5 Ekim 2013 Cumartesi

ALTIN PORTAKAL ANTALYALININ KENTİNİ TANITABİLME İSTEĞİYLE ORTAYA ÇIKTI...

Antalya Film Komisyonu Gönüllü Girişimcisi Tamer Utku; "Altın Portakal Antalyalının kentlerini ülkeye ve tüm dünyaya tanıtma arzusuyla ortaya çıktığına dikkat çekiyor. İşte Utku'nun kaleminden Altın Portakal'ın 50 yılı...

ALTIN PORTAKAL'IN 50 YILI- 2 BÖLÜM 

Altın portakal gerçek anlamda, Antalyalıların kendilerini tanıtabilme dürtüsüyle ortaya çıkar.
Aklıselim bir avuç Antalya sevdalısı; yaşamaktan büyük haz aldıkları kentlerini başta tüm ülkeye ardından da tüm dünyaya tanıtmaya niyetlidir bir kere!

O günleri değerli Antalya kent tarihçisi, değerli araştırmacı ve yazar Hüseyin Çimrin den dinleyelim: 

“O zamanlar, 40 bin nüfuslu Antalya nın haritada yerini bilen çok azdı. Antalyalı bunu kendine dert ediniyor; kentlerini tanıtabilmenin yollarını arıyordu. Antalya Lisesi öğretmeni Osman Batur ile bir Antalya sevdalısı Burhanettin Onat ve arkadaşlarının çabalarıyla 1949 yılında; Antalya yı Tanıtma ve Turizm Derneği ni kurdular. “


Bu derneğin ilk icraatını yapabilmesi ancak 1956 yılını bulur. Tarihi Aspendos Tiyatrosu, ilk olarak ağaç ve otlardan temizlenir ve bazı bölümleri restore edilir. 1956 yılından başlanarak her yıl mayıs ayının son haftasında “Antalya Belkız Tiyatro ve Müzik Festivali '' düzenlenmeye başlar. Sonuç mükemmeldir. Festival Türk basınında kendine yer bulmuş ve konuşulur hale gelmiştir. Tiyatro gösterilerinin yer aldığı Şarkılı, türkülü bir şenlik havasında geçen festivalde sinemanın adı bile geçmiyordur. Aynı yıllarda Türk Sineması içten içe palazlanıyordu. 1960 yılında Antalya merkezinde yazlıklarla beraber 15 e yakın sinema hizmet vermekteydi. Ki bu diğer illere oranla çok iyi bir rakamdı.



Sinema seyircisiz var olması söz konusu olmayan bir sanattır. 

Örnek olarak bestelenmiş bir eser, duygularımızı harekete geçirmeye hazır bir şiir, ya da ressamın yaptığı bir tablo tüketicisine ulaşmadı ise yaratıcısının; “beni anlamadılar '' dürtüsü ile ortaya gönül koymasından öte, çok büyük bir problem yoktur. Hiç kuşku yok ki bu da çok üzücü bir durumdur. Ancak diğer sanat dallarına kıyasla sinema için aynı görüşe varamayız. Ortaya çıkan film kolektif bir çalışmanın ürünüdür ve beraberinde bir sanayi gerektirir. Bu sebeple sinema sanatı ile uğraşanların ürettikleri sanat eseri tüketicisine ulaşamadıysa, yaratıcıları gönül koymaktan çok, ceplerinde ki parayı kaybetmeleri ile eş değerdir. Zaten bu nedenle sinema sanatının desteklenmesi gerekmektedir.

Altın Portakal doğuyor 

1950 yılında Antalya Halk Evi müdürlüğü yapan, Antalya çocuğu Behlül Dal ın gönlüne sinema düşmüştür bir kere. Zaten Antalya nın ilk film şirketini kurmakta ona nasip olacaktır. Antalya nın bir gün önemli bir sinema kenti olacağına inanan Dal, kendisi gibi düşünenleri bulmak üzere yola koyulur. Antalya da dört yıldır devam eden şenliğin 1960 yılı programlanması Dal a teslim edilir. Ona bu görev; Demokrat Parti den Belediye Başkanı seçilen çocukluk arkadaşı Ömer Eken tarafından verilmiştir.

Dal hemen festivalin içeriğine sinemanın da yer almasını önerse de ilk yıl için karşılık bulmaz. Zaman darlığından dolayı sonraki yıl yapılabileceğinin sözünü alır. Festival organizatörü sıfatıyla Dal hemen bir program hazırlar. Ancak 1960 darbesiyle her şey altüst olur ve festival yapılmaz. Oysa her yıl Mayıs ayının son haftası yapılan festival tam da ortasında yarıda kalır ve organizatörümüz zor duruma düşer.

Minibüse davet ettiği gazetecileri doluşturur ve İstanbul a yola çıkar. Sıkıyönetim nedeniyle çok sıkıntılı bir yolculuğun ardından Dal “Sinema Festivali ne ne kadar yakın olduğunu “böylesine bir fırsatın elinden kaçtığını '' düşünür ve üzülür.
1961 seçimlerinde Antalya da büyük rol oynar ve yaratıcı fikirlerini taraftarı olduğu, Rakıp Gümüşpala liderliğindeki Demokrat Parti için kullanır. Yaptığı kampanya kentte etkili olmuştur. Birçok milletvekili arkadaşının meclise girmiştir. Hemen ardından yapılan yerel seçimlerde çocukluk arkadaşı Avni Tolunay da belediye başkanı seçilir.

60 darbesiyle elinden kaçırdığı iki yıl sonra fırsat yeniden karşısına dikilmiştir. İlk olarak Ankara tayfasının desteğini alır. Bu destek ile arkadaşı olan Avni Tolunay ı ikna edebilmesinin çok kolay olacağını düşünür. Hazırladığı ön proje dosyasını Ankara da Tolunay ile paylaşır. Tolunay projeyi belediye meclisine sunacaktır ancak meclis üyelerinden bazıları projeye şiddetle karşı çıkarlar. Tolunay ın Encümeni ikna edemeyeceğini anlaması uzun sürmez ve son çare olarak Behlül Dal dan gelip projeyi encümen toplantısında anlatmasını ister. Dal, cicili bicili görseller ile bir sunum hazırlar.

Sunumunu “Festival niçin Antalya için gerekli '' teması üzerine kurar ve tüm meclis üyelerinin çoğunluğunu ikna etmeyi başarır. Sonrasında karara bağlanma sürecinde muhalifler nedeniyle engeller çıksa da dönemin belediye başkanı Avni Tolunay üstesinden gelmeyi başarır.

İstanbul, Antalya arası otobüste itina ile “Festival '' nasıl tasarlanır 

Dal herkesi ikna etmiştir ama işin asıl zor kısmı şimdi başlamıştır. 1964 yılının Nisan ayında İstanbul dan, Antalya ya yola koyulan Behlül Dal; otobüste festivalin programını çoktan oluşturmaya başlamıştır. Eski püskü otobüsün Antalya sahillerine ulaşmasına ise daha çok vardır. Festivalin adını ise çoktan bulmuştur. Altın Portakal! Hava kararmaya başlayınca otobüsün mola verdiği kahvehanenin sahibinden eski bir lamba satın alır. Yolculuğu boyunca festivalin nasıl bir ödülü olacağını kağıtlar üzerine yaptığı çizimler ile tasarlamaya başlar. Gün doğarken kepez sırtlarına geldiğinde elinde ışıldayan portakalı ile Venüs heykeli artık hazırdır.
Dal ve Tolunay hemen Beyoğlu nun un yolunu tutarlar. Tek, tek film şirketlerini gezmenin zor olduğunu fark edip neredeyse daha yeni kurulmuş olan “Filmciler Cemiyeti '' ni ziyarete gideler. Talepleri cemiyetin İstanbul ayağı olarak festivale katkı sağlamasıdır.

Gelin olan bitene; 

2010 yılında; Usta kalem Ali Can Sekmeç tarafından hazırlanan ve “Belgesel Bir hayat '' başlığı altında Altın Portakal ı temsil eden AKSAV tarafından yayınlanan kitabında yer alan, Ümit Utku ile yaptığı röportajdan konuk olalım.

Ümit Utku anlatıyor: 
“Ben Behlil ü ziraat bankasında görevli iken tanımıştım. Banka müdürü arkadaşımdı. Bir gün ona uğradığımda “bak burada sanatçı bir arkadaş var. Seni tanıştırayım '' dedi. Behlül o zamanlar şiir yazıyordu. Aradan yıllar geçti. Bir gün belediye başkanı Avni ile bize geldiler. Ben o zamanlar “Prodüktörler Cemiyeti '' genel sekreteriydim. Görüşmemizin ardından onlara yardımcı olacağım sözünü verdim ve başkanımız Turgut Demirağ a konuyu aştım. Turgut Bey mükemmeliyetçi bir adamdı. Behlül Antalya da bir film festivali başlattığını ve bizimde Hemen karşı çıktı. Başaramayacağımızdan korkuyordu. Ben de Nevzat Pesen ile bu işin üstesinden gelebileceğimizi anlatarak kabul ettirdim.

Ardından hemen işe koyulduk. Avni belediye olarak hiçbir şeyden kaçınmadı. O zamanlar bakanlıktan alınacak bir destek yoktu. Belediye imkanlarını anlatınca oturup ona göre bir plan yaptık. Behlül festivalin çok sıkıntıda olan Antalya esnafının çok işine yarayacağını falan anlatıyordu. Eldeki imkanlar dahilinde bizde ona göre bir program hazırlarız deyip işe koyulduk.. İlk gün Belediye önünde konuşmalar yapılacak ve sanatçılarda orada olacak. İkinci gün uzu bir resmigeçit töreni olacak. Üçüncü gün ise sanatsal toplantıların yapılacağı bir programdı bu. ''

Ümit Utku başkanlığında oluşturulan kurul ilk olarak 23 film şirketine bir mektup gönderir. Mektupta 01 Ocak 1963, 31 Ağustos 1963 tarihlerinde arasında sansürden geçmiş bir film yolmaları istenir. Cemiyetin etkisiyle kısa zamanda toplanan 23 film, oluşturulan 6 kişilik bir ön jüri ile değerlendirilir ve altı film ayrılır.

“Acı Hayat '' , “Ağaçlar ayakta ölür '' , “Ayrılan Yollar '' , “Gurbet Kuşları '' , “Kızgın Delikanlı '' ve “Yarın Bizimdir '' Altın Portakal için yarışan ilk altı filmdir. 

Hızla hazır edilmiş Festival bir tüzüğe dahi sahip değildir

Filmleri seçilmeyen yapımcılar bu seçkiye itiraz ederler ve ön jüride yer alan Behlül Dal ı “filmleri izlemedi '' gerekçesiyle suçlarlar. Behlül Dal ın Antalya da büyük jüride yer almasına da karşı çıkarlar. Olaylar büyür. Şikayetler üzerine olaya Sine-İş Sendikası karışır. Dönemin başkanı Davut Ergün bu durumda seçilen filmlerin Antalya ya gönderilemeyeceğini ilan eder.

Bu durumda Ümit Utku arabuluculuğu üstlenir ve Behlül Dal ın ana jüriden çekilmesi karşılığında krizi çözer.

Sinema yazarı Agah Özgüç yaşananları festivalin iyi hazırlanmış bir programı olmaması ve acemice yapıldığını bir makalesinde yazmış ve tüm olumsuzluklara karşın çocuğun ölü doğmadığını ve önünün açık olduğu ön görüsünü aynı tarihlerde kaleme almıştı. Özgüç; makalesinde jüride filmleri yarışan filmlerin yapımcılarının da bulunduğuna ve kendi filmlerine ödüller yağdırdığına dikkat çekmişti.

Her şeye karşın Antalya nın kendisini tanıtma isteğiyle başlayan iyi niyetli festival daha ilk yılından isteğine ulaşmış ve olumlu, olumsuz sesini tüm ülkeye duyurabilmişti. Yaşanan olumsuzluklar ve seçilemeyen yapımcıların baskısı ile ödül Kazanan Türkan Şoray ve İzzet Günay, ödüllerini almak için Antalya ya gelmezler. Gerçekte bu affedilebilir bir durum değildir ve uzun yıllar etkisini sürdürecektir.

Yıl 1964; öyle ya da böyle sinema insanları; “Altın Portakal '' ın çatısı altında Antalya da buluşmuş, sinemayı konuşmuştu. Kulislerde sorunlar tartışılmış, panellere taşınmıştı. Bu Türk Sinema tarihi için çok önemliydi. İlk yılında, Festival komitesinin acemilikleri, sinema çevrelerinin kaprisleri bir ilkti ama son olmayacaktı.

Ne gam ama! Ortada görünen tek bir gerçek vardı; Türk sineması “Altın Çağı '' nın başlangıcını sanki Akdeniz den başlatmış ve meşalesi de Antalya dan ateşlemişti.

TAMER UTKU
Antalya Film Komisyonu Gönüllü Girişimcisi
Onx Film'in sahibi
kaynak: turizmhaberleri.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın