3 Aralık 2012 Pazartesi

Robert Redford ile röportaj


Robert Redford: Hayattaki en büyük gururum…
Robert Redford… Efsane oyuncu, Oscar ödüllü yönetmen… İşte Sundance Channel’ın açılışı şerefine İstanbul’a gelen efsane ile Türk medyasında yayınlanan ilk özel röportaj…

76 yaşındaki usta aktör ve yönetmen Robert Redford, Butch Cassidy ve Sundance Kid, Başkanın Adamları / All the President's Men, The Sting, The Way We Were, Out of Africa, Muhteşem Gatsby / The Great Gatsby gibi filmleriyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de birçok hayrana sahip olan büyük bir yıldız. Yönetmen olarak imza attığı Ordinary People filmiyle, Oscar ödülünü de kucaklayan Redford, aynı zamanda günümüzün birçok önemli yönetmenini sinemaya kazandıran, onlara destek olan Sundance Film Festivali'nin de kurucusu. 1978 yılında hayata geçip 1991 yılında son şeklini alan festival şu anda dünyanın en prestijli festivallerinden biri. Redford'la bu festivalin macerasını konuştuk…

Bağımsız sinemacıları destekleyen Sundance Film Festivali'yle uzun yıllardır uğraşıyorsunuz. Başlangıçta sizin sizin jenerasyonunuzdan başka ünlü yıldızlardan da destek gördünüz mü?

Hiçbirinden destek görmedim. Hiçbir şey yapmadılar. Zamanımı boşa harcadığımı söylediler. Hiçbirinin ne yaptığımla ilgili bir fikri yoktu. Danışmanlarım bile buraya harcadığım emeğe karşı çıktı.

Ünlü filminiz Butch Cassidy ve Sundance Kid'den esinlenip festivale Sundance ismini vermek kimin fikriydi?

Tam olarak hatırlamıyorum ama Sundance ismi benim fikrim değildi. Birlikte çalıştığımız insanların, festivale layık gördüğü bir isimdi. Ayrıca festivalden çok önce de Sundance Enstitüsü isminde bir kuruluş vardı. Bağımsız Sinemacıları desteleyen bir kuruluştu. Bu anlamda bu ismin bir devamı gibiydi.

Amerika sinema sektöründe büyük bir ağırlığa sahip olmasına rağmen film festivallerinin itibarı söz konusu olduğunda Avrupa'nın çok gerisinde. Sizce bunun sebebi ne? Sundance burada nasıl bir önem ifade ediyor?

Sundance'e başladığımız sıralarda, ki bu da 70'li yılların sonuna denk düşüyor, bırakın ABD'yi, dünyanın hiçbir yerinde sadece bağımsız filmlere odaklanan bir film festivali yoktu. Amerika'daki durumsa şuydu: Sanırım yakınlarındaki Toronto Film Fesitvali henüz yeni başlamıştı ve ABD'de ise film festivalleriyle ilgili hiçbir ciddi çalışma yoktu. Sundance böyle bir ortamda güçlenmeyi ve devam etmeyi başardı. Şimdiyse durum çok farklı. Neredeyse her mahallede bir film festivali var! Bence çok fazlalar. Güvenilir ve ilgi çekici olabilmek için çok çalışmak zaman harcamak gerekiyor.

Sundance Channel adlı bir televizyon kanalı açmaya neden ihtiyaç duydunuz?

Organize ettiğimiz film festivali sadece 10 gün süren bir organizasyondu. Başladığımızda yüzlerce insanı festivale çekebilmiştik. Ancak şimdilerde 50 bin ile 70 bin kişi arasında değişen bir izleyici kitlemiz var. Yılda 10 gün süren bir organizasyon için gayet iyi bir rakam. Ancak buradaki filmleri daha da geniş bir izleyici kitlesine nasıl ulaştırırız diye düşündük ve 1996'da Sundance Channel'ı hayata geçirdik. Festivalin uluslararası bir statü kazanması da kanalı etkiledi. AMC'nin de desteğiyle bu kanal uluslararası bir platforma dönüştü.

Sinema'nın farklı bir alanıyla, festival yöneticiliğiyle ilgili mesainiz nasıl gidiyor? Sizi zorluyor mu?

İlk başlarda festivalle ilgilenmek çok da zamanımı almıyordu. Çünkü festival henüz emekleme dönemindeydi ve idare etmesi kolaydı. Şu anda festival büyüdü ve elbette idare etmek biraz daha güçleşti.

Tarantino, Kevin Smith, Paul Thomas Anderson gibi yönetmenlerin yolu sizin festivalinizden geçti. Bununla gurur duyuyor olmalısınız…

Yönetmen yetiştiren bir festival yaratmaktan gurur duyuyorum. Bu hayattaki en büyük mutluluklarımdan biri… Sanırım her aşamayı adım adım geçtim ben. Önce bir oyuncuydum ve yaptığım iş belliydi –ki hala büyük tutkumdur. Yapımcılıktan hoşlanmadım. Yapımcı sadece hikayeyi ve olup biteni kontrol eden kişi konumunda. Haliyle kendimi yakın hissettiğim bir şey değil. Yönetmense bir orkestra şefi gibi çalışıp her enstrümandan maksimum verimi almaya çalışır. Aktör de bu enstrümanlardan biridir. Önemli enstrümanlardan biri. Keman gibi, borazanlar gibi, davul gibi… Bazen tüm bunların arasında hangisini daha çok sevdiğimi soruyorlar. En çok oyuncularla direkt ilişki kurabildiğim bir alanda, yönetmen tarafında çalışıyor olmak elbette.

Robert De Niro'nun başkanlığını yaptığı Tribeca Film Festivali'yle aranızda bir rekabet var mı?

Biz dönerken onlar geliyordu! Sundance Film Festivali varken ortada Tribeca filan yoktu. Hepsi bizi takip ettiler. Bizim yaptığımız bazı şeyleri onlar da yapmaya çalıştılar ama Tribeca farklı bir festivale dönüştü. Şu anda ne yaptıklarını fazla takip edemiyorum çünkü Sundance yeterince vaktimi alıyor!
İstanbul'a ilk gelişiniz mi?
Evet. Daha önce fırsatım olmadı. Gençken param yoktu, sonra da zamanım olmadı...

Türk Sineması'nı takip ediyor musunuz?
Burada çok canlı bir sanat ortamı var. Bize çok uygun. Burada olup biteni heyecanlı buluyorum.

Röportaj: Murat Emir Eren
kaynak: sabah.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın