27 Ağustos 2013 Salı

Türk sinemasının Eylül resitali

Kerem Akça, dört yerli filmin uluslararası galalarını değerlendirdi

Her zaman bahsettiğimiz Eylül ayının önemli uluslararası festival devresi, bu yıl da bizim için keyifli geçecek. Önce 70. Venedik Film Festivali’nde “Köksüz”, Venedik Günleri bölümünde Geleceğin Aslanı için yarışacak. Ardından 38. Toronto Film Festivali’nde “Şarkı Söyleyen Kadınlar” dünya prömiyerini, “Sen Aydınlatırsın Geceyi” uluslararası prömiyerini yapacak. Son olarak da “Yozgat Blues”, San Sebastian Film Festivali’nde gösterilecek. Peki bu yoğun ve gurur verici program bizim sinemamıza nasıl yansır?

Eğer bir sanat filmi çekiyorsanız ya da daha doğru tanımlamak gerekirse ‘festival’leri hedefliyorsanız dikkat etmeniz gereken hususlar üç aşağı beş yukarı bellidir. Ulusal prömiyere ve uluslararası prömiyere göre filmin ön çalışma, çekim, post-prodüksiyon ve bitiş tarihlerini belirlemelisiniz. Bunun devamında özellikle Cannes, Berlin ve Venedik ile ilişkileriniz iyiyse işiniz kolaylaşır.

Uluslararası festivaller strateji işi

Ancak aksi takdirde onların yer aldığı festival periyotlarını doğru seçmeniz şart. Sözgelimi Berlin’in etrafında Rotterdam ve Sundance, Venedik’in etrafında Toronto, New York ve San Sebastian gayet rahat dünya prömiyeri yapılabilecek yerler. Ancak filmleri doğru bölüme göndermezseniz işiniz zorlaşır. Elinizdeki malı olduğundan daha büyük sanırsanız ise başınızı içeri sokmadan bir ‘dur işareti’ ile karşılaşmanız olası.

Bizim festival gören eserlerin bu konuda danıştıkları, fikir aldıkları kişiler belli ki iyi. Ya da kendilerinin yurt dışı bağlarını iyi kullanarak gerçek bir bilinçle hareket ettikleri aşikar. Zira sinema takviminde saf bir sanat filmi dönemine dönüşen Eylül ayında genelde olumlu geri dönüşler alıyoruz. Bu yıl da “Köksüz”ün Venedik Film Festivali, “Şarkı Söyleyen Kadınlar” ve “Sen Aydınlatırsın Geceyi”nin Toronto Film Festivali, “Yozgat Blues”un San Sebastian Film Festivali’nde görücüye çıkacağını görmek gurur verici.

Montreal’de yine teselli armağanı alan filmlerimiz var

Bu tablo da Kültür Bakanlığı’nın uluslararası festivaller için ayırdığı ödenekten mi bilinmez ama yıllarca sürecek gibi. Zira zeka, koordinasyon her şey var bu durumda. Tabii bir de bu işin teselli armağanı boyutunu unutmamak lazım. Ağustos’un son haftası düzenlenen Montreal Dünya Filmleri Festivali, ana ve ilk film yarışmasıyla bir seçenek oluşturuyor. Büyük oranda da Toronto’nun büyük isimli, markalaşmış, ışıldayan ve Oscar belirleyen dünyasıyla karıştırılıyor.

Bu sene de orada beşi kurmaca, biri belgesel olmak üzere altı uzun metrajlı yerli film yer alıyor. Yani ‘arada kalan yapıtlar’ öyle bir şans bulmuş gibi. Cafer Özgül’ün “Göl Zamanı” ile Alphan Eşeli’nin “Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”i ilk filmlere ayrılan yarışmada şans arıyor. Mehmet Bahadır Er-Maryna Er Gorbach ikilisinin 11 Ekim’de vizyon görecek üçüncü filmleri “Sev Beni” dünya prömiyerini yaparken, “Soğuk” ve “Açlığa Doymak” da programda yer alıyorlar. Yani geçtiğimiz yıllarda Çağan Irmak’tan İsmail Güneş’e uzanan yönetmenlerin doldurduğu seçkide bu sene iki kısa filmin yanında bu eserler de var. Böylece 22 Ağustos-2 Eylül arasında Kuzey Amerika’da bir temsil olanağı yakalayacaklar.

Bir ‘Geleceğin Aslanı’ daha gelir mi?

Son üç senede iki ‘Geleceğin Aslanı’ ödülüyle döndüğümüz Venedik Film Festivali’nde de bu yıl iki gururumuz var. Birincisi dünya prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapan “Köksüz”. Deniz Akçay Katıksız’ın bir İzmir ailesinin bireylerinin babalarının ölümü sonrası işlevsizleşen hayatına odaklandığı eser, Venedik Günleri bölümünde yer alıyor. Cannes’ın ‘Yönetmenlerin On Beş Günü’ programından esinlenerek oluşturulan bu bölüm, yeri geldiğinde ödül şansı da taşıyor.

İlk filmlerin onurlandırıldığı ‘Geleceğin Aslanı’ için yaratıcılara ödül imkanı sunuyor. “Köksüz”, bu seçkide Cherien Dabis, Bruce LaBruce gibi isimlerin son filmleriyle birlikte gösterilme olanağı bulacak. Bülent Öztürk’ün kısa filmi “Küçük Pencereli Evler” ise 29 Ağustos-8 Eylül tarihleri arasında 70. kez düzenlenecek etkinlikte Orizzonti seçkisinde yer alıyor. Onun da kısa film yarışmasında bir ödül kovaladığını ekleyelim.

Reha Erdem, Hollywood yıldızlarıyla aynı kırmızı halıda yürüyecek

2005’ten bu yana katıldığım Toronto Film Festivali ise yine sessiz geçmeyecek. Üç yıl önce ‘İstanbul’ konulu panele konuşmacı olarak katılıp, o yılki özel ‘Şehirden Şehre: İstanbul’ bölümüne “Hayat Var” (2008) filmini veren Reha Erdem’in son yapıtının dünya prömiyeri festival kapsamında gerçekleşecek. Aylin Aslım, Binnur Kaya, Kevork Malikyan gibi isimlerin rol aldığı “Şarkı Söyleyen Kadınlar”, festivale alışkanlığı olan ve “Beş Vakit” (2006) için de aynı onuru yaşayan yönetmenin omuzlarına iki önemli işlev daha yükleyecek.

Birincisi festivalin ‘Özel Gösterimler’ (‘Special Presentations’) seçkisinde yer alarak, Hollywood yıldızlarının eserleriyle kırmızı halıda yürüdüğü ve önemli/seçkin yönetmenlerin işlerinin gösterildiği bölümde gösterilme onurunu yaşayacak. “12 Years a Slave”, “Dallas Buyers Club”, “Gravity”, “Under the Skin”, “The Face of Love”, “Labor Day”, “Man of Thai Chi” gibi eserler ile beraber görücüye çıkacak. Böylece belki de George Clooney, Keanu Reeves, Scarlett Johansson, Annette Benning, Kate Winslet, Matthew McConaughey gibi isimlerle aynı kırmızı halıda yürüyecek. Bunun yanında aynı bölümde François Ozon, Jim Jarmusch, Abdellatif Kechiche, Andrzej Wajda, Asghar Farhadi, Kelly Reichardt gibi isimlerin yapıtları da mevcut.

Lafın özü geniş çaplı, kırmızı halılı bir gala Erdem’i bekliyor. Tabi ikinci önemli konu da aynı yıl içinde “Jîn”den sonra “Şarkı Söyleyen Kadınlar”ın da üst kademe bir festivalde dünya prömiyeri yapması. Bu da büyük oranda Yeni Türk Sineması’nın bu önemli, yaratıcı figürünün sonunda hak ettiği onuru yaşaması anlamına geliyor. Bundan önce Berlin ve Toronto görse de ikisini yedi aylık periyoda sıkıştırmak büyük onur. İstanbul Film Festivali’nin yabancı konukları arttırmasından da faydalanan Erdem, bana göre evrensel başyapıtı “Hayat Var” eşliğinde adını dünyaya duyurdu. Bu gururu bize yaşatıp sinemamızın sınırları olmadığını ispatladı. Reha Erdem’e sizin namınızda bir kez daha teşekkürler!

Onur Ünlü doğru başvurunun meyvesini almış 

Onur Ünlü’nün “Sen Aydınlatırsın Geceyi”si de benzer bir yoldan geçmiş gibi. Bana göre 2000’lerin en önemli ve özgün yerli filmlerinden olan bu A sınıf anti-süper kahraman filmi, büyük oranda zeki başvuru taktiğinin sonucunu almış. ‘Geceyarısı Çılgınlığı’ bölümünün başındaki Colin Geddes’in değerlendirme kurulunda yer aldığı ‘Vanguard’ bölümüne filmini yollaması başlı başına bir bilinç. Zira festivalin İstanbul Film Festivali’ndeki ‘Mayınlı Bölge’ye cinsellik, şiddet, fantastik ve korku içerikli cevabı olarak anılabilecek bu seçki, tam da bu Japon Yeni Dalgası etkili esere göre. Ona da alkışlarımı gönderiyorum.

Bunların yanında Fransa-Pakistan ortak yapımı “Nur” (“Noor”, 2012) ile bu sene İstanbul Film Festivali’ne konuk olan Çağla Zencirci’nin, Guillaume Giovanetti ile ortak yönetmenliğini yaptığı ikinci işi “Ningen”in de festivalde gösterileceğini ekleyelim. Bu Türkiye-Japonya ortak yapımı eser de bizim için değerli. Lafın özü 5-15 Eylül 2013 tarihleri arasında 38. kez düzenlenecek etkinlik, bizim için yine dopdolu geçecek.

Rotterdam’dan ödüllü “Uzak İhtimal”in (2009) yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun’un ikinci işi “Yozgat Blues” ise San Sebastian’ın Yeni Yönetmenler bölümünde gösterilecek. Bu önemli festivalde 50000 avro ödüllü Kuxta-Yeni Yönetmenler Ödülü için de yarışacak. Bunu da ayrıca notlarımız arasına alalım. New York Film Festivali’nde ise bu sene herhangi bir filmimiz gösterilmeyecek. Böylece Türk sinemasının ‘sonbahar resitali’nden ziyade ‘Eylül resitali’ ile anılması daha doğru olacak.

Oscar yarışı bu sene erken start aldı

Bu sene yine hayli iddialı bir programla dikkat çeken Toronto Film Festivali, üzerine yapışan son sekiz senede yedi ‘En İyi Film Oscar’ı’ ödülünü çıkartan festival’ kimliğini 2014 için de sürdürmeyi hedefliyor. Bu yönde de odaklanacağımız filmleri şimdiden belirlemeye başladık. Zaten bu konuda iki hafta önce yazdığım yazıyı okumanızı öneririm.

Tabi bu doğrultuda festival kapsamında “12 Years a Slave”, “Gravity”, “August: Osage County”, “Labor Day”, “Mandela: Long Way to Freedom” gibi eserlerin iddialarını gözden geçirmek de şart hale geliyor. Bunun devamında yeni bir rekabet ağı filizlenip TWC’nin yarıştaki rakipleri belli olacaktır. Ya da Fox Searchlight ve Warner ile çekişmesinin adı konacaktır. Elbette daha önce yazdığım yazıyı göz önünde bulundurursak Oscar canavarı Weinstein Kardeşler’in bu sene sadece Toronto’ya odaklanmadığını da yeniden eklemekte fayda var. Sundance çıkışı ve Ağustos vizyonu da 86. Oscar Ödülleri için önemli gözüküyor. Festival süresince bu konuda daha detaylı bilgi vereceğimi de not düşeyim.

kaynak: KEREM AKÇA / keremakca@haberturk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın