mekan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mekan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2011 Pazartesi

Dizilerin Meşhur Ettiği:Mekanlar


Televizyon dizileri; sadece konuları ve oyuncularıyla ilgi toplamakla kalmıyor, seyircilerinin dikkatlerini farklı mekânlara da çekiyor.

Milyonlarca seyirci, ekran başına geçip Türk dizilerini seyrederken sadece anlatılan olaya yahut başrolü canlandıran oyunculara bakmıyor elbette. Dizinin geçtiği mekân da en az jön kadar hikâyenin seyirlik unsurları arasında yer alıyor. Günümüz Türk dizilerinde kullanılan seyirlik mekânların öncülerini Yeşilçam’da bulmak mümkün. Zaten kimi dizilerin mekânları daha önce Yeşilçam filmlerine de ev sahipliği yapmıştı.

Mesela bugünlerde ‘Yaprak Dökümü dizisine ev sahipliği yapan konak, kısa bir süre önce ‘Çemberimde Gül Oya dizisine, daha da öncesinde ‘Gırgıriye’, ‘Darbükatör Bayram’, ‘Güler Misin Ağlar Mısın?’ adlı çalışmalara mekân olmuştu. Nitekim tekrar tekrar seyrettiğimiz filmler olan ‘Süt Kardeşler’in Gulyabani’li köşkü yahut ‘Hababam Sınıfı’nın okul binası hafızamızda en az oyuncuları kadar yer işgal ediyor. ‘Sevmek Zamanı’nda Müşfik Kenter’in canlandırdığı Boyacı Halil karakterinin duvarında âşık olduğu resmin yer aldığı köşk, filmin o kadar önemli unsurlarından biri ki neredeyse oyuncularından biri gibi.

LAZIN KONAĞI’NDA YAPRAK DÖKÜMÜ
Sahiplerinden dolayı Beylerbeyi’nde ‘Laz’ın Köşkü’ olarak bilinen 120 yıllık ev 1980’lerden beri kıdemli bir film seti olarak biliniyor. Perran Kutman, Müjdat Gezen, Adile Naşit, Kemal Sunal, Münir Özkul, Yılmaz Erdoğan, Kartal Tibet başta olmak üzere birçok oyuncunun rol aldığı filmlere ev sahipliği yapan köşk, birkaç sezondur Halil Ergün, Güven Hokna ve Bennu Yıldırımlar gibi oyuncuların rol aldığı ‘Yaprak Dökümü’nün ev sahibi. Reşat Nuri Güntekin’in aynı adlı eserinden uyarlanan dizide idealist Ali Rıza Bey’in ailesinin yaşadığı savrulmalara şahit oluyoruz. Dizinin popülaritesine paralel olarak, meraklı misafirlerinin sayısı da çoğalıyor.  Üstelik sadece Türkiye’den değil bu misafirler. Dizinin bambaşka ülkelerdeki seyircileri yolu İstanbul’a düşünce köşkü bizzat görmek ve hatıra fotoğrafı çektirmek istiyorlar.

AŞK-I MEMNU’NUN VİLLASI
Bir başka edebiyat uyarlaması  olan ‘Aşk-ı Memnu’ içinse Sarıyer’de Rahmi Koç’a ait bir villa, mekân olarak seçilmiş. Halid Ziya Uşaklıgil’in aynı adlı eserinden uyarlanan dizi, sadece villayı değil hemen önünden geçen sahil boyunu da etkiliyor. Selçuk Yöntem ve Nebahat Çehre gibi usta oyuncularla, Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat gibi son yılların popüler isimlerini bir araya getirerek zengin bir kast oluşturan diziye oyuncular kadar mekânın ve çevresinin albenisi de mührünü vuruyor.

YABANCI TURİSTLER DE GELİYOR
Yayından kalkmalarının  üzerinden geçen sezonlara rağmen, Bursa’daki tarihi Cumalıkızık Köyü, hâlâ ‘Yeşeren Düşler’ ve ‘Kınalı Kar’ dizileriyle anılıyor ve mekân, duvarlarında dizi oyuncularıyla çekilen fotoğraflarla süslü bir kafe olarak hizmet veriyor. Diziler sadece iç turizmi hareketlendirmiyor elbette. Dizilerimizin başka ülkelerde de ilgi görmesine paralel olarak, çekim mekânlarına yönelen ilgi daha renkli bir hâl alıyor. Bu dizilerden biri de ülkemizde son bölümü yayınlanalı çok olsa da Arap ülkelerinin TV kanallarında yayınlanan bölümleriyle, orada da ilgiyle karşılanan ‘Gümüş’. Diziye mekân seçilen Kandilli’deki Abud Efendi Yalısı, başta Katar Emiri’nin kızı olmak üzere pek çok Arap turistin ziyaret ettiği bir yer hâline geldi.

DİZİLERİN GETİRDİĞİ HAREKET
Popüler bir diziye mekân olunca yaşanan tek değişiklik, civarında bir ‘ünlüyle’ karşılaşarak fotoğraf çektirmek için saatlerce bekleyip, sevdikleri oyuncuyu göremeyince de yalının fotoğrafını çekmekle yetinip oradan ayrılanlar değil. İlgili mekânlar ve civarındaki eski evlerin, çeşitli beklentilerle restorasyonları da yoğunlaşıyor. Beldelerine ilgi uyandırmak isteyen yerel yönetimler yapımcı şirketlere yardım etmek için yarışıyor. Diziler çekildiği mekânlara isim de vermeye başladı. ‘Dudaktan Kalbe’nin çekildiği Sarıyer’deki 150 yaşındaki dört katlı yalı şimdilerde dizideki adıyla yani ‘Sait Paşa Yalısı’ olarak anılmaya başladı.  Televizyon’un dünyayı  algılama biçimimizi nasıl ve ne kadar etkilediğini sırf bu konudan bile okumak mümkün. Bakalım önümüzdeki dönem ekranlar bize hangi mekânları keşfettirecek?

anadolujet.com
                                                                                                                                            Alıntıdır....

4 Kasım 2011 Cuma

SENARYO NASIL YAZILIR?


İLLA BIR SENARYO SART MI?


Bir hikaye bulmakla başlayalım..

Tamam biliyorum belki de direk kameranızı birşeylere doğrultup çekim yapmak istiyorsunuz ama neye? O öyle birşey olmalı ki sırf siz değil, izleteceğiniz diğer insanlar da onda birşeyler bulmalı..

Bir olay olmak zorunda mı? Hayır.. Belki sadece güzel görüntüler olabilir..

Neden pencereden dışarıyı çekmeyi denemiyoruz başlangıç olarak? Ya da çöpün yanında kendini yalayan kediyi.. Yolda yürüyen alışverişten dönen Teyze’yi. ya da kameranızı içeri çevirin..

Mutfakta yemek yapmakta olan annenizi kameraya alın.. Ya da ders çalışmakta olan kardeşinizi.

Yani demek istediğim İLLA DA BİR HİKAYEYE SAHİP OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ BİRŞEYLERE BAŞLAMAK İÇİN!!! SADECE KAMERANIZI ALIN VE ÇEKMEYE BAŞLAYIN. DAHA ÖĞRENİYORUZ.. ACELE YOK…

Çekimlerinizde varlığınızı gizlemeye çalışın. Çektiğiniz kişilerin kameraya bakmamasını sağlayın. Sizle de konuşmasınlar.. Unutmayın artık film çekiyoruz  Bu alıştırmayı istediğiniz kadar yapın ve artık hikaye zamanı geldiğini düşündüğünüzde aşağıdaki yazıdan devam edin…

SENARYO YAZMAK İÇİN FİKİRLER


Bir hikaye oluşturmak..

Bu o kadar çok şeye bağlı ki.. Maalesef bir formülü yok.. Bir geyik muhabbetinden çıkabileceği gibi gördüğünüz bir rüyadan da esinlenebilirsiniz.. Ne bileYim okuduğunuz bir haberle dÜN duyduğunuz espriyi birleştirip onu da geçmişe uyarlayabilirsiniz. Birçok ufak parçayı birleştirerek oluşturabileceğiniz gibi bir anda hepsi birden de gelebilir aklınıza (bu biraz ender olur gerçi).

Ama önemli olan tıpkı çekim yapmakta olduğu gibi aklınızı açık tutmanız. O fikir geldiğinde ve kapınızı çaldığında uyanık olmalı ve onu görmelisiniz..

Ya da oturup bir hikaye yazmaya karar verdiğinizde “şimdiii.. hmm… bir hikayeye..” diye kalmak yerine “Ya ben en çok hangi yemeği severim? Peki en çok hangi hikayeyi severim? En son güldüğüm espri nasıl birşeydi?” diye herşeyi kurcalayarak oralardan malzeme çıkarmaya çalışmak en iyisidir..

Bir arkadaşınızın ya da kendinizin kişisel bir deneyiminden de yola çıkabilirsiniz. Başınıza gelen alakasız olayları düşünün.. Ya da tanıştığınız bir kişi.. O kişinin hepsi birden değil belki ama en azından bazı karakteristik özellikleri.. Bunlardan bir hikaye oluşturabilirsiniz!!

Mesela yanınızda bir not defteri bulundurarak herhangi bir yerde duyduğunuz ilginç bir diyaloğu not edebilirsiniz.. O diyaloğu devam ettirip farklı bir hikayeye ulaşmak da mümkün!

Ya da benim favorim başka bir taktik! Aile albümünüzden tesadüfi olarak 10 adet resim çıkarın. Tesadüfi olarak onları yan yana dizin ve şimdi karsınızdaki 10 resmi bir fotoroman olarak duşunun.. Bir resimden diğer resime nasıl geçti? Olaylar ne idi? Resimdeki kişilere yeni karakterler, isimler verin. Onlara diyaloglar verin. Konuşturun onları. diğer resime doğru uyacak bir hikaye uydurun!! Bakın nasıl işe yarayacağını göreceksiniz!

Ya da aklınızda ana bir fikir var.. Mesela bir konu biliyorsunuz ve o konu ile ilgili bir film çekmek istiyorsunuz.. Ama tam hikayeyi olusturamıyorsunuz.. Ana konu ne ise onu kağıdın ortasına yazın. Sonra onu yuvarlak içine alın ve o konu ile ilgili aklınıza gelen alakalı kelimeleri de etrafına yazın. onları da yuvarlak içine alın ve o kelimelerle de alakalı kelimeleri onların etraflarına yazın.. Bunu istediğiniz kadar devam ettirin.. En sonunda bir örümcek ağına benzer bir şemanız olacak. İçinde de istemediğiniz kadar fikir sizi bekliyor olacak. Onlardan sevdiklerinizi seçerek hikayenizi yönlendirebilirsiniz!!

Başka fikir mi istersiniz?

“Ya!” taktiğini öneririm.. “Ya yarın sabah kalktığımda kör olsaydım? Ve 8 tane kolum olduğunu fark etseydim.. Ve dünyanın son günü olsaydı!” yani uydurun. güzel ya da çirkin olmasına aldırmadan bunları arka arkaya yazın.. Beklenmedik kritik noktalar yaratmak için çok iyi bir taktik.

Ya da son olarak gidin kopya çekin… önceden izlediğiniz bir filmin konusunu işleyin ama bunu çok bariz yapmayın

YAZDIĞIN SENARYOYU TEST ET.

Artık hikaye çıkarmak size kalmış.. Yaratıcılığınızı istediğiniz kadar zorlayın ve insanların izlemekten keyif alacağı hikayeler geliştirin.. Sınırsız olun!

Ama şimdi oluşturduğunuz hikayeleri filtre etme zamanı…öyle ya.. Bir uzay istasyonunda geçen bir hikaye oluşturduysanız bunu inandırıcı bir şekilde çekme sansınız çok kısıtlı olabilir..

Yardımcı olması için size birkaç başlık altında yazayım filtre tekniklerini..

Hikayenize sorular sorun ve ondan sorduğunuz her soruya bir cevap isteyin?

Bu hikaye kim ile ilgili? Ne zaman? Nerde? Niye Neden??? nasıl?

Hikayenizin dalları budakları var mı? Hikaye bir yere gidiyor mu? Ekranda anlatılabilir mi? Yani bu hikayeyi sahnelere bölerek, mekanlara koyarak ve diyaloglarla birleştirerek en kolay ve kısa şekilde izleyenlere anlatmak mümkün mü?

Hikayede beklenmedik şeyler var mı? Süprizler? Yani izleyiciye “anaa.. bunu harbi beklemiyodum.. Şimdi ne olacak?” dedirtebilen bir hikaye mi? Ve bu süprizlerden çok var mı? (varsa harika!)

Hikayeniz çok mu kişisel? Yani o kadar kişisel ki aslında sizden başkasının anlaması zor.. ya da sizin hissedeceklerinizi hissetmemesi gibi bir durum söz konusu mu? Kimi toplumlara yada gruplara dokunan elementler var mı? Tabulara çok mu yüklenmiş bir hikaye? Aslında benim için sorun yok! Kafanıza göre takılın ama unutmayın Türkiye’de yaşıyoruz.. Filminizi izletmek istiyorsanız izleyecek insanların akıllarından geçenleri biraz tahmin edebilmelisiniz!!

Ve en önemli kısım…

Kendi kendinizi eleştirin.. nasıl mı? Hikayenizde zayıf noktalar bulun.. Hani omzunuzdaki kötü melek olun.. Hikaye’nin neden işe yaramayacağını, neden kimsenin hoşuna gitmeyeceğini açıklamaya çalışın kendinize.. (bunu yapması biliyorum çok zordur. Ama bunu kendiniz yapın.. Sakın bir arkadaşınızdan istemeyin. Çünkü arkadasınız ya bunu yapmayacaktır ya da yapınca size dokunacak ve arkadaşınızla aranız açılacaktır..  eğer bütün bu eleştirilere karşı gelebiliyorsanız bravo. Hikayeniz filtre işlemini geçmiştir. Bu hikayeden iyi film olur!!

Çok komplike gitmiyorum değil mi? Film çekme konusunda henüz zorlu terimler ve sıkıcıi kurallar vermış değilim umarım..

Yukarıdaki hikaye bulma ile ilgili fikirleri okuduğum bir çok yabancı senaryo yazımı ile ilgili kitaptan ve kendi deneyimlerimden derleyerek çıkardım. Bu iyiliğimi de unutmayın  tamam kitapları çok sevmem ve size de tavsiye etmedim ama bu kısımı kullanmam gerektiğini düşündüm..

ÇEKEBİLECEĞİN SENARYOYU YAZ!!


Uçulmaması gereken Noktalar!!

Hikaye kısmını bitirirken artık son noktaya da değinmek istiyorum.. Belki arkadaş çevreniz çok geniş olabilir, belki maddi olarak çok varlıklı olabilirsiniz ama yazacağınız senaryoda bir takım noktaları atlarsanız o hikayeyi filme almak imkansız olabilir.. Hikayede çok karakter kullanmayın.. çok demekle ne kastediyorum? 4-5 kişi idealdir.. çekim yapılan mekanlarda çok uçmayın  Mesela havaalanı, TBMM, falan gibi.. özel izin almadan çekim yapamayacağınız yerlere çok yaklaşmayın.. Parklar bahçeler, sokaklar ne güne duruyor?

Zaman olarak da dikkat edin.. Akşam çekimleri çok koymamaya çalışın niye mi? Çünkü akşamları karanlıktır.. Bu da ışıksız çekim demek.. eğer ışık konusunda kendinize güveniyorsanız amenna ama ışık konusunda ürkekseniz gündüz çekimlerini tavsiye ederim.. Ama güneş altında da durmayın aman!!

Sonracıma.. çekim takviminizi çok uzun tutmayın! Madem olaya çok amatör giriyoruz. Muhtemelen çekim ekibi bütünü ile arkadaşlardan olacak demektir. yani sınıf arkadasın ışıkçı olur, komşunun oğlu sesçi olur.. bütün bu insanların senin kadar filmle ilgilenmeleri ve bundan haz almalarını bekleme.. Senden daha çabuk bıkabilirler ve eve gitmek isteyebilirler. Hele onları 20 gün boyunca bir arada tutabileceğini de düşünme.. İnan bana takvimini ne kadar kısa tutarsan o kadar iyi! Tavsiyem Max 10 gündür.. Çünkü inan bana 10 günden sonra ne kadar istekli olursan ol insanin film deyince midesi bulanmaya başlıyor

Bir de mekanlara yine.. eğer Ankara’da oturuyorsan deniz kenarı sahnesi koyma filmine.. Ya da ” çok soğuktu kar yağıyordu” falan yazarsan hikayene kar yağmayabilir.. “fırtına yağmur” gibi şeylerden de uzak dur.. Filmini hava şartlarına bağlama..

Hah!! Bir de sakın filminde öyle sayfa sayfa diyalog kullanma.. Yani arkadaşlarına o kadar ezber yapma mecburiyeti verme.. Hem uzun diyaloglar etkili olmaktan ziyade filmlerde hep bunaltıcı olmuşlardır.. Git istediğin filme bak. 10 saniyeden uzun diyalog çok ender görürsün. Bir de diyalog ne kadar uzunsa ona yüklenen oyunculuk ve duygu daha çok olur o yüzden arkadaşların mükemmel oyuncular değillerse bundan kaçınmanı şiddetle tavsiye ederim.

Hele ne bileyim “kız ağlamaya başlar kamera gözden akan damlaya yaklaşır” gibi şeylerden uzak dur.. Çünkü bunlar gerçekten iyi oyunculuk isteyen şeylerdir. Yani mükemmel yapılmadıkları sürece izleyicide istediğin etkiyi bırakmayabilirler. Zaten arkadaş arasında çekilen bir filmde nasıl ağlatacaksınız birbirinizi? O sahneyi çekmek imkansız hocam  Göze portakal kabuğu SIKIN! Bu bütün seti ağlatmaya yeter

Sonracıma.. Valla şu anda bu kadar aklıma geldi.. İlerde yazmaya devam ederim aklıma geldikçe bu konu ile ilgili..

Ama bunların hepsi zaten düz mantık. Yani dahi olmaya gerçekten gerek yok ama yine de buraya yazıyorum çünkü ben bu hataların hepsini daha önce yaptım… Siz yapmayın..

GERÇEKTEN OTURUP YAZMAYI NASIL BAŞARACAĞIZ

Bu kısım herkese göre değişir. Benim yaptığım şey kulağıma bir müzik takmak ve müzikle beraber kendimle konuşur tarzda aklıma o anda ne gelirse yazmak. Kim? Nerde? Niye? Şimdi ne olacak? Neden? Bu karakter bunu neden yapıyor? Hangi kameradan bunu en iyi gösterebilirim? Devamlı aklımda binlerce soru ile o anda parmaklarımdan ne dökülürse onları yazarım. Ve çoğu zaman o yazılara dönüp bakmam bile. Çünkü yazarken bütün o bilgiler aklıma işlenir ve ayrıca yazarken insan, düşüncelerinin hızını da kontrol altına almış olduğu için daha kontrollü bir yapı oluşturursun aklında.

Otur bilgisayarını aç ve durmadan yaz!!! Yaz!!

Ne tarz bir film yazıyorsan o tarz bir müzik tak!! Bırak o müzik seni o yönde istediği gibi yönlendirsin! Haydaa demeyin. Deneyin! Müzik eşliğinde yazdıkların çok daha anlam kazanacak herşey daha etkili olacak. Filmi izlediğinizi hissedeceksiniz. Müzikteki değişimler birden mod değiştirtecek belki de bir dönüm noktası bulacaksınız filmde. Karakterlere derinlik kazandıracaksınız. Bunu denemeden film yazma konusunda herşeyi denemiş sayılmazsınız!!!

Şimdilik bu kadar… İnanın! Kendinize güvenin. Beyninizi rahat bırakın. Bırakın o sizi istediği gibi sürüklesin. İnanın beyniniz sizden çok daha akıllı!

HANGİ PROGRAM EN İYİSİ?

Bu yazılarda film çekimi konusu bütünü ile bu işin acemilerine hatta konu ile hiçbir ilgisi olmayan kişilere yönelik yazılmıştır. O yüzden esasında çok önemli olan bir noktaya burada hiç değinilmedi. Senaryo şekli…

Senaryo yazımında standart bir format vardır. Karakterler ortaya yazılır. Diyalogları hemen altlarına yazılır ve genişlik az tutulur. Aksiyonlar ve diğer hareketler bütün satır boyunca yazılır. Tamam ne demek istediğimi anlamak zorunda değilsiniz elbette. Size eğer illa da profesyoneller gibi senaryo yazmak istiyorsanız çok büyük bir taktik vereyim. Sanırım oldukça az bilinen bir program bu “SOPHOCLES”. Bu programın trial versiyonunu www.kkymn.com’dan indirebilirsiniz. Böylece çok kısa yoldan hızlı ve kaliteli bir formatta senaryo yazmayı başaracaksınız. Örnek olarak pick-nick filminin senaryosunun sekline bakmanızı tavsiye ediyorum.

Herkese kolay gelsin. Yaratıcılığız umarım sizi yüz üstü bırakmaz

Diğer bir senaryo yazma programı celtx ücetsiz ve Türkçe dil desteğide bulunuyor link: http://celtx.com/

                                                                                                                                          Alıntıdır...