filminde olduğu gibi isteyerek çok miktarda yeşil filtreleme yapıldı. Bu tamamen yönetmenin zevkine bağlı.
Sanırım bu ülkemizde gerçekleştirdiğiniz ilk proje. İlk hazırlıklardan son noktayı koyana kadar projede teknik sorunlar yaşandı mı, veya ülkemize özgü yapılan teknik hatalar ve eksikler var mıydı?
Filmde en büyük sorun sesti. Muhtemelen yapım ekibimin uğraşmak zorunda kaldığı en kötü deneyimdi. Hemen her çekimde ses uzmanımla konuşmak zorunda kaldım. Saçmalıktı. Bazen film sırasında sesi kendim yapmak zorunda hissettim, fakat görüntü yönetmenim ve doğrudan oyuncular üzerinde yoğunlaşmak zorunda iken bunu nasıl yapabilirdim? Bana Türkiye’deki film okullarının film yapımının tüm yönlerini öğrettiği söylendi. Demek istediğim farklı işlemler için özel yoğunlaşma yok. Bunun ses uzmanıyla ilgisi yok. Genel konuşuyorum.
Ben ülkemdeki en büyük film bölümlerinden birine sahip olan, saygın Columbia Chicago film okulundan geliyorum. Kaliforniya’ya yakın, ABD’nin orta batısının başlıca film okulu. Okulum yönetmenlik, sinema görüntü yönetmenliği, kurgu, ses, film müziği, VFX gibi konulardan birinde 4 yıl yoğunlaşan programlara sahip. Yani yönetmen olmak istiyorsanız tamamen yönetmenliğe yönelik 4 yıllık programda, veya senarist olmak için ilgili 4 yıllık programda okumanız gerekiyor. Bu, Amerika’daki iyi film okullarının yöntemi. Endüstrinin farklı kesimlerinden film yapımcılığına saygı duyuluyor ve tam olarak uzmanlaşılıyor. Organik veya inorganik kimyayı seçmek gibi bir şey. Her ikisi de kimya olsa da çalışma alanları farklı. Özel bir alan seçmeniz gerekiyor.
İdealde profesyonel olarak bir “ses uzmanı” ile çalıştığınız zaman film yapımcılığı okulunda ses okumuş biri olmalıdır. Ses mühendisliği derecesi olup aynı işi defalarca yapmış biri değil. Bundan sonra benim standartlarım daime böyle olacak. Film için ses eğitimi, bir ses mühendisliği eğitiminden tamamen farklı. Bir ses uzmanı sette nerede olması gerektiğini, mikrofonları nereye koyacağını, EQ’ng gibi profesyonel endüstri standardı aygıtları nasıl kullanacağını ve en azından referans olarak monitöre bakması gerektiğini bilir!
Donanımı bulamadığı için ses uzmanına kendi kişisel ses cihazlarımı verdim. Ses uzmanının sette nerede olacağını ve boomu nereye koyacağını ben yönetmek zorunda kaldım. Bu moral bozucu, çünkü bunu yapmam gerekmemeliydi, bir çocuğa sürekli ayakkabısını bağlamasını söylemek gibi bir şey.
Bendeyar ile ilgili bilmeniz gereken en büyük sır, filmin %85’inde AG-AF101’in üzerindeki stereo mikrofonun kullanıldığı. Çünkü post prodüksiyon sırasında sesin çok kötü olduğunu fark ettik, AG-AF101’in ses uzmanından daha iyi iş çıkarmış olması komik! Bir oyuncuyu çok yakından çekiyorsanız mikrofonu nereye koyacağınızı sağduyunuzla bilebilirsiniz; boom ile 3 metre uzakta durmamanız gerektiğini de. Bu tip aptalca şeyler zaman kaybetmemize neden oldu ve bütün yapım ekibine haksızlık oldu. Çekimlerimiz günde ortalama 18 saat sürdü, bunca zorlu çalışmayı düşünürseniz sonuçta kötü bir ses elde etmenizin adil olmadığını anlarsınız. Post prodüksiyon sırasında asıl sesi senkronize edecek zamanımız bile olmadı, çünkü ses uzmanı bize düzenlenmemiş ve gereğinden fazla dosya verdi. Örneğin her çekim günü çekim tahtası bilgisini bile içermeyen, sınıflandırılmamış 600 ses dosyası verdi. Bu nasıl bir iş, ve neden bu kadar fazla dosya? Bu nedenle ses uzmanı anılmadı ve galaya bile davet edilmedi.
Dizileri yayına yetiştirmek için acele etmek geçerli veya profesyonel bir mazeret değil. Sadece profesyonel dünyada kendi pazarınıza zarar veriyor. Seslendirme ile görüntünün uyuşmazlığı aşikar. Bazı oyuncular bu konuda iyi, fakat çoğu değil.
Kaliteli bir film sonucu elde etmek isteyenlere teknik olarak neler tavsiye edersiniz?
Daima ülkenizin dışından uzmanlar arayın; dışarıdan kaynak kullanmak size zarar vermez. Bunun maddi açıdan zor olduğunu biliyorum, ama sonuçta buna değer. Büyük stüdyolardan bilgi edinin ve sonuçta standardı elde edeceksiniz. Ben de endüstrideki eğilimleri okuyup etrafta hangi yeni kameralar olduğunu öğrenmeyi ve sonra da bunları denemeyi seviyorum. Saygın bir film okuluna gitmek de önemli.
Ufukta yeni projeler var mı?
Elbette, Türkiye benim ülkem ve Türk vatandaşlığı almak istiyorum, bu nedenle başka bir yere gitmeyi düşünmüyorum. Arkadaşlarıma ve kız arkadaşıma her zaman söylediğim gibi “ülkemi seviyorum”, her zaman Türkiye’den bahsediyorum. Türkiye’de film yapımı alanında eğitim veren bir iş yapmayı umuyorum. Yeni nesil Türk film yapımcılarına bir fark yaratacağımı biliyorum.
Aslında Pamela Spence ve diğer sanatçılar ile bazı pop yapımı planlarım var ama Bendeyar nedeniyle zaman bulamadım. Tayfun Ünlü’nün yeni çıkacak albümü için bir müzik videosu çekmeyi de planlıyorum. Sürmekte olan birçok iyi proje var, ama ben film yapımcılığının sınırlarını zorlamak isteyen yeni Türk yapımcılarla çalışmak istiyorum, çünkü bu benim için yenilikçi şeyler yapmak demek.
Güçlü bir senaryo yazarlığı geçmişim de olduğu için gerilimli dramlar da mümkün. Yasemin Balık’ın vampir avcısı olarak rol aldığı bir vampirli aksiyon senaryosu da yazıyorum. Bu proje için RED’in yeni Epic veya Sony’nin yeni F65 kamerasını kullanmak istiyorum. Türkiye’yi seviyorum ve önümüzdeki aylarda diğer güçlü film yapımcılarıyla çalışmak için sabırsızlanıyorum.
Görüntü Yönetmeni: Ömer Faruk Karacan
1970 İstanbul doğumlu. 1990 yılından beri sinema ve dizi sektöründe çalışmakta. İki Aile, Kurşun Asker, Kalp Gözü, Eksik Etek, Can ile Muhlise ve Öz Ofsayt gibi dizilerde, Sonsuza Yürümek, Yalnız Değilsiniz, Göküş gibi sinema filmlerinde çalıştı.
“Bu yaz başında çektiğimiz Bendeyar sinema filmini 5 haftada (Bolu, Göynük, Abant, İstanbul, Eskişehir) tamamladık.
Hareketli (action) sahnelerin olmasından dolayı ağırlığı fazla olmayan pratik bir kameraya ihtiyacımız vardı (fiyat konusunda da uygun olması gerekiyordu). Bu yüzden AG-AF101’i tercih ettik. Ayrıca, Prime lens ve Schneider lens objektiflerle beraber nano flash kullandık.
Alan derinliğinde, renk bazında ve kontrastta “black pro mist” filtre kullanarak başarılı olduk.
200 asa ile 320 asa arasında çalıştık, yalnız grenler bizi biraz yordu. Renge girdikten sonra çözülecek bu problem, renklendirme işlemenin başarısız olmasından dolayı perdede de sorun olmaya devam etti.
AG-AF101 kameranın kısa filmlerde veya ucuz bütçeli filmlerde başarı sağlayacağını belirtmekte fayda var…” şeklinde açıklamasıyla filmin teknik ayrıntısına ilişkin kısa bir bilgi verdi.
broadcasterinfo.net
Alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın