28 Ocak 2012 Cumartesi

Sinema Dış Göç


Gerçeklik kendine daima sinemada yer bulmuştur. Görsel bir tarih kütüphanesi gibi işlemi vardır sinemanın. Öyle ki hiçbir ülke sineması kendini devlet politikalarından ve toplumsal sorunlardan soyutlayamaz. 1960 yıllarındaki göç olgusu da bunlardan biridir ve Türk sinemasının bu konu ile ilgilenmemesi asla düşünülemezdi.

Bu zaman içerisinde değişik ülkelere milyonlarca vatandaşımızı gönderdik. Bu ülkeler arasında Almanya’nın yeri ülkede yaşayan Türk göçmen nüfus dolayısı ile apayrı bir konuma sahiptir. Her şey İkinci dünya savaşının yaralarını sarmak isteyen Almanya’nın ülke sanayisini oluşturmak, işçi açığını kapabilmek amacıyla Türkiye ile 30 Ekim 1961’de bir anlaşma imzalaması ile başlamıştı. Bu anlaşma ile Almanya’ya her yıl binlerce işçi gönderilecektir. Bir yıl içerisinde 100.000 kişi göç için başvurmuş, 10 yıl içinde ise 500.000 Türk vatandaşı Almanya topraklarına ayak basmıştı bile…

Özellikle Almanya ve diğer batı ülkelerine yapılan bu göç olayı, 1973 yılındaki petrol krizi ile durmuş, Avrupa ülkelerinin artık işçi almayacağını açıklaması ile sona ermiştir. Büyük umutlarla yabancı ülkeye giden insanlarımızdan birinci kuşak Türkler, kimlik bunalımı içinde büyük acılar yaşadılar. Dilini ve yaşam biçimini bilmediği bu ülkede tutunmakta zorlandılar. Kimileri inatla devam ederken, birçoğu bu mücadeleden pes edip geri döndüler. Yaşanılan binlerce zorluk, entegrasyon süreci, oluşan renkli yeni kimlikler, asimile edilen yeni kuşaklar derken sinema açısından onlarca ele alınması gereken yeni konu ve yeni bakir alanlar oluşmuştu.
Dış ülkelere yapılan göç ve bunun sonucunda yaşanan dramlara sinemamız seyirci kalmadı. Özellikle yurtdışında yaşayan (Tunç Okan, Korhan Yurtsever, Tevfik Başer, Fatih Akın) Türk yönetmenleri tarafından bu konu sürekli irdelendi. Yurtdışında yaşayan insanlarımızın dramı, kimlik bunalımları, uyumsuzlukları, törelerden kaynaklanan sorunlar gibi temalar filmlerin konularını oluşturmuştur.

Bu sosyal olgu sinemada yerini buldu. Türk insanının yabancı ülkelerde üstlendiği görev ve karşılaştığı zorlukların yansıtılması sinema emektarları açısından zorunluluk haline geldi. Çok geçmeden bu sorumluluk bağlamındaki yapıtlar Türk sinema tarihindeki yerini aldılar.

Bu yapıtlardan bazıları şunlardır:


Baba (1971) Yılmaz Güney: Yaşlı annesi, eşi, iki çocuğu ve bir de motorlu kayığı olan Cemal’in tek isteği Almanya’ya gitmektir. Yoksulluğun pençesinden bıkmıştır çünkü. Eğer giderse oğluna mandolin, kızına da pilli bebek getirecektir. İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun muayene salonunda acı bir sürprizle karşılaşır. Alman doktorlar “Siz gidemeyeceksiniz, çünkü dişleriniz eksik” deyince Cemal’in tüm hayalleri yıkılır. Kaderine lanet okurken, patronu tarafından pavyonda adam öldüren oğlunun suçunu üstlenmesi için teklif alır. Patronunun söylediği sözler düşündürücüdür. “Sana ömür boyu bakarım, ha Almanya’ya gitmişsin, ha hapishaneye.” Ailesine Almanya’ya gideceğine dair yalan söylemek zorunda kalan Cemal’in, demir parmaklıklar ardında yeni bir yaşamı vardır artık…


Otobüs (1975) Tunç Okan: Gösterime girdiği yıllarda yerli, yabancı basın tarafından oldukça söz edilen “Otobüs” filmi özellikle Türklere hakaret ediyor gerekçesi ile ağır eleştirilere uğramıştı. Film Türkiye’nin kırsal bir yöresinden iş bulma vaadi ile kaçak olarak İsveç’e getirilen 9 işçiyi konu edinmiştir. Hurda bir otobüs ile zorlu bir yolculuktan sonra Stockholm’e getirilen işçiler paraları ve pasaportları alınarak şoför tarafından terk edilirler. Saatlerce perdeleri sımsıkı kapatılmış otobüsün içinde bekleyen bu 9 kişi, teker teker dışarı çıkmaya başlarlar ve acı sonla karşı karşıya kalırlar.

Almanya Acı Vatan (1979) Şerif Gören: Almanya’da yaşayan Türk işçilerinin sorunlarına dikkat çeken filmde, iznini geçirmek için köyüne gelen Güldane, Mahmut ile tanışır. Almanya hayalleri ile yaşayan Mahmut, Güldane ile evlenir ve Almanya’ya giderler. Bir süre sonra Güldane, çok içen ve hovardalık yapan kocasını terk eder ama polis Mahmut’u yakalayıp karısına teslim eder.

Karakafa (1980) Korhan Yurtsever: “Karakafa” üç çocuklu bir ailenin Almanya öyküsüdür. Kadının işçi kuruluşları sayesinde bilinçlenmesine karşın, kocasının yerinde sayması, üstelik karısına karşı çıkması ve bunun sonunda ailenin dağılması. Sonuçta kocanın yaptığı hatayı anlayıp geri dönmesi anlatılır.
Kırk Metre Kare Almanya (1986) Tevfik Başer: Köyünden hiç dışarı çıkmamış bir Türk köylü kızının tanımadığı bir adamla evlendirilerek Almanya’ya getirilmesi ve buranın kötü etkilerinden korunmak amacı ile kocası tarafından iki odalı eve hapsedilmesi konu edilir.


Polizei(1988) Şerif Gören: Ali Ekber, Berlin’de geceleri amatör bir Türk tiyatrosunda temizlik yapan, gündüzleri sokakları temizleyen gariban bir çöpçüdür. Bir gece, gizlice kostümler arasında bulduğu bir polis üniformasını alıp evine götürür. Ertesi gün üniformayı giyip havalı bir tavırla dışarı çıkar. Dükkânları teftiş eder, arkadaşlarını korkutur. Daha önce kendisine yüz vermeyen Alman kızı tavlar. Ancak sonunda gerçek kimliğine döner.


Berlin İn Berlin (1992) Sinan Çetin: Alman mühendis Thomas, çok beğendiği kadın Dilber’in fotoğraflarını çektiği için kadının kocası Mehmet ile tartışır ve adam kaza ile ölür. Thomas özür dilemek için evlerine gider. Ancak Mehmet’in kardeşi Mürtüz intikam almak istemektedir, ama töre gereği Thomas misafir sayıldığı için kimse ona dokunamayacaktır.

Bunların dışında ilk akla gelen dış göç konulu filmler; Gurbetçiler (1972) Türkan Şoray, Gül Hasan (1979) Tuncel Kurtiz, Kardeş Kanı (1984), Muammer Özer, Cumartesi-Cumartesi (1984), Tunç Okan, Ölmez Ağacı (1984), Yusuf Kurçenli, Yanlış Cennete Elveda (1988), Tevfik Başer, Sanı Mercedes (1993), Tunç Okan, Umuda Yolculuk (1990), Xavier Koller, Feride Çiçekoğlu, Duvara Karşı, Fatih Akın olarak sıralanabilir.

Dilek Tihan
sinemasalyolculuk.com
                                                                                                                                           Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın