2 Kasım 2013 Cumartesi

İnanç Konukçu ile ropörtaj

‘Behzat Ç. Ankara Yanıyor’ filmi vizyona girdi. Dizinin ve filmin başkarakterlerinden ‘Hayalet’i canlandıran İnanç Konukçu ile konuştuk. Konukçu, “Dizi bitti ama izleyiciler etkisinden kurtulamadı. Hatıra fotoğrafı çektirirken ‘Hayalet olarak poz ver’ diyeni bile var” diyor…


‘Hayalet’ olarak tanındınız; gündelik hayatınızda Hayalet’ten farklı mısınız?
Hayalet gibi biri değil, biraz kendi halinde, işi ve eviyle uğraşmayı, film izlemeyi, köpeğiyle oynamayı seven, bu aralar yoğun hatta İstanbul’a yeni adapte olmaya çalışan biriyim... Bilemiyorum ki insan kendini nasıl anlatabilir?

Oyuncu olma kararını nasıl aldınız?
Daha önce hem çocuk oyunlarında oynuyor hem de animatörlük yapıyordum. Tiyatroya gelen öğrenciler konservatuvara hazırlanıyordu. Bu sayede bende de merak oluştu, zaten hevesim vardı. Ders veren hocamıza “Usta benden de oyuncu olur mu? Beni de yontabilir misin?” dedim. “Çalışırız oğlum” dedi. Çalıştık, şanslıyım ki ilk girişimde okulu kazandım.

‘Behzat Ç.’ kadrosuna nasıl dahil oldunuz?
Erdal (Beşikçioğlu) Ağabey’in mekânı Dip Sahne’de ‘Mojo’ adlı oyunu oynuyorduk. O bittikten sonra Londra’ya gitmeye karar verdim; oyunculuk eğitimi alacaktım. O sırada, Ankara’da ‘Behzat Ç.’ adlı bir iş başlayacağına dair haber geldi. Serdar Akar’la görüştüm. Tam vize başvurusu yapacakken telefon geldi ve ertesi gün kostüm provasına çağırdılar. Hayatımın kırılma noktası...

Ve ünlü oldunuz… 
Dün başıma gelen bir şeyi anlatayım: Bir ağabey geldi, “Hayalet Ağabey, sen ne arıyorsun burada? İzledim yeni işin ‘Kaçak’ı; bir fotoğraf çektirelim mi? Ama Hayalet olarak!” dedi.

Polis teşkilatının aykırı tiplerini canlandırdınız; polisler nasıl tepkiler verdi?
Bizi çok sevdiler fakat eleştirileri de ister istemez oluyordu... “Böyle polis var mı? Bu kadar küfür mü ediyor polisler?” gibi… Ama biliyorum ki bunu dedikten sonra, gün içinde muhakkak onlar da ediyor. Biz küfür eden bir milletiz.

Dizi süresinc e polisliğe dair neler öğrendiniz?
Silah kullanımı; olay yeri incelemesi; savcının görevleri gibi birçok şey…

Yeni filminizi anlatır mısınız?
Çekimler çok güzeldi. Kadroya yeni dahil olanlarla hemen kaynaştık.

Güzel bir bağınız olduğu anlaşılıyor…
Yansıyor demek ki, biz birbirimizin derdinden anlarız. Zaten mevzu o!

Filme dönersek…
İlk filme göre daha profesyonel bir ortamda çekildi, çok keyifliydi. Filmin Kıbrıs çekimlerinde çok eğlendik. O bölümlerde rolüm olmamasına rağmen Kıbrıs’taydım. “Sen ne arıyorsun burada?” dediler; “Gezmeye geldim, siz çalışın” dedim (gülüyor). Film bayağı keyifliydi, Serdar (Akar) Ağabey’le çalışmak her daim güzel.

‘Seni Kalbime Gömdüm’den sonra bu ikinci film… Devamı gelecek mi?
Her sene için bir film yapma projemiz var… İlk filmi Emrah Serbes yazmıştı, ikinci filmi Ercan Mehmet Erdem yazdı. Çok başarılı bir film oldu.

Gişe beklentiniz yüksek mi?
Çok büyük izleyici kitlemiz hiçbir zaman olmadı. Televizyonda çok büyük izleyicisi olan işlerin sinemaya aktarımında büyük kayıpları oluyor. Bunun örneklerini de gördük. Güvendiğimiz, kemik bir izleyicimiz var; güvendiğimiz, bizi tutan, üç yıl boyunca ayakta durmamızı sağlayan… Tabii ki filmi herkes izlesin diye yaptık ama öncelikli hedefimiz onlar. Bir iddiamız yok; bizim ağabeyler, ablalar gelsin yeter.

Dizi artık yayınlanmadığı için daha çok izlenebilinir mi?
Olabilir… Ankara’daki doktorlar “Salon kapattırdık, ne zaman çıkacak?” diye sordu; “Hastalar ne yapacak?” diye yanıtladım. “Nöbetçi doktor bırakacağız” dediler (gülüyor).

‘Kaçak’ı seçerken nasıl karar verdiniz?
Menajerim vasıtasıyla, yönetmenimiz Volkan Kocatürk ile tanışmaya gittik. ‘Behzat Ç.’de ‘Hayalet’ karakterini oynamış biri rahatlığıyla gittim. Çünkü oyunculukta kendini ispat durumu var. Şanslıydım; Serdar Akar ve Erdal Beşikçioğlu gibi isimlerle çalışıp ‘Hayalet’ gibi bir rolü oynama fırsatı verdiler. Volkan Ağabey, biraz da ağzımı aramak için “Hangi rolü istersin?” diye sordu “Doktor daha uygun sanki” dedim. “Ben de öyle düşünmüştüm” dedi.

 Kendinizi izlediğinizde ne hissediyorsunuz?
Nefret ederim! Bir süre sonra alışıyorsunuz ama kolay değil, insan her şeyi eleştiriyor. Tonlamasını, duruşunu, burnunun yapısını özellikle benim gibi burnunuz varsa (gülüyor), saçını... “Orada niye öyle durmuşum, niye böyle bakmışım” diyorsun. Senin izleyip geçtiğin şeyi, ben beş bin kere izliyorum. Aslında kendiyle barışık bir adamım ama ekran karşısında izlemek daha farklı.

LA, O KÜPELER NE! 
Doktor olmak nasıl bir duygu? 

Bilmiyorum ki açıkçası daha 4-5 bölüm çektik. Aksiyon durumu var. Buradaki karakterim biraz daha farklı, Hayalet gibi duygusal bir adam değil, elbette duygusal ama dertlenince türkü söyleyecek
bir adam değil.

Diziyi siz olduğunuz için izleyenler de var…
Az önce kemik kitleden bahsettim ya, onların içinde bizi de ayıranlar var… Hepimizi seviyorlar ama Fatih’i ayrı, beni ayrı sevenler gibi… Mesela beni sevenlerden biri Twitter’dan “Sen Ankaralısın la, o küpeler ne!” yazmış (gülüyor). Hayalet’i çok sahipleniyorlar. Mesela “Tamam, Doktor Nazmi de olmuş ama sen her zaman bizim için hayalet olarak kalacaksın” diyorlar. Bunu da ister istemez kıracağız. Türkiye’de diziler çok uzun, dolayısıyla kırmak daha zor; maalesef bir Johnny Depp değilim ama ufak ufak kıracağız.

AYSUN YILDIZ / aysun.yildiz@aksam.com.tr
kaynak: aksam.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın