Altın Portakal’da oyunculuk atölyesi düzenleyen Harika Uygur’dan oyunculuk hayali kuranlara tavsiyeler
Sevdiğiniz bir filmdeki oyuncuların yerine, başka bir oyuncunun oynadığını hayal ettiniz mi hiç? Gözünüzde canlandırdınız mı? Mesela Taksi Şoförü’nü Robert De Niro’suz düşünebilir misiniz? Ayna karşısında “You talkin’ to me” dediği sahnede, onun yerine başka bir aktörü yerleştirebilir misiniz?.. Oyuncunun performansı, doğallığında da o performansı sergileyebilecek oyuncunun seçimi bir filmde senaryo, yönetmenlik, kurgu kadar önemli… Peki bir film yapılırken, o filmde kimlerin oynayacağına kim karar veriyor? Hangi role, hangi oyuncunun uygun olduğu nasıl tespit ediliyor?.. Cast Direktörü (cast director) aradığımız cevap. Türkiye’de cast direktörlüğü denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan; Üç Maymun, Gişe Memuru, Behzat Ç., Ezel gibi projelerde cast direktörlüğü yapmış Harika Uygur ile, Altın Portakal Film Festivali’nde vereceği Oyunculuk Atölyesi vesilesiyle bir röportaj yaptım.
Röportaja giderken açıkçası, kendi geleceğime dair çok umutluydum. Beklediğim gün gelmişti. Sonunda keşfedilecek, sinema dünyasının aranan yüzü olduğum tespit edilecek, bir anda kendimi set ışıklarının önünde bulacaktım. Harika Uygur gibi tecrübeli bir cast direktörü, kesin bendeki yeteneğin farkına varır ve beni tez elden, elindeki bir projeye yerleştirirdi. Ama öyle dizilerde falan oynamam diye düşündüm, sinema yaparım sadece. Sonra vazgeçtim bu düşüncemden, parasız kalmaktansa, uygun bir dizi projesini kabul edebilirim. Behzat Ç.’nin yeni sezonunda oynayabilirim mesela. Dizi bitince, ver elini sinema. Reha Erdem’inden, Zeki Demirkubuz’una kadar bütün yönetmenlerin vazgeçilmez oyuncusu olurum. Sonra Hollywood’a açılır, birkaç tane Oscar, Altın Ayı falan toplar geri dönerim… Tam Oscar töreninde yapacağım konuşmanın ana hatlarını kafamda oturturken, kurmuş olduğum telefon alarmının çalmasıyla oturduğum Firuzağa Kahvesi’nden apar topar kalkıp Harika Hanım’ın ofisine doğru yollandım.
İçeri girmeden önce üstümü başımı düzelttim, göbeğimi içeri çektim, ve 1 numaralı bakışımla zili çaldım. Randevu vaktinden erken gittiğim, ve henüz Harika Hanım da gelmediği için bir süre ofisin muhteşem manzaralı balkonunda bekleyip, yine hayallere daldım. Neyse ki hayalim henüz Oscar aşamasına gelmeden Harika Hanım geldi ve sohbetimize başladık. Ben daha karşılaşma anında kendisinden bir rol teklifi beklediğim için, kayıt cihazıydı, not defteriydi, kalemdi, bunları çantamdan bulup çıkartmakta epey bir zorluk yaşadım. Hem göbeğimi içeri çekip, hem de konuşmak zorlasa da, ilk sorumu sorabildim:
Harika Hanım, kariyerinize baktığımız zaman Osman F. Seden, Ezel Akay gibi usta isimlerin yanında yönetmen yardımcılığı yaptığınızı görüyoruz. Genelde o aşamadayken, sonrasında kendi filmini çekme, yönetmenlik koltuğuna oturma hayalleri kurulur. Siz ise daha sonra bambaşka bir alana yöneliyorsunuz ve cast direktörlüğü yapıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti. Bildiğim kadarıyla kısa filmleriniz de var çünkü.
Hatta belgesel senaryo ödüllerim var benim. Ben belgeselci olmayı çok istemiştim. Hatta belgesel filmleri yapan bir dernek vardı oraya katılmıştım, derslere falan girmiştim. Fakat, hayat işte… Ama şu an yaptığım işi de çok seviyorum. Biraz oyunculuk geçmişim olduğundan da kaynaklanıyor herhalde. Ama hala gözüm var belgeselde, bir gün bir şeyler yapabilirim. Yaptığım iş de aslında yaratıcılığın bir parçası. Yaratıcılığın neresinden tutunursan, orasından gidiyorsun. Bir filmde yeni bir yüz yaratmak, ya da hiç düşünmediğin bir insanı farklı bir rolde oynatmak da yaratıcılığın bir parçası. Yani ben de işin burasına tutundum. Buraya doğru yönlendirildim. Buraya doğru dürtüldüm. Ama iyi ki de böyle olmuş, çünkü işimi çok seviyorum.
Bu tabii bütçe ile de ilgili bir mesele ama, artık cast direktörlüğü sistemi piyasada oturdu sanırım.
Aslında reklam sektöründe cast direktörlüğü önceden beri vardı. Reklam sektörü hep öyle çalıştı. Aslında bakış açısıyla ilgili, bütçeyle hiç alakası yok. Benim çoğu uzun metraj projesinde para almadan çalıştığım da olmuştur. Bir yönetmen olarak oyuncu seçerken adil olamayabilirsin, bu esnada üçüncü bir göze ihtiyaç vardır. Yönetmen projeye duygusal olarak bakar, ve oyuncuyla belirli bir mesafede durmak zorundadır. Onunla sette çalışabilmesi, ondan istediği performansı alabilmesi için bir mesafe şarttır. Dolayısıyla bir yönetmen kendisi seçerse oyuncuyu, bu mesafeyi koruyamayabilir. Rolü tanıdığına verirsen, eşine dostuna verirsen bu mesafe kurulamayabilir. İşte bu noktada cast direktörleri çok önemli. Yönetmen adına oyunları izliyor, oyuncularla deneme çekimleri yapıyor.
Cast direktörlerinin işi tam olarak projenin hangi aşamasında başlıyor ve ne zaman bitiyor?
Senaryo bittikten sonra cast direktörünün işi başlar ve çekime kadar sürer. Çekime kadar değil de, okuma provasına kadar diyelim. Mesela şöyle şeyler de oluyor, çekime 1 hafta kala yönetmen geliyor ben oyuncu bulamadım diye, ve sizden 1 haftada oyuncu bulmanızı istiyor. Ben böyle işleri almıyorum. Ve bunu doğru da bulmuyorum. Sonuçta bu işe nöbetçi eczane ya da taksi durağı muamelesi yapılmaması gerekiyor. Projenin en başından itibaren cast direktörünün işin içinde olması gerekiyor. Şöyle şeyler de oluyor tabii. Senaryo yazılırken yönetmen ya da yapımcı bir projeyi bir oyuncuya göre yazabilir. Mesela şu an yaptığım bir iş var, onun 3 başrol oyuncusu da hazırdı. Ve yönetmenin yaklaşımı da çok profesyonelceydi, “ben bu 3 oyuncuyla çalışmak istiyorum, sen de bir göz at bakalım tamam mı” dedi. Baktım şahane, üçü de bence senaryoya oturuyor. Şimdi buna neden müdahale edeyim. Ama diğer oyuncuları birlikte seçiyoruz.
Normalde işleyiş nasıl? Siz alternatifleriyle birlikte başrol dahil tüm oyuncuları seçiyorsunuz ve yönetmen son kararı mı veriyor?
Beraber karar veriyoruz. Benim projelerimde ilişki kurduğum yönetmenlerle aramızda öyle bir güven ilişkisi oluştu. Ki doğrusu da bu, beraber karar vermek. Bazen öyle anlar oluyor ki, okuyorum senaryoyu, bu rolü mutlaka bu oynamalı diye düşünüyorum. Öyle olunca alternatif sunmaya da gerek duymuyorum, çünkü bana göre bu rol ona çok uygun. Ve yönetmenle karşılıklı birbirimizi ikna ederek karara varıyoruz. Sonuçta cast direktörleri yapımcıların değil, yönetmenlerindir. Yönetmenler cast direktörlerini seçmeli, yapımcılar değil. Ve çok uzun süre çalışmalılar. Mesela James Bond’un cast direktörü 30 yıldır aynı kişi.
Uzun soluklu bir ilişki olunca cast direktörü de yönetmenin kafasında nasıl bir şey kurguladığını, neyi istediğini bilir böylece.
Evet, tabii. Ama burada başka faktörler de işin içine girebiliyor. Yapımla ilgili, projenin yapılışıyla ilgili meseleler olabiliyor. Mesela benim bit yönetmenle uzun soluklu bir çalışma durumum yok. Bir Serdar Akar ile uzun zamandır çalışıyorum. Ezel Akay ile uzun süre çalıştık, ama sonra başka şartlar işin içine girince bu durum değişti.
“Oyunculukta göz çok önemli”
Röportajın bu aşamasına kadar Harika Hanım’dan bir rol teklifi gelmeyince, biraz tedirgin olmaya başladım. Hangi profilden daha iyi göründüğüme önceden çalışmadığım için kendime kızdım. Bir o yana, bir bu yana döndüğümü görünce sürekli, Harika Hanım da tedirgin oldu sanırım. En azından dikkatini çekmeyi başarmıştım. Belki bana yapılacak teklifin konusu açılır diye oyuncularla ilgili sorulara geçtim… Kendisinin “oyunculukta göz çok önemli” lafı üzerine, 1 numaralı bakışımdan 10 numaraya kadar hepsini denesem de beklediğim cümleyi bir türlü duyamadım…
Peki oyuncu açısından nasıl gelişiyor bu süreç.
Deneme çekimleri(audition) yapılıyor. Ben her projede yönetmene soruyorum, “hangi sahneyi deneme çekiminde kullanmak istersiniz?” diye. Ama en çok da şeyi seviyorum, bir monolog yazdırmayı. Çünkü monolog çok zor bir şey. Monolog zihindir, zihin sesidir ve hiç kimsenin monologdan kaçma şansı yoktur. Oyunculuğunu sonuna kadar gösterebileceği bir alandır. Mesela Ezel dizisinin castını monolog üzerinden yapmıştık.
Başrol oyuncuları da bu süreçten geçiyor mu?
Benim son yaptığım filmlerde başrol oyuncuları dahil, hepsi bu süreçten geçti.
Peki cast direktörü oyuncularda öncelikli olarak nelere dikkat eder?
Oyunculukta göz çok önemli. Yani gözlerinin feri sönmüş derler ya, onun gibi. Bunun hiçbir zaman olmaması gerekiyor. Senin enstrümanın vücudun, nefesin ve gözlerin. Sen bir oyuncu olarak ışık yaymak zorundasın. Bunu hiçbir kamera ışığı yapamaz. Gözlerinde o bakış ve ışık yoksa, hiçbir set imkanındaki ışıkla onu elde edemesin.
Yaptığınız işte, hani insan sarrafı olmak denir ya, ona benzer bir özelliğe sahip olmak mı gerekiyor?
İnsan sarraflığı değil de, şöyle şeyler oluyor mesela. Bazı oyuncular benimle tanışmak, görüşmek istiyorlar. Ben de onlara şunu diyorum, karşılıklı kahve içerek birbirimizi anlayamayız. Benim sizi anlayabilmem için öncelikle profesyonel olmanız gerekiyor. Fotoğraflar çok önemli. Bizdeki ilk intiba o fotoğraflardan oluşuyor. Oyuncu ararken ajansların web sitelerine girip o fotoğraflara bakıyorum. Fotoğraflarda aradığım karaktere yakın tipleri ayırıyorum. Ama bazen bir bakıyorum, o kadar güzel bakmış ki, suratı o kadar anlamlı ki karaktere uygun olmasa bile onu da deneme çekimine çağırıyorum. O rol olmazsa başka bir yerde kullanırım. Yani insan sarraflığı değil bu. Senin ne kadar iyi aktör olduğunla ilgili bir şey. Workshop’larımda da bunların önemini hatırlıyorum. Doğru fotoğraflar çektirip, kendilerine doğru bir CV hazırlamalarını istiyorum. Mesela sabaha kadar uyumuyorlar, ertesi gün auditionları var. 12’de kalkıyor, kendine gelememiş, kahvelerle ayılmaya çalışmış. 2’de buraya geliyor, burada bir kalabalık görüyor ve bir kenarda kös kös oturuyor. Eğlenmiyor. Eğlenin diyorum ben oyunculara. Sen auditiona girerek eğlenmiyorsan, baştan eksi onla başlıyorsun.
Daha yeni yüzleri keşfedip onlarla çalışmayı mı seviyorsunuz, yoksa profesyonellerle mi?
Projeye göre değişiyor. Yeni yüzleri keşfetmeye, o yüzlerin arasından iyileri bulup çıkarmaya bayılıyorum tabii ki. Ve gençler gerçekten çok iyi. İnanıyorum ki çok güçlü bir gençlik kuşağı geliyor. Eskiden sadece 2 tane konservatuar vardı. Şimdi bir sürü oyunculuk workshopları var, atölyeler var. Tabii bunların arasın da iyiler olduğu gibi, kötüler de var. Onu bırak buraya dünyadan bir sürü insan geliyor. Anthony Bova geliyor örneğin her sene.
Film izlerken oradaki oyuncu seçimlerine dikkat ediyor musunuz?
Ediyorum. Zaten bütün filmleri böyle seyrediyorum. Bu yüzden sevdiğim filmleri iki defa seyrederim. Çünkü ilk seferinde oyunculara bakmaktan, nasıl oynadıklarına bakmaktan filmin bütününü kaçırdığım oluyor.
Mesleğiniz açısından çok film izlemek, çok oyun görmek, çok fazla oyuncu performansı izlemek gerekiyor mu?
Gerekiyor. İşte bu yüzden oyuncuların “show reel” hazırlamalarını istiyorum. Onları izliyorum çünkü seçerken. Genç oyunculara da şöyle söylüyorum: “Lütfen kısa filmlerde oynayın”. Gidin kısa filmleri takip edin, yönetmenleriyle tanışın, ve bir kısa filmde rol kapın. Bugün bir sürü kısa film çekmek isteyen insan var oyuncu bulamıyor, oyuncu olmak isteyen bir sürü kişi de “show reel’ımız yok ne yapalım?” diye oturuyor. Rolü alırsın, bulmazsın. Her zaman yanında CV’in ve fotoğrafın olsun, bir yönetmenin semineri, söyleşisi olduğunda git tanış, CV’ni ver. Sen tek kişilik bir şirketsin. Patron da sensin, menajer de. Dünyanın en iyi menajeriyle çalışsan da, sen kendini yönetemiyorsan başarısız olursun.
“Oyuncunun eğitim alması şart”
Bendeki oyunculuk umudu giderek yerini hayal kırıklığına bırakırken, Harika Hanım “oyuncunun eğitim alması şart” lafıyla, hayallerimin üzerine sifonu çekmiş oldu. Zaten Oscar töreninde çok heyecanlanırdım muhtemelen, topluluk önünde konuşmak bana göre değil…
Bir Yeşilçam klişesidir. Genelde bir genç kız artist olmak, oyuncu olmak için memleketinden İstanbul’a gelir. Ya bunda başarılı olur, ya da başına türlü şeyler gelir. Hala oyunculuk gençlerin hayallerini süslüyor mu? Buna benzer hikayeler görüyor musunuz?
Var böyle gençler. Oyuncu denemez daha onlara, oyuncu adayı bile denemez. Bir sürü mail geliyor böyle. Onlara verebileceğim tek bir nasihat var. Lütfen eğitim alın. Benim bir CV’ye baktığım zaman, oradaki aldığı eğitimler çok önemli. CV ve fotoğraflarınızı gönderin diyorum, herkes diyor ki “CV’im yok, hiçbir şey yapmadım ki”. Ne yaptıysan onu yaz, ben onu göreyim. Çünkü auditionları genelde iyi olamıyor. Oyunculuk bir teknikerlik aynı zamanda. Dünyada bir sürü oyunculuk tekniği var. Ama önemli olan senin kendi tekniğini bulman. Bunun için de eğitim alman şart.
Altın Portakal Film Festivali’nde Oyunculuk Atölyesi düzenleyeceksiniz. Bu atölyenin içeriğinden bahsedebilir misiniz?
Oyunculuk atölyesi gibi değil de, seminer şeklinde olacak. Soru-cevap üzerinden ilerleyecek. İnsanlar o kadar çalar ki, ve sürekli soru sormak ihtiyacı duyuyorlar. Umarım çok iyi soru soran birileri çıkar. Biraz orada festivallerden, doğru CV yazımından, fotoğraflardan, nerede nasıl fotoğraf çektirmeleri gerektiğinden bahsedeceğim. Bunları atölyemde de anlatıyorum. Audition çekerek de pratik falan yaptırıyorum. Ama bunları orada yapmam mümkün değil.
Turgay Özçelik
tersninja.com
Alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın