7 Ocak 2012 Cumartesi

Bir ayağı dışarıda sinema…


1-İran sinemasında bir ayağı ülke dışında, ya da dışarıdan yeni gelmiş veya dışarıya gitmek isteyen karakterleri konu alan sayısız film var. Bunun sebebi, devrimden sonra ülkede meydana gelen göçlerin bir şekilde hâlâ sürüyor olması. Sinema çevresi hele, göçlerden doğrudan etkilenen aktörlere sahip. Kimi yönetmenler, Behmen Fermanara gibi, yirmi yıl ABD'de yaşadıktan sonra film yapabilecek ruh halini yakalamak için ülkesine dönüyor. Kimisi Behmen Gobadi ve Muhsin Mahmelbaf örneklerinde izleneceği üzere filmlerini sansür makasından uzak tutmak üzere yabancı ülkelerde çekmeyi yeğliyor. Kimisi Mehdi Caferi gibi salt "Aşinadan daha yakın" misali bir anayurt filmi çekmek için bir süreliğine geliyor İran'a. Kimisi de Emir Nadiri gibi Koşucu (Devende, 1984) misali bir başyapıttan sonra Batı ülkelerinde yaşamayı yeğlerken, bir adım daha öteye gidemiyor, sinemasında.

Devrim sonrası sinema poltikasının oluşumunda büyük bir rol üstlenmiş olan mimar yönetmen Muhammed Taki Necefi'nin Şark gazetesinden Porya Cihanşad ve Nuşin Caferi'ye anlattığına göre, devrimden sonra sinema alanında çalışanlara, dini rejimin çalışmalarına izin verip vermeyeceği konusunda bir endişe hâkim olmuştu. Bir belirsizlik hakimdi ortama. "Ayat" sinema grubu üyeleri genç sinemacılara özgüven kazandırmak için büyük çaba gösteriyordu. Televizyon ve sinema daireleriyle Kiyarüstemi gibi yönetmenlere çalışma zemini olan Çocuk ve Gençlerin Düşünsel Eğitimi Merkezi, sinemanın gelişmesi için sürdürülen çabalara sahne oluyordu. Necefi kıdemli yönetmenlerin tecrübelerinden yararlanmak için yollar ararken yeni düzende çalışmayı sürdürme konusunda kararsız kalan pek çok yönetmeni işbirliğine çağırdı. Toplantılar yapıldı ve bir yönetmelik hazırlandı. Daha sonra film üretimine geçildi.

1983'te Necefi söz konusu yönetmenliğin daha kullanışlı hale gelmesi için dönemin Kültür ve İrşat Bakanı Hatemi ile birlikte çalıştı ve bunun sonucunda 1984'te sinemanın gelişiminde büyük hizmet verecek olan Farabi kurumu faaliyete başladı. Kurul gerek Mehrcuyi, Kimyayi ve Fehimzade kıdemli yönetmenlere gerekse mesleğe yeni adım atan Cafericozani, Porahmed, Mahmelbaf... gibi genç yeteneklere film çekmeleri için destek sundu. Bu açılımla birlikte yönetmenlerin de katılımıyla daha ciddi bir program hazırlandı. Necefi, yeni İran sinemasının ciddi bir şekilde üretime geçmesinin Hatemi'nin Kültür Bakanlığı sırasında, 1983 yılında başladığını dile getiriyor.

II-Kiyamers Porahmed'in 2000 yılı yapımı filmi Şeb-i Yelda (mealen, "yılın en uzun gecesi"), bir ayağı dışarıda filmlerden biri. Her ne kadar bir ayağı dışarıda olsa da filmin neredeyse tamamı bir aparman dairesinde geçiyor; dış çekimlerin süresi beş dakikayı ancak buluyor. Üstelik aile dramı daracık mekanda toplumsal sahneyi yansıtırken çağın sıkıntılarına da ayna tutuyor. Klasik müzik ve nağmeler yoluyla da adeta bütün geçmişi günümüze taşıyarak nostaljik bir atmosfer kurarken, bir yandan da göç seslerine açıyor kulaklarımızı. Seyirci ilginç mizansenler, farklı açılar, sesin dramatik kullanımı ve zengin ritimler sayesinde sıkılmadan izliyor filmi. Tabii bunda başrol oyuncusu Alirıza Foruten'in başarılı oyununun payı büyük.
Şeb-i Yelda devrim sonrası sinemasında kadın tarafının ihanetinin açıkça ifade edildiği ilk film. Foruten filmde" Hamit" isimli, Batı ülkelerine göçen karısının kendisine ihanet ettiğini öğrenen bir adamı canlandırıyor. Seyirci bu tür bir ifadeye alışık değil, kadın tarafının ihanetini tıpkı Hamit gibi ezilerek, utanca kapılarak öğreniyor. Şimdi ise Batı'ya göçünü ihanete bağlayan kadın boşanma talebini iletmiştir geride bıraktığı adama. Biz Hamit'in karısını havaalanındaki yolculama sahnesinin ardından hiç görmüyoruz filmde, ya telefondaki sesini duyuyoruz, ya da albümlerdeki fotoğraflarını görüyor, videodaki görüntülerini izliyoruz. Ailenin tek çocuğu Nazenin de görünmüyor evde, seyirci onu da video görüntülerinden izliyor sadece.

Eve ayak basan tek kişi, İran sinemasının sevilen anne karakterleriyle hatırlanan Pervindoht Yezdaniyan'ın canlandırdığı anne oluyor. Filmin sonunda artık yabancı olmadığı hissi uyandıran bir kadının apartman dairesinin kapısına yaklaştığını duyuyor, sesini telefonda işitiyoruz. Gelişiyle evde bir hareketliliğe, canlanmaya sebep oluyor kadının gelişi; Hamid'in taze ümitlere kapıldığını da fark ediyoruz.

Karşımızdaki adam sürekli yalnızlıktan yakınıyor, söylenerek dolaşıyor ortalıkta, bazen de ağlıyor. Dramı inandırıcı kılan etkileşim gerçekleşmediği halde Foruten sekansların dar mekânı sınır ötesine bağlayan akışını sağlamada büyük başarı gösteriyor.

III-İran sinemasında aile sorunlarını konu alan filmlerde tartışmalar ya bir tarafın aşırı talepleri ya da akrabaların karışmaları nedeniyle çıkıyor. Şeb-i Yelda daha farklı bir film. Foruten minimalist bir oyun sergiliyor ve devrimin, ardından gelen savaşın kişilerin iç dünyaları ve mizaçlarına etkisini ustalıkla yansıtıyor. Bu açıdan da film bir aile dramına olduğu kadar, tarihsel göndermeleri ve toplumsal sıkıntıların dökümüyle değişim halindeki bir topluma ayna tutuyor.

Kimi insanlar devrimin ardından kurulan yeni düzenin kurallarına intibak edemeyerek vatanlarını terk ettiler. Bu yüzden birçok aile parçalandı, bazıları tamamen dağıldı. Bir orada bir burada yaşayan, bir anavatana geri dönen bir vazgeçen aileler çıktı ortaya. Hamit işte bu dağıldıktan sonra parçalanan, çöken ailelerden birinin ferdi olarak, hisleri, düşünceleri ve tepkileriyle toplumun göç etrafında yaşadığı sıkıntılara tercüman oluyor.
Film dergisinde yayınlanan Şeb-i Yelda'yı konu alan "Şeb-i Yelda: Tek Kişilik Dram ve Bir Dönemin Tasviri" başlıklı yazısında iki türlü yazardan söz ediyor eleştirmen Behzat Aşıgi: Profesyonel yazarlar, esinleriyle çalışan yazarlar.

Şeb-i Yelda'nın yönetmeni Porahmed profesyonel yazarlar gibi bir disiplinle çalıştığı için her konuda film yapabiliyorsa da kendi hayatından izler taşıyan senaryolarla sanki daha etkileyici bir eser koyuyor ortaya.
"Şeb-i Yelda Porahmet'in konusunu ve ayrıntılarını çevresinden derlediği bir film, bu nedenle de son derece etkileyici", diye yazıyor Aşıgi". (Film, Şubat 2000, sayı 421)

Bir hayli ilginç, başarılı, bir film Şeb-i Yelda. Bir ayağı dışarıda, kesinlikle gidemeyen, gidenin kopuşuna tanıklık ederken bulunduğu zeminde tutunmanın mücadelesini veren insanları anlatıyor her şeyden önce. Gitmek kolay değil elbet, ama geride kalmanın da her zaman kolay olmadığını gösteriyor Porahmed, bir sürü nedenle, gitmeye direnmenin sebeplerini açıklama ya da kalma hakkını savunma adına veya kesin bir terkle muhasebesi tamamen üzerine yıkılan ihanetin utancıyla kendini yaşadığı apartman dairesine adeta hapseden Hamit'in olduğu yere çökerek dağılmaya zorlayan ruh hali ve bu ruh halinden sıyrılmak için sürdürdüğü ataklarda...

dunyabulteni.net
                                                                                                                                           Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın