film eleştirisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film eleştirisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2014 Çarşamba

Türk Filmi 'Mavi Dalga' Fırtınası Kıtalararası Esiyor

Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın ilk uzun metraj filmi Mavi Dalga, festival yolculuğuna farklı kıtalardaki önemli festivallerle devam ediyor, festivalden festivale koşan Mavi Dalga,birçok yarışta Türkiye'yi temsil edecek, Mavi Dalga yer aldığı festivaller, Mavi dalga izle, Mavi dalga oyuncuları Avrupa Gazetede
Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın ilk uzun metraj filmi Mavi Dalga, festival yolculuğuna farklı kıtalardaki önemli festivallerle devam ediyor, festivalden festivale koşan Mavi Dalga,birçok yarışta Türkiye'yi temsil edecek, Mavi Dalga künyesi, Mavi dalga izle, Mavi dalga oyuncuları Avrupa Gazetede. Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın ilk uzun metraj filmi Mavi Dalga, festival yolculuğuna farklı kıtalardaki önemli festivallerle devam ediyor. Uluslararası prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan film, ilk olarak 10-20 Nisan tarihleri arasında Uruguay’da düzenlenecek olan 32. Montevideo Uluslararası Film Festivali’nde gösterilecek. Hemen arkasından ABD’deki en eski ve köklü festivallerden biri olan 57. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde, ABD prömiyerini yaparak, 24 Nisan- 8 Mayıs tarihleri arasında “Yeni Yönetmenler” dalında ödül için yarışacak. Ayrıca aynı tarihlerde Güney Kore’de düzenlenen bağımsız sinemanın dünyadaki en prestijli festivallerinden biri olan 15. Jeonju Film Festivali’nde “Uluslararası Yarışma” bölümünde yer alacak.


7 Mart 2014’te Başka Sinema kapsamında vizyona giren Mavi Dalga, geçtiğimiz Şubat ayında 64. Berlin Film Festivali’nin Generation bölümünde uluslararası prömiyerini yaptı ve hemen sonra !f İstanbul’un Keş!f bölümünde gösterildi. Son olarak da İsveç’te gerçekleştirilen BUFF Film Festivali programında yer aldı. Türkiye prömiyerini geçtiğimiz sene 50. yılını kutlayan Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gerçekleştiren Mavi Dalga festivalden En İyi İlk Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödülleriyle dönmüştü.
Üniversiteyi büyük bir şehirde okumak isteyen Deniz ve arkadaşlarının yaşadıkları şehirle ilişkilerinin ve gelecek endişelerinin üzerine kurulan hikâyelerinin anlatıldığı Mavi Dalga’nın çekimleri 2012 yılı sonbaharında Balıkesir’de gerçekleştirildi. Genç oyuncu kadrosu ile dikkat çeken filmin başrollerinde Ayris Alptekin, Barış Hacıhan, Nazlı Bulum, Albina Özden, Begüm Akkaya ve Sude Aslantaş yer alırken onlara deneyimli oyuncular Onur Saylak, Derya Durmaz ve Cüneyt Yalaz eşlik ediyor. Avrupa Ortak Yapım Fonu Eurimages’dan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden yapım desteği alan Türkiye-Hollanda-Almanya-Yunanistan ortak yapımı Mavi Dalga’nın görüntü yönetmenliğini Daniël Bouquet yaparken, filmin ses teknisyenliğini Jeffrey Grieshober üstleniyor. Ezgi Baltaş’ın castını, Çiçek Kahraman’ın ise kurgusunu yaptığı filmin özgün müzikleri de kim ki o grubuna ait.

kaynak: avrupagazete.com

25 Ekim 2013 Cuma

Çocuk Tacizini Tartışan Film

Türkiye sinemalarında "Onur Savaşı" olarak gösterime giren orijinal adı Av (Jagten) olan filmde, çocuk taciziyle suçlanan ama suçsuzluğu kanıtlanan bir anaokulu öğretmeninin hikayesi anlatılıyor.

Lucas hem yetişkinler hem de çocuklar tarafında çok sevilen hani o “insana iyi gelen” dediğimiz insanlardan biridir. Eşinden yeni ayrılmış, 15 yaşındaki oğlunun velayetini almaya çalışan, 42 yaşındaki anaokulu öğretmeninin, çocukluğundan beri yaşadığı küçük kasabada mutlu bir sosyal hayatı vardır.


Bir Noel öncesi en yakın arkadaşının kızı olan öğrencisi Klara'nın anaokulu öğretmenine Lucas'ın cinsel organını gördüğünü söylemesiyle başlayan olaylar Lucas'ın tüm kasabada lanetlenmesine sebep olacak, sadece oğlu ve tek bir arkadaşı ona inanacaktır. Daha önce hiçbir kötü yanı bilinmeyen Lucas'ın kasaba halkı tarafından çocuk tacizcisi olduğuna inanılmasına, küçük çocukların kesinlikle yalan söyleyemeyeceklerine inanan hassas anaokulu müdürü Grethe'nin biraz gerekli prosedürü biraz da hislerini takip etmesi sebep olur.
Çocukların, özellikle kendi çocuklarının yalan söylemeyeceğine inanan kasaba halkını,  Klara'nın ebeveynlerine gerçek olmayan şeyleri söylediğini itiraf etmesine, hatta mahkemenin Lucas'ın suçsuzluğuna kanaat getirmesinden sonra bile bu senaryoyu bozması kolay olmayacaktır.
Aile olgusuna da gönderme yapan filmde, kalabalık ve huzurlu bir ailesi olan yakın dost Bruun, Lucas'nın masum olduğundan şüphe etmezken, diğer yakınları Lucas'ın pedofil olduğuna hemen inanır. Brumm belki de bu yüzden kasabanın dışında oturmaktadır.
Az bütçeyle de iyi film yapılır

Tempolu aksiyon sahneleri olmasa da arada başa gelen bir oyun topu ya da ateş alan av tüfeği gibi efektlerle seyirciye bir an bile göz kırptırmayan film, vermek istediği duyguyu seyirciye geçirebiliyor. Seyredenin kendine "Lucas'ın yerinde olsam ne yapardım? Ya, Klara'nın babası?" sorusunu sormadan çıkamayacağı film, az bütçeyle de iyi film yapılacağının en güzel örneği.


Film 1992 yılında Norveç'in Bjugn şehrinde yaşanan ve İskandinav ülkelerinde "Bjugn Davası" olarak bilinen hikayeyle büyük benzerlikler taşıyor.
Yönetmen aslında, hangi kültürden olursa olsun, içinde biriktirdiği nefreti kusacak bir "günah keçisi" bulmanın sevinciyle mantıktan çok duygularına göre hareket eden ve kendi fantezileriyle durumu daha da dramatikleştiren tüm insanlara ithaf ediyor filmi.
İsmi "Av" olsaydı

Filmin orijinal adı Av (Jagten) ama Türkiye sinemalarında "Onur Savaşı" olarak gösterimde. Filmi gereksiz yere romantize eden ve ana temasını basitleştiren bu isim, bu kadar derin bir filme pek yakışmamış. Filmin adı "Av" olarak kalsa daha anlamlı olurdu, çünkü filmdeki avlanma sahnelerinin de görüyoruz ki doğasında vahşi ve ikiyüzlü olan insanoğlunun, ormanın en güzel yaratıklarından biri olan ceylanlara ateş ederken yaşadığı duygular, aslında egosu yüksek, güzel olanı kolayca mahvetmeye meraklı kasaba insanlarının Lucas'a gösterdiği yaklaşımın aynısıdır.
Bana sorarsanız Onur Savaşı (Av) bu yılın en iyi fillerinden biri ve başrol oyucusu da Mads Mikkelsen son zamanların en yetenekli aktörü. (DAH/HK)

Mads Mikkelsen

2012 yapımı bu filmle Cannes Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü alan 1965 doğumlu aktör Mads Mikkelsen’in, eleştirmenlerce canlandırdığı Lucas karakteriyle en iyi performansını sergilediğini söyleseler de,  bence oynadığı bir birinden farklı karakterleri kendine has üslubuyla zaten Danimarka’nın en başarılı aktörlerinden biri; özellikle psikolojik sorunları olan karakterlerde harikalar yaratıyor.
Mikkelsen’i aslında Kral Arthur (2004) Casino Royale (2006) filmlerinden ve son zamanlarda popüler olan Hannibal dizisinden tanıyoruz. Aktör, daha önce de Ekolojik Kasaplar (De grønne slagtere, 2003) filminde yanlışlıkla buzhaneye kapattığı tamirciyi ertesi sabah ölü bulunca etlerini dükkânında satan ve bunu alışkanlık haline getiren kasaplardan birini oynamıştı.

Thomas Vinterberg

Lars von Trier ile birlikte 90’ların geleneksel film anlayışına muhalefet olarak geliştirdikleri “Dogma 95” film akımının kurucusu olan 44 yaşındaki yönetmen, aynı zamanda senaryo yazarı ve oyuncu.
Yönetmenin ilk Dogma filmlerinden olan, bir aile toplantısında ortaya çıkan ensest ilişkileri ve bu haberin yarattığı dinamikleri anlattığı Şölen (Festen) 1998 yılında Cannes Film Festivali Juri Ödülü’nü almıştı.

Deniz Alan HELD
İstanbul - BİA Haber Merkezi
kaynak: bianet.org

19 Ekim 2013 Cumartesi

Sinema dünyası bu filme bayıldı!

İzleyenler astronot olmadıkları için Tanrı'ya şükrediyor...

Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron yeni filmi Gravity (Yerçekimi) ile birçoğumuzun hayellerini süsleyen uzayı, tüm çıplaklığıyla karşımıza getirdi. İzleyenler astronot olmadıkları için Tanrı'ya şükrediyor...

Bilim-kurgu dünyasına; teknik hatasızlığı, gerçekçiliği ve üst düzey görüntü yönetmenliğiyle yeni bir çığır açacak bir uzay filmi adeta meteor gibi düştü! Gösterime girdiği andan itibaren kısa sürede IMDB'de o kadar çok oylandı ki şimdiden 8.7 notunu almaya hak kazanan kült filmler arasına yerleşti. Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron yeni filmi Gravity (Yerçekimi) ile uzayı tüm çıplaklığıyla karşımıza getiriyor. Ve astronot olmadığınız için Tanrı'ya şükrediyorsunuz. Başrollerde Sandra Bullock ve George Clooney'nin oynadığı filmde Clooney kısa süre sonra sahneyi, yani uzayı tamamen Bullock'a bırakıyor. Kafanızı daha fazla karıştırmadan filmi özetlemekte fayda var: Dr. Ryan Stone (Sandra Bullock) zeki bir tıp mühendisi ve emekliliğinden önce son görevine çıkan deneyimli astronot Matt Kowalsky'nin (George Clooney) yönetimindeki mekikte ilk uzay yolculuğuna çıkıyor. Buraya kadar her şey yolunda. Kowalsky esprileri ve hikâyeleriyle sıkıcı görünen uzay ortamını neşelendirmekte, Dr. Stone ise keşif yürüyüşündeki teknik iletişim problemini tamir etmeye çalışmakta... Kowalsky "Bu görevle ilgili içimde kötü bir his var'' dedikten kısa süre sonra gemi mürettebatı, görevin iptal edildiği ve acilen içeri girmeleri gerektiğini bildiriyor. Ruslar kendi uydularını vururken bir hata yapıp civardaki tüm uyduların da parçalanmasına ve parçaların hızla uzaya serpilmesine neden oluyorlar. Sonuçta kahramanlarımızın gemisi de bu çarpışmadan nasibini alıp kullanılamaz hale geliyor. Dr. Stone ve Kowalsky
haricinde hayatta kalmayı başarabilen kimse yok, üstelik kayışı kopan Bullock uzayda sürüklenmeye başlıyor... Dr. Stone'un başarı öyküsü bana biraz sinir bozucu geldi. Ancak 100 milyon dolar gibi bir maliyetle çekilen bu film her bir kuruşunu hak ediyor. Teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanan Cuaron, çocukluk arkadaşı Emmanuel Lubezki'yi de görüntü yönetmeni yaparak çok doğru bir karar vermiş.

'GERÇEKÇİ OLMAYAN BİR ŞEY GÖREMEDİM'
Cuaron sahneleri o kadar gerçekçi çekmiş ki Ay'a ayak basan ikinci adam Buzz Aldrin bile "Filmde yaşanılmayacak, gerçekçi olmayan pek bir şey göremedim" diyerek beğenisini dile getiriyor. The Hollywood Reporter'a konuşan Buzz Aldrin, sıfır yerçekiminin tasvirinin bu kadar iyi yapılmış olmasından çok etkilendiğini ve uzay istasyonuna gidişin tıpkı gerçekte yaptıkları gibi olduğunu ekliyor. Aldrin'in tek eleştirisi, uzaydan görülen Dünya ile ilgili. Ona göre filmde açıkça görülebilen Dünya'nın ve kıtaların hatları gerçekte bulutlardan ötürü o kadar rahat görülemiyor. Filmin en stresli yerlerinde karakterlerin espri yapmasıyla ilgili de "Sanırım biz Clooney ve Bullock kadar cesur olamazdık. Uzay aracının dışında onca risk altındayken o kadar esprili davranamazdık. Ama bu da karakterlerin içindeki insan sevgisini gösteriyor'' diyor. Ayrıca Aldrin, ABD olarak uzayda 40-50 yıl önce sağladıkları tüm ilerlemeyi kaybetmeye başladıklarının altını çizen filmin halkı aydınlatma açısından çok iyi bir döneme denk geldiğini de belirtiyor.

James Cameron: 'Sersemledim, ağzım açık kaldı'
Filme ilginin bu denli büyük olmasında, bilim-kurgu alanında Aliens, Abyss, Terminatör ve Avatar gibi filmlerle çığır açmış, hepimizin hayranlık beslediği yönetmen James Cameron'un övgülerinin de büyük etkisi var. Cameron, "Sersemledim ve ağzım açık kaldı. Bence bugüne kadar yapılmış en iyi uzay görüntüsü, en iyi uzay filmi. Bu film, çok uzun zamandır görmeye aç olduğum bir filmdi'' diyor. "Senaryoyu okudum, sıfır yerçekiminin doğal görüntüsünü elde etmek için bunu üst düzey gerçekçilikte çekmeyi başarmanın son derece zor olduğunu düşünüyorum...'' Cameron ayrıca Cuaron'a Avatar'da kullandığı "performans yakalama teknikleri"ni önerdiğini, ancak Cuaron'un farklı bir yol izlemeyi tercih ettiğini ve Avatar'ın bile bir adım ötesine geçtiğini söylüyor.

Özge Mine SARIÇAM
kaynak: haberturk.com

Zamanın değeri

Sinemanın en kolay tüketilen, en çok üretilen türü günümüzde romantik komediler… Ama aralarından iyisi, niteliklisi de bir o kadar zor çıkıyor. Üç aşağı beş yukarı benzer temalar, belli bir matematik, standart mizah anlayışı hakim hepsinde…

İşte bu genellemeyi kıran, uzun zamandır izlediğimiz romantik komedilerin arasından öne çıkmayı başaran film geçen haftalarda vizyona giren "Zamanda Aşk"!


Sinemaya romantik komedi diye girip, sonunda epey gözyaşı dökerek ve hayat üzerine ciddi düşüncelerle çıkıyorsunuz salondan. Filmin orijinal adı da zaten "About Time", yani "zaman hakkında"…

Yönetmen koltuğunda, daha önce de "Love Actually/ Aşk Her Yerde" filmiyle sevdiğimiz Richard Curtis var. Başrolleri ise Domhnall Gleeson, Rachel McAdams ve Bill Nighy paylaşıyorlar.

Film, zamanda yolculuk yapma yeteneği olan bir genç adamın öyküsünü anlatıyor. Bu haliyle fantastik bir yapıt gibi kulağa gelse de, aslında zaman yolculuğu motifinin derdi ve işlevi filmde çok başka. Genç adam, hayat yolculuğunda önce olumsuz deneyimlerini, başarısız girişimlerini telafi etmek ve aşkı bulmak için kullanıyor yeteneğini. Yıllar geçtikçe, bir yetişkin olarak hayatın daha sert, daha çetrefilli evrelerinde ise ailesini ve sevdiklerini korumak için… Ve bu süreçte, kendisi gibi zamanda yolculuk yeteneğine sahip akıl hocası ve en iyi dostu olan babası ile ilişkisi/ akıl fikir alışverişi hikayenin alt metnini aktarıyor izleyiciye.

Film, zaman yolculuğu temasını kullanarak aslen zamanın değeri ve hayata nasıl bakmak, nasıl "her anı hissederek ve güzellikleri görerek" yaşamak gerektiğine ilişkin bir fikir ve model sunuyor.


Bill Nighy filmde baba rolünde gerçekten "şiir gibi". Sesi, beden dili, performansıyla pürüzsüce akıp gidiyor beyaz perdede… Gençlik yıllarında her türlü sosyal ortamda eli ayağı birbirine dolaşıp büyüdükçe olgunlaşan ve yaşamın güçlü virajlarında eş – oğul – ağabey olarak gereken sorumlulukları üstlenmeyi başaran oğul rolünde Domhnall Gleeson ve eşi olarak, sempatik yüzü ve kıvrak mimikleriyle gerçekçi bir profil çizen Rachel McAdams da gayet iyiler…

Entelektüel düzeyi yüksek, güçlü mizahı ve son derece keyifli diyaloglarıyla kolay kolay akıllardan çıkmayacak "Zamanda Aşk"ı görmenizi mutlaka tavsiye ederim!

Fecir Alptekin
kaynak: sabah.com.tr