6 Kasım 2011 Pazar

Türk Sineması Dünya Turunda


Semih Kaplanoğlu'nun yönettiği 'Yumurta', dünya prömiyerini Cannes'da yaptı. Pek çok festivalden davet alan film Karlovy Vary Film Festivali'nde gösterilecek.


Türk sineması artık yurtdışına açılmanın yollarını arıyor. Pek çok yerli film önemli festivallerde boy gösteriyor, ödüller alıyor. Yurtdışında merakla takip edilen Türk sineması henüz İran, Latin Amerika, Rusya, Uzakdoğu sinemaları gibi yükselen bir akıma dönüşmedi. Fakat bu yolda ilerliyor

İSTANBUL - Çok değil üç-beş yıl öncesine kadar az sayıda sinemacımızın filmleri Edirne'nin ötesine geçebiliyordu. Cannes, Berlin ya da Venedik gibi önemli festivallerde bir Türk filminin programda yer almasını çok önemli bir olay olarak algılıyorduk. Ama artık durum değişti. Eğer bu tür önemli festivallerin programında filmimiz yoksa durumu şaşkınlıkla karşılıyoruz.
Bu tür büyük festivallerin yanı sıra Toronto, Karlovy Vary, Tribeca ve Selanik gibi dünyanın belli başlı diğer önemli festivallerinin programlarında mutlaka bir veya birkaç Türk filmi bulunuyor artık. Ayrıca irili ufaklı dünyanın birçok yerinde düzenlenen festivallerde de filmlerimiz yer alıyor. Hatta Sydney'de olduğu gibi Türk sinemasına özel bölüm açan festivaller bile var. 'İklimler', 'Beş Vakit', 'Takva' gibi kimi filmlerimiz Avrupa'da ya da Amerika'da yabancı dağıtımcıların eliyle ticari gösterime giriyor.
90'larda Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim gibi birkaç yönetmenin, kişisel çabalarıyla kotardıkları filmlerin saygın festivallerde yer alması sinemamıza yönelik ilginin başlangıç noktasını oluşturuyor. 'Uzak'ın Cannes'da, 'Duvara Karşı'nın Berlin'de büyük ödüllere uzanması ilgiyi daha da artırdı.
Son birkaç yılda film üretiminin artması, yıllarca hiç umursanmayan 'filmlerin tanıtımı' meselesinin önem kazanması ve İstanbul Film Festivali'nin çabaları gelişmede etkili rol oynadı. Bu yıl Cannes Film Festivali'ndeki gibi tanıtım atağına kalkılması Türk sinemasına olan ilgiyi besliyor. Ayrıca ister bağımsız, ister kitle filmi olsun, yapımcı ve yönetmenler de artık filmlerini yerli seyirciyle buluşturmanın yanı sıra, 'Yurtdışına hangi festivalde gösterebilirim?'in yollarını arıyor. Yani dünyayla bir bütünleşme isteği var. Şimdilik Türk sineması, İran, Latin Amerika, Rusya, Uzakdoğu sinemaları gibi yükselen bir akıma dönüşmedi, ama umut var...

Filmlerin dünya turu
Beş Vakit (Reha Erdem): Montpellier ve Mannheim-Heidelberg festivallerinde Jüri Özel Ödülü, Vesoul Asya Film Festivali'nden Emile Guimet ödülü, Bükreş Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü alan 'Beş Vakit' şimdiye kadar Toronto, Pusan, Roma, Viyana, Londra, Selanik, Stockholm, Brüksel, Rotterdam, Prag, Tribeca, San Francisco, Los Angeles, Sydney film festivallerine katıldı. La Rochelle, Erivan, Yeni Zelanda, Osian's Cinefan, Melbourne, Saraybosna, Hayfa ve Kopenhag film festivallerine de katılacak. Ayrıca Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ticari gösterime girdi.
Rıza (Tayfun Pirselimoğlu): Dünya prömiyeri Berlin Film Festivali'nde yapıldı. Berlin'den sonra Buenos Aires'teki Bafici ve Sydney'e katılan film festival turuna Pusan, Montreal, Melbourne, Wellington, Auckland, Hayfa, Kudüs, Edinburgh, Kyoto, Bogoto, Ghent, Varşova, Belfort, Ourense, Kalküta, Durban, Osaka'yla devam edecek.
Takva (Özer Kızıltan): Toronto ve Berlin Film Festivali'nden ödüllü 'Takva' yılın festival gediklilerinden. Tribeca, Seattle, Granada, Sydney'e katılan film, Taypey, Kudüs, Brisbane, Monterrey, Edinburg, Kopenhag, Helsinki, Chicago, Pamplona, Flanders, Varşova, Zagreb, Osaka, Şam, Seville, Leeds ve Camerimage film festivallerine katılacak. Ayrıca İsviçre, Fransa, Almanya, Avusturya'da ticari gösterime girecek.
Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder / Muharrem Gülmez): Moskova, Varşova, Barcelona film festivallerinde yarışacak olan film Montreal, Şanghay ve Selanik'te de gösterilecek.
Polis (Onur Ünlü): Kopenhag Film Festivali'ne katılacak. Ayrıca Uzakdoğu'nun en önemli festivali kabul edilen Güney Kore'deki Pusan Film Festivali'den davet aldı. Ama Kopenhag'a katılacağı için film, prömiyer şartı bulunan Pusan'a katılmıyor.
İklimler (Nuri Bilge Ceylan): 2006'da Cannes'da Altın Palmiye için yarışan ve FIPRESCI ödülü alan film, Chicago, Toronto, Norveç, Tayland, Bastia, Black Night, Sydney film festivallerine katıldı ve ödüller aldı. Ayrıca film Amerika, Fransa ve İngiltere'de ticari gösterime girdi.
Barda (Serdar Akar): Umea Film Festivali'nde gösterilecek.
Dondurmam Gaymak (Yüksel Aksu): Türkiye'nin geçen yılki Oscar aday adayı olan film ABD'deki Queens Film Festivali ile HBO Komedi Filmleri Festivali'ne katıldı. Queens'ten en iyi yönetmen ve en iyi komedi filmi ödülü alan film HBO'da da en iyi film seçildi.
Hokkabaz (Cem Yılmaz / Ali Taner Baltacı): Washington DC Uluslararası Film Festivali'ne katıldı.
Yumurta (Semih Kaplanoğlu): Dünya prömiyeri Cannes Film Festivali'de yapıldı. Karlovy Vary Film Festivali'nde 'Another View' bölümünde gösterilecek film, Brüksel Avrupa Filmleri, Era New Horizons ve Saraybosna film festivallerinde yarışacak. Filmin birçok festivalden davet aldığını da belirtelim.
Yaşamın Kıyısında (Fatih Akın): Cannes'da Altın Palmiye için yarışan ve en iyi senaryo ödülü alan film, Karlovy Vary Film Festivali'nde gösterilecek. Davet aldığı festivaller var.
Adem'in Trenleri (Barış Pirhasan): 53. Taormina Film Festivali'nde büyük ödül için yarıştı. Ayrıca Kopenhag, Hayfa ve Montpellier Film Festivali'ne de katılacak.


İlgi daha da artacak
'Herkes keşif peşinde'
Gülin Üstün: (Yapımcı-Atlantik Film): Festival direktörlerinin, film dağıtımcılarının, satış temsilcilerinin aslında Türk sineması ile ilgili fikirleri var. Onların günümüz Türk modern insanının hikâyesinden çok yerel ve bilmedikleri durumları, olayları görmek, göstermek ve en önemlisi keşfetmek gibi bir beklentisi var. Herkes bir keşif yapıp onu sinema dünyasına tanıtma peşinde ve o yüzden de Türk sinemasını takip ediyorlar. Son iki yıldır festivallerde Türk filmleri farklı bölümlerde yer alabiliyor ve hakkında konuşuluyor ve ufak da olsa bir lobisi oluşuyor. Umudum yeni trendin önümüzdeki yıllarda Türk sineması olması. Tabii bunun için iyi filmler yapmanın yanında müthiş bir ön çalışma, tanıtım gerekiyor. Bu yıl Cannes Film Festivali'nde bunun başarılı bir başlangıcını gördük. Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre'nin çalışmalarının faydası oldu.

'Kişisel başarılar ilgiyi tetikledi'
Esin Küçüktepepınar (Sinema yazarı): Türk sinemasının dikkat çekmesi biraz yönetmenlerin kişisel başarılarıyla ilgili. Ferzan Özpetek, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Fatih Akın gibi yönetmenlerin geçmiş yıllardaki başarıları Türk sinemasına ilgi doğurdu. İstanbul Film Festivali de iyi bir pencere açıyor. Her yıl onlarca festival yöneticisi, film eleştirmenleri İstanbul'a gelip Türk filmi izliyor. Evet Türk sinemasına merak artıyor. Ama bu bir akıma dönüşür mu bunu kestirmek zor.

'Yurtdışı çıkarması olacak'
Ahmet Boyacıoğlu: (Festival yöneticisi) Film yapmak zor ama onu pazarlamak başka bir şey. Bu yıl Cannes'da filmlerin birçoğunun DVD'si dağıtıldı. Bu, Türk filmlerinin festivallerde gösterilmesi, TV satışlarının ve dağıtımının yapılması için çok önemliydi. Son yıllarda Türk sinemasına ilgi var, kişisel fikrim bu ilginin artacağı. Dünyanın belli başlı tüm festivallerinin programında bir Türk filminin yer alacağını düşünüyorum. Yani üretimin artması ve pazarlamanın nasıl yapılacağının öğrenilmesiyle bu yıl Türk sinemasının yurtdışına çıkarma yapacağını söyleyebiliriz.

'Türk sinemasına bir ilgi var'
Semih Kaplanoğlu: (Yönetmen) Genel olarak Türk sinemasına bir ilgi var. Bu ilginin de artacağını düşünüyorum. Artık Cannes, Berlin ve Venedik gibi önemli üç festivalin programında Türk filmleri yer alıyor. Burada önemli olan durum, üç büyük festivalde Türk filmlerinin temsil edilmesi. Bu ülke sinemasının tanınırlığını ve merakı tetikliyor. Bir de şöyle bir durum var. Çok bu tanımlamalara katılmasam da bağımsız, sanat ya da festival filmi diye adlandırılan sinemanın da bir pazar oluşturma durumu var. Rotherdam, Cannes, Berlin gibi marketler, bu tür filmleri, ilk filmini çeken yönetmenleri ya da ticari film yapmayan sinemacıları finans olarak destekliyor. Diğer festivaller de bu filmlerle ilgileniyor. Yani bir tür dağıtım ağı oluşmaya başladı. O dağıtım ağının da beslenmesi gerekiyor. Bence Türk sineması da burada yerini almaya başladı. Bu çok iyi bir şey.

 OLKAN ÖZYURT

                                                                                                                              Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın