18 Ekim 2011 Salı

Fatih Akın röportajı



İki saatinizi sinema salonunda geçirdiğinize değecek, müzikleriyle kulağınızın pasını giderecek bir Fatih Akın filmi daha gösterime giriyor.
Akın yine döktürmüş, Moritz Bleibtreu, Adam Bousdoukos, Birol Ünel ve Uğur Yücel de filmin tadı tuzu olmuş. Filmi henüz vizyona girmeden Fatih Akın’dan dinledik.
Cannes’da ‘Soul Kitchen’ın gösterimini bazı sahnelerin tekrar çekilmesi ve daha zamana ihtiyacınız olduğu gerekçeleriyle reddetmiştiniz. Film sonuçta istediğiniz gibi oldu mu?
Aslında hep ‘Daha iyisi olabilir miydi?’ sorusu olacak aklımda. Ama ortaya çıkardığımız filmden mutluyum.
Filmlerinizi çekimleri bittikten sonra da belli aralıklarla  izler misiniz?
Çekimler bittikten sonra filmi dinlenmeye bırakırım. Daha sonra yabancı bir gözle izlemeyi denerim. Yaptığım işlere karşı acımasız davranabilmemin bir yöntemidir bu.
‘Soul Kitchen’dan kısaca bahseder misiniz?
John Lennon’ın bir cümlesiyle özetleyebilirim: “Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.”

‘Duvara Karşı’ dramatik yapısıyla bizi katarsise boğmuştu, salondan çıkarken perişandık. ‘İstanbul Hatırası- Köprüyü Geçmek’ belgeseli ile müziğe doyduk, salonda kalkıp oynayasımız geldi. ‘Soul Kitchen’ ise hafif komedi. Birden çok türde üretkenlik sizin için nasıl bir deneyim oldu? İlerde bir komedi filmi daha çekme isteği uyandırdı mı?
Komediye çok yabancı değilim. Daha önce bu türden filmler yaptım ve ilerde yine yapabilirim. Aslına bakarsanız öyle bir tek türe yapışıp kalmak yerine bütün türlerde filmler yapmayı istiyorum. Sinema benim için son sınıfı olmayan bir okul. Her filmde yeni bir şeyler öğreniyorum.
Senaryoyu birlikte hazırladığınız filmin başrol oyuncusu Adam Bousdoukos’un filmin komediye yönelmesinde payı oldu mu? Güven, arkadaşlık, aidiyet, aşk ve aileyi birleştiren yapımda, komedinin rolü ne oldu?
Senaryonun ortaya çıkışı zaten Adam’ın sevgilisinden ayrılmasıyla oldu. Bir restoranı vardı ve sevgilisinden ayrıldığı için mutsuzdu. Ama proje en başından itibaren türünü belli etmişti. Bu konuda kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Komedi, sözkonusu kavramları insanları yormadan ve sıkmadan anlatma yöntemi olarak yerini aldı. Belki komedi yerine başka bir üslup denenseydi sonuç böyle olmazdı.
Filmin hazırlıkları sırasında beslendiğiniz ya da ilham aldığınız yönetmenler, komedi ustaları oldu mu?
Hazırlıkları sırasında değil ama benim sinemadaki yolculuğum sırasında sevdiğim yönetmenler hep vardı. Chaplin tabii ki başköşededir.
‘Soul Kitchen’daki oyuncuların çoğuna önceki filmlerinizden de aşinayız. Moritz Bleibtreu, Birol Ünel, Adam Bousdoukos, Pheline Roggan ve Demir Gökgöl’ü bu filmde buluşturan neydi?
Tanıdığım oyuncularla çalışma lüksü diyebiliriz.  Bu oyuncuların tamamı, projenin senaryolaştırılması aşamasında –ki bu 2005 yılında başlayan bir süreçtir– bir şekilde projeyi sahiplenmişlerdir. Bize senaryoyu hediye eden Adam’ın sevgilisinden ayrılması, bir dönem projeyi Moritz’e vermiş olmam, vazgeçilmez aşçı olarak senaryo yazımı sırasında elinde şef bıçağıyla gözümün önünden gitmeyen Birol… Onlar vazgeçilmezdi.

‘Soul Kitchen’da da yine bu yıl içerisinde gerçekleştirdiğiniz bir diğer yapım ‘New York I Love You’daki gibi Türk sinemaseverlere sürpriziniz Uğur Yücel oldu. Kırık çıkıkçı Kemal karakteri için Uğur Yücel’i aklınıza getiren neydi?
Uğur ağabeyi ilk kez ‘Duvara Karşı’da oynatmak istemiştim. İş yoğunluğu dolayısıyla gerçekleşemedi. Sonrasında, birlikte çalışma umudumuzu hep koruduk. ‘New York I Love You’ bana önerildiğinde, hiç tereddütsüz Uğur ağabey vardı aklımda. Onunla birlikte çalışmak çok güzel. Çıkıkçı rolü onun için yazılmıştı zaten. O iş yoğunluğu arasında geldi ve oynadı. Bu daha başlangıç, ilerde umarım daha fazla çalışabiliriz birlikte.
‘Duvara Karşı’ bizi müzikleriyle de vurmuştu. Bu filmde de müzikler yine karakterler üzerinden mi belirlendi? Kendimizi soul rüzgârına mı hazırlamalıyız?
Evet. Filmde 20’nin üzerinde müzik parçası var. Müzik benim hayatımın vazgeçilmezlerinden biridir. ‘Soul Kitchen’da müziğin de baş karakterlerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Filmde karakterler ile sembolleşen objeler ve durumlar var. Şef Shayn ile bıçağı, İllias ile kolyesi, Zinos ile sakat beli, Sokrates’in düğmesi, Lucia’nın elinden düşürmediği shot bardağı ve şişesi. Bu resimler nasıl canlandı kafanızda?
Bu imgeler karakterin çok fazla laf salatası yapmadan yaratılmasına yardımcı olan imgelerdir. Agresif ve egosu yüksek şef Shayn o bıçağı yemek yaparken kullandığı ustalıkla birini durdurmak için de kullanabiliyor. Zinos sakat belinin getirdiği kısıtlamalara takılmadan istediğini alacak kadar güçlü bir karakter. Sokrates’in düğmesi, bir düğümü çözmeye yarıyor.

İki karakter var ki, üzerine daha çok düşündürüyor. Şef Shayn ve Sokrates. Bu iki karakterin ‘Soul Kitchen’ın ruhuna katkısı ne oldu?
Shayn, ‘Soul Kitchen’in ruhunu değiştiriyor bir anlamda. Restoranı ilk kurtaran Shayn ve onun yaptığı menüdür. Sokrates ise simgesel anlamda bir diğer kurtarıcıdır.
Yunan ve Türk kültürlerinin çok benzediği noktalar var elbette ama at yarışı, tesbihimsi kolye, mantı ve hamsi; bunlar ister istemez bize Türkiye’yi anımsattı. Bu ögeleri Adam Bosdoukos ile birlikte mi harmanladınız?
Her iki kültürün de o kadar çok ortaklıkları var ki, bizim kendi kültürümüze ait bir şeyler görme isteğimiz olarak yorumlanamaz. Herhangi bir Yunan şehrine gittiğinizde, kendinizi yurt dışında gibi hissetmezsiniz ki. Sezen Aksu’yu orada da duyarsınız. İstanbul’u, meyhanelerini orada da görürsünüz. Orada da birlikte türküler söyler, karşı masaya kadeh kaldırırsınız.


                                                                                                                                      alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın