Her ne kadar başka mesleki alanlarda da kullanıldığı olsa da, bir meslek olarak sinema işinde yaratıcı ekibin başındaki kişinin kastedildiği bir kelimedir, yönetmen. Yönetmen, filmlerin kamera arkası görüntülerinde gördüğümüz bir insandır. Oyunculara, teknik ekibe direktifler verir, zaten ingilizce karşılığı da “director”dır. Çoğu kişi, kameraman varken yönetmene ne gerek var diye merak içinde düşünedursun, sinema işinin tasarımsal yükü büyük oranda yönetmenin sırtındadır. Yönetmen denince Tim Burton gibi düşünmekten darmadağınık olmuş saçlar, kalın (ama özel bir tarz çerçevesi olan) gözlükler, özensiz bir kıyafet, Einsteinvari dalgın bir adam gözünüzün önünde canlanabilir. Bu dahi yönetmen imajıdır. Bir de “gişe filmi yönetmeni” imajı vardır ki o da kameranın önünde de hiç fena durmayacak fizyonomide, genç, pahalı giysiler içinde, otoriter bir adamdır. Bu imgeler daha çok amerikan sineması kaynaklı, tabii ki. What Just Happened isimli filmdeki keş, asi ama sulu göz yönetmen imgesi daha çok avrupalı dahi yönetmenlere yakıştırılıyor sanıyorum.
Yönetmen, şair ya da heykeltraşın aksine başka insanlarla bir iş yapmak zorundadır
Bir işi yapmak isteyen insanların büyük çoğunluğunun, doğrudan, o meslekte edinecekleri başarılara odaklanarak yola çıktıklarını göz önünde bulundurursak; sinemaya heveslenen çok sayıda genç insanın kendisini en büyükler sınıfına layık görmesini normal karşılamak gerek. Ancak malesef her zaman unutulan şeylerin başında, her Allah’ın günü verilmesi gereken bir kamyon yükü emek var. Coppola, Spielberg, Tornatore ya da Weir olmak şansının yaver gitmesi ile açıklanamaz. Bergman, Leone, Capra, Wilder, Lean, Kubrick, Forman, Kurosawa, Goddard ya da Tarkovski olmak hiç kolay olmamıştır zannediyorum. Şans faktörü yok kabul edilemez evet ama bir işe kolları sıvarken, vazgeçmeyi her gün düşündürtecek kadar zor anların yaşanması gerektiğini de unutmamak gerek. Evet gereklilik bu. Çünkü kimse sizin bir film çekip insanlığa ne büyük hizmetler edeceğinizi takdir etmek için beklemiyor. Dişinizle ve tırnaklarınızla, sabırla emek vermeniz gerekiyor. Yönetmenlik deyince aklıma ilk gelen şeyler nedense bu düşünceler oluyor. Çünkü sinemayı bilmek, hayalgücü çok geniş olmak bu ana fikir yanında ikincil değere sahip.
Yönetmen, şair ya da heykeltraşın aksine başka insanlarla bir iş yapmak zorundadır. Her şeyden önce parası olan insanlara bir hayali satmak gibi bir beceri gerektirmektedir. Evet, senaryo bir hayaldir. Yapımcı, yönetmen ve senarist tarafından oluşturuluş kollektif bir hayal. Ama kim ne derse desin, kağıt üstündeki bir hayali satabilmek zor iştir. Yönetmen kendisini ve çekmeyi istediği senaryoyu parası olan insanlara satsa bile işi henüz bitmez. Oyunculardan tutun da sette çayları dağıtan çocuğa kadar, kendisinin bir yönetmen olduğunu kanıtlayabilecek iradeye sahip olmalıdır. Aksi taktirde dişe dokunur miktarlarda sermaye, bir hayale nasıl yatırılsın ki?
Başarı elbette istenir. Ama tüm dikkatini başarıya vermek çok şeyler kaybettirir. Çünkü süreç her zaman sonuç kadar önemlidir. Bir film yönetmeni hem bir ansikolpedi kadar bilgili, hem bir filozof kadar derin hem bir pazarlamacı kadar dışa dönük, hem de bir asker kadar otoriter olabilmelidir. Hem içe dönük hem de dışa dönük olabilmek ise sanıyorum çalışarak kazanılması kolay bir şey değil. Sinema okullarında ya da sayıları her geçen gün artan kurslarda anlatılmayan ve öğretilmeyen şey de bu olsa gerek. Binlerce filmi izlemiş olmak, binlerce kitabı okumuş olmak, ve bu coğrafyada yetişmekte olan yönetmenler için değişmez bir kural: hem batıyı hem de doğuyu iyi biliyor olmak… İnsanlarla iyi iletişim kurabilmek, kollektif bir bilinç yaratabilecek kadar kartizmatik olabilmek, amatör heyecanları asla kaybetmemek, Cyrano’nun dediği gibi bir hiç uğruna kılıcına (kamerana) ya da kalemine sarılabilmek. Ve yine Cyrano’nun aynı tiradından bir cümle daha: “Demek istediğim, asalak bir sarmaşık olma sakın, varsın boyun olmasın bir söğüdünki kadar.” Yani özgün olabilmek. Birbirinden ayırdedilmesi zor yönetmenlerden biri olmak yerine belki benzer gerçekleri kendi gözlerinle anlatabilmek. Özgün bakış açısını ortaya koyabilmek.
Kısacası zor iştir, yönetmen olmak.
Gokhan Yorgancigil
gokhanyorgancigil.com
Alıntıdır....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın