Senarist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Senarist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Nisan 2013 Perşembe

Kesal genç senaristler yetiştirecek


'Bir Zamanlar Anadolu'da ve 'Üç Maymun' filmlerinin senaristi Ercan Kesal; Senaryo Yazarları Derneği ile beş hafta sürecek yeni bir atölye çalışması düzenliyor. 4 Mayıs'ta başlayacak olan çalışma; her cumartesi saat 15:00-17:30 saatleri arasında gerçekleşecek. Kesal'ın genç senarist adaylarıyla bir araya geleceği atölyede; 'Etkilendiğiniz yaşanmışlıklardan nasıl senaryo nasıl yazılır?', 'Temel senaryo yazma teknikleri', 'Hikaye uygulamaları' gibi konularda dersler verilecek. 'Yaşanmışlıktan Hikaye' başlıklı çalışmayla ilgili bilgi için; 0533 961 91 61.

kaynak: sabah.com.tr

8 Nisan 2013 Pazartesi

Senarist Ayşe Şasa ile Röportaj


Ödül beni acı hatıralara götürdü

Uzun yıllar sinemaya emek verdikten sonra bu alanla bütün bağını koparan senarist Ayşe Şasa’ya 32. İstanbul Film Festivali kapsamında onur ödülü verildi. Şasa, ödülün kendisini acısı bol hatıralara götürdüğünü söylüyor.

Türk sinemasının en güçlü senaristlerinden Ayşe Şasa, 32. İstanbul Film Festivali’nde ‘Sinema onur ödülü’ne layık görüldü. Şasa, sinemaya dair düşüncelerini ve ödülün kendisine neler hissettirdiğini dunyabulteni.com adlı siteye anlattı.

-32. İstanbul Film Festivali’nde size ‘Sinema onur ödülü’ verildi. Bu ödülü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu jest beni yıllar öncesine götürdü, bu açıdan duygulandırdı. Senaristliğe 18 yaşında başladım, şimdi 72 yaşındayım. Yeşilçam’da bulunduğum 60’lı yıllarda Türk filmleri, okumuş zümre nezdinde küçük görülen ve dışlanan bir konumdaydı. Ve okumuşlar, sinemanın ilerlemesi için batı sinemasını örnek gösterirdi. Biz Türk filmcileri, bu toplumun kendi medeniyetinin mirasçısı olması gerektiğini, bu toplumun kendine has etik ve estetik kodları olduğunu onlara anlatamazdık. O yıllarda çok kısa sürelerde ve ağır gişe baskısı altında senaryo yazılırdı. Bu bir işkenceydi. Bu açıdan filmlerim benim için travmatik, ‘bulanık tecrübeler’. Ancak Yeşilçam’daki senaristlik deneyimim bir hakikat arayışının ilk basamağı olmuştur. Tatlısı çok az, acısı, burukluğu bol birçok anıyla doludur. İşte bu ödül beni bu anılara götürdü.

-Yeşilçam Günlüğü adlı kitabınız bu tecrübeler sonucunda mı şekillendi?

Evet, Yeşilçam Günlüğü Türk sinemasının sorunlarına kendi medeniyet ve kültür mirasımızın sorunları çerçevesinde bakma çabasıdır. Her toplum, sinema estetiğini, sinematografisini kendi toplumsal kültürü üstüne inşa etmeli diyerek, bize durmadan batıdan akıl devşirenlere bir cevap vermeye çabaladım.

-Bu görüş ve düşünceleriniz nasıl karşılandı?

Müslüman camia tarafından ilgiyle karşılandı ama batıcı çevre tarafından genellikle dışlandı, dışlanmaya devam ettiğini söyleyebilirim. Bunun önemi yok. Benim taraftar olduğum görüşlerin zaman içinde daha çok geçerlilik kazanacağına inanıyorum. Ülkemizdeki sinema okulları, kültürel birikimimizi dışlayan bu eğitim türünden vazgeçmeli.

-Yeşilçam Günlüğü dışında bu tip görüşleri öngören başka çalışmalar oldu mu?

Sadık Yalsızuçanlar, İhsan Kabil, Yusuf Kaplan ve Enver Gülşen sinema düşüncesi alanında çok ilginç katkılarda bulundular, bulunuyorlar.

-Yetişmekte olan sinemacı kuşaklarına ne önerirsiniz?

Türkiye’de kültür planında, sinema planında edilgen bir aşırı batı hayranlığı ve batı taklitçiliği tavan yapmış durumda. Öte yanda kendi geleneğimizin mirasıyla donanmış, tüm dünyadan haberli, yepyeni, soylu bir elit artık yavaş yavaş varlığını duyurmaya başlıyor. Gençlerin bu toplumun tarihi sanat gelenekleri ve klasikleriyle yoğun bir şekilde ilgilenmeleri, yetişme çağlarında bilinç ve bilinçaltı rezervuarlarını bunlarla donatmaları gerekiyor. Kendi kökleriyle barışmayan bir toplumun soylu ve orijinal şeyler yapması mümkün değil.

kaynak: stargazete.com

21 Eylül 2012 Cuma

Senarist, yönetmen Işıl Özgentürk, sinemada kurgunun bir sihirbazlık olduğunu söyledi.


19. Uluslararası Altın Koza Film Festivali kapsamında Adana Ortopedia Hastanesinde dört gündür devam eden Sinema Atölyesinde konuşma yapan Işıl Özgentürk, kurgunun filmin en temel durumu olduğunu belirterek, “Kurgu, bir sihirbazlık olarak görülmektedir. Çünkü artistler devreden çıkmış, çekimler bitmiş, yönetmen ve kurgucu çekilen planlarla baş başa kalmıştır” dedi.

Film editörü Aylin Zoi Tinel de, kurgunun sinemanın ilk çıktığı yıllarda ortaya çıkmadığını ifade ederek, kurgunun senaryonun bir parçası olduğunu bildirdi. Birbirleri ile hiç alakası olmayan, farklı yerlerde ve zamanlarda çekilen planların bir araya getirilmesiyle kurgulama başladığını kaydeden Tinel sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kurgu tez-antitez-tezdir. Kurgu bir montaj değildir. Ama montaja da benzer. Sinemada kurgu daha sonraları bir sanat haline gelmiştir. Bir film senaryosunu üç kez yazıldığı söylenir. Bu doğrudur. Çekimden önce bir senaryo vardır. Çekilirken senaryolar yeniden yazılır. Ve film çekimler bittikten sonra senaryo yeniden yazılır. İşte kurgu budur.”

Çekilen planların fazlalıkların kesim işinin kurguculara ait olduğunu kaydeden Tinel, “Kesim işi işimizin bir parçasıdır. Çok güzel senaryolar ve çekimler, görüntüler kurgulamadan sonra çok kötü olabilirken, bazen da tersi de olabiliyor. O nedenle filmde kurgu çok önemlidir” diye konuştu.

Fragman yapımlarını yönetmenlerin hazırlamadığını ifade eden Tinel, fragman yapmanın daha çok editörlere düştüğünü, tamamen ticari olduğunu ve bu konuda profesyonelce çalışan ajanslar bulunduğunu sözlerine ekledi.

(VŞA-Y)
kaynak: haber01.com