14 Nisan 2013 Pazar

Onur Ünlü ile Röportaj


Onur Ünlü’yle siyah-beyaz çektiği son filmi Sen Aydınlatırsın Geceyi için buluştuk. Ana dağıtıma vermeyeceği filmi nasıl dağıtacağını, şiirlerine imza attığı Ah Muhsin Ünlü’yle görüşüp görüşmediğini ve daha bir sürü şeyi konuştuk. Leyla ile Mecnun’un bu sezon bitip bitmeyeceğini de sorduk tabii

Onur Ünlü'yü tanıyorsunuz, TV tarihine imzasını en fiyakalı harflerle atan, kendi kitlesini yaratan dizi Leyla ile Mecnun'un yönetmeni. Kendisi konuşmayı, röportaj vermeyi filan hiç sevmiyor, bu yüzden ona gazete sayfalarında pek sık rastlamıyorsunuz. Benim ısrarlarımı kırmamasının sebebiyse siyah-beyaz çektiği son filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi". Ünlü hem filmi siyah-beyaz çekmekten misliyle memnun hem de seyirciyle buluşturmak için de şahane bir formül düşünmüş, okuyunca sizin de hoşunuza gidecek. Neyse lafı uzatmadan sözü kendisine bırakayım...

Siyah beyaz bir film çektiniz, filmi dağıtmayacaksınız... Bir yönetmen için riskli hareketler değil mi bunlar?
Riskli ama büyük ihtimalle ana dağıtıma verdiğimizde alacağımız sonuçtan çok daha iyi bir sonuç alacağız. Bunu umuyoruz. Filmimizi daha çok insan seyredecek. Ne kadar çok kişi seyrederse seyretsin, nasıl hesap yaparsanız yapın bizim bu filmden maddi bir geri dönüş almamız zaten mümkün değil. Biz zaten film yaparken orasında değiliz. Siyah-beyaz film çekmek istiyordum, çektim. Bu işi yapan herkes siyah-beyaz film çekmesini tavsiye ederim.

Filmlerinizi çekmeden önce ne kadar zarar edeceğinizi hesapladığınızı söylemişsiniz, bu filmde ne kadar zarar edeceksiniz?
Rakam vermeyeyim ama dişe dokunur bir hesabımız oldu. Elbette seyredilmek ve mümkünse koyduğun parayı geri almak istersin. Fakat büyük ihtimalle öyle olmayacak.

Kaç kişi seyredecek sizce?
Rakamlara takılmıyoruz, internetten şuradan buradan seyrediyor insanlar. Beş Şehir filminin özellikle DVD'sini çıkmadık ki korsanı yürüsün diye... Çünkü çeşitli sebeplerden dolayı korsanın çok da karşısında değilim. Bizim yaptığımız filmlerle zaten belli bir sayıda insanın ilgilenme ihtimali var. Yavaş yavaş oraya doğru ulaşıyoruz. Belli bir doyma noktasına gelecek, ne bileyim 100-150 bin kişi olacak bu. Hiçbir zaman ondan daha fazla kişi bizim filmlerimizi seyretmeyecek. Zaten daha fazla kişi seyrederse nerede hata yaptım diye düşünürüm.

Zaten filmlerimin çok izlendiği bir ülkede yaşamak istemem demişsiniz...
Evet söylüyorum ama o da biraz yanlış anlaşılıyor. Ne dediğim ortada zaten. Taş yerinde ağırdır. Bizim filmimizi bu kadar insan seyreder. Bunu bilerek yapıyoruz filmlerimizi...

Filmi dağıtıma vermemenin altında gurur meselesi yapma durumu var mı?
"Gurur" dediğiniz şey aslında gizli kibir. Olabilir ben kibirsiz bir insan değilim. Bu cesareti kibrimden alıyor olabilirim. Fakat mesele bu kadar basit değil. Türkiye'de bugün birtakım filmlerin yapılması, dağıtılması, dağılmaması meselesini sadece benim kibrimle açıklayamayız. Ciddi, sert bir durum var ortada.

'FİLMİMİZİ GÖRMEK İSTEYENLER GELECEK SALONLARA'

Filmi seyretmek isteyenler ne yapacak peki?
ismail@eflatunfilm.net adresine mail atacaklar. Biz de talepleri karşılamaya çalışacağız. Gösterimlerin sonunda da söyleşi yapmayı düşünüyoruz. Şöyle şeyler düşünüyorum, örneğin bir üniversitenin sinema kulübü bizi davet etsin, satılan bilet paralarından kendilerine kalan kısımla video kamera alsınlar, montaj seti kursunlar, biz de oraya giderek orada sinemayla ya da başka bir şeyle ilgilenen çocukların ilgilerine yönelik bir şeyi sağlamış olalım. Böyle de bir işe yarasın yaptığımız şey. İstanbul'da da Serkan Keskin'in başında olduğu Semaver Kumpanya'da göstereceğiz filmi. Ne zaman gösterimin başlayacağını bir hafta, on gün içinde ilan edeceğiz. Bizim filmimizi görmek isteyenler gelecek salonlara. Orada bizim yaptığımız işi seven insanlarla beraber olacağız. Böylece ulaşmak istediğimiz seyirciye ulaşma fırsatımız olacak. Bu da bizi ayrıca heyecanlandırıyor.

Peki filmin konusuna gelelim. Çektiğiniz filmlerde kendi anlık hikâyelerinizden yola çıkıyorsunuz. Bu filmin nasıl bir hikâyesi var?
Balkonun kenarında duruyordum, içeridekilere "Hadi görüşürüz" deyip hamle ettim. Şaka yaptım. Sonra gerçekten "Beşinci kattan atlayıp gidebilsem" diye düşündüm. İşte duvarın içinden geçsem, uçsam, herkes böyle olsa ama bu iş hiçbir işe yaramıyor olsa... İnsan olmaya devam etsek fakat bunlarla da yabancılaşmış olsak. Bu filmde de insanlar elleriyle ateş edebiliyor, duvarlardan geçebiliyor, gerçekten iki güneş var ve orası bir kasaba. Ama bu kendi başına yeterli mi? Yeterli olmaz. Bunu kendi başına kullanırsan fantastik bir film olur. Oysa ben fantastik bir film yapmak istemiyorum. Filmin içinde fantastik ögeler var. Ama başka bir derdi olmalı filmin. Bu adamların bu özellikleri olmasaydı da hikâye çalışır mıydı? Çalışsın diye kurdum hikâyeyi. Ondan sonra özellikler çok güzel oturdu karakterlerin üzerine.

'Kazık yerden sordun'

Ölümle yakından ilgilisiniz. 
Ölüm hayatın içinde olan bir şey. Ama modern şehir hayatında ölüm insandan uzaklaştırılıyor. Mezarlıklar bu yüzden şehir dışına taşınıyor. Oysa ölüm sevilecek bir şey.

Nasıl seveceğiz ölümü?
Ben seviyorum mesela. Ama nasıl olduğunu anlatamam, sır. Zaten eskiden daha çok uğraşıyordum, artık soğudu. Bu filmde ölüm yok o kadar. Celal Tan'da vardı ama bunda yok.

Peki sizin aşkla da bir derdiniz var. Kadın erken arasında yaşanan aşktan bahsediyorum. Nedir aşkla derdiniz?
Kazık yerden sordun. Utanıyorum ben bu soruya cevap veremem.

'Leyla ile Mecnun devam edecek'

Leyla Mecnun bitecek haberleri çıktı. Dizi bu sezon bitiyor mu?
Yok yanlış haber. Bir yıl daha devam edeceğiz.

'Ben kendim mucizeyim'

Dikkatimizi çekmek istediğiniz nokta ne?
Aslolan eserdir. İnsan acizdir. Mucize ne demek biliyor musun? Aciz bırakan demek. Ne güzel kelime değil mi?

Peki sizce mucize ne? Gerçek hayatta karşılaşıyor muyuz mucizelerle?
Ben kendim mucizeyim. Su bile mucize.

Leyla Band albüm yapacak mı?

Leyla Band'de durum nedir? 
Biz çok kalabalığız. Orada biraz sakin kalmak istiyoruz. Oraya kaçıyoruz.

Albüm yapacak mısınız?
Belki sonra... Albüm yapmak yerine bir şarkı yapıp internetten paylaşmayı düşünüyoruz. Sırf bulunsun diye belki yapabiliriz. Albüm ve konser teklifleri alıyoruz, fakat onlara yanıt veremeyiz bizim ağır bir işimiz var. Ama yazın birkaç konser yaparız herhalde.

Davul çalıyorsunuz grupta, ders aldınız mı?
Aldım üç-dört ders. Yeniden başlayacağım. Davul çok güzel bir enstrüman.

'Ah Muhsin Ünlü ile görüşüyor mu?'

Bir de Ah Muhsin Ünlü var. Görüşüyor musunuz kendisiyle?
Ah Muhsin Ünlü, benim şiirlerimi yazarken kullandığım isim. Şizofren değilim ki başka karakterler olsun içimde. Ne demek görüşüyor musun Ah Muhsin Ünlü ile?

Yazmaya devam ediyor musunuz manasında görüşüyor musunuz?
Görüşüyoruz...

Peki biz görüşecek miyiz yeniden?
Bilmiyorum. Onlar benim 15 yıl önce yazdığım şiirler. Şiir ve müzik benim için çok önemli. Onları ayrı bir yere koyarım.

Nur TOPRAKOĞLU / HT PAZAR
kaynak: haberturk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın