27 Ocak 2012 Cuma

Sanat sineması’ da n’ola?


Sanat sineması yapan insanların dertlerinin ne olduğunu bilir misiniz?

Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul’un “gişe filmlerini ve aile filmlerini destekleyeceğiz” açıklaması sonrası kopan fırtınanın tam ortasında (zihnen) olan biri olarak, her kim ne yazmışsa umurumda olmayarak ve fakat genel yaklaşımlar üzerinde seyrederek meseleye açıklık getirme gereği hissettim.

Öncelikle, sinemanın devletten bağımsız olarak ayakta kalması neredeyse imkansız bir şey. Hollywood’u bir tarafa koyarsak (ki ABD’de de devlet desteği azımsanmayacak kadardır ve zaten yapımcıların birçoğunun devletle kol kola olduğu bilinir), dünyanın her yerinde sinema devlet desteğiyle ayakta duruyor. Bugünlerde Oscar adaylığı ile yeniden gündemde olan İran sineması (Bir Ayrılık – Asghar Farhadi), bugüne devlet desteği ile gelmiştir. Sadece filmlere destek manasında değil. İran’da sinema bir devlet politikası. Genç Sinemacılar Derneği diye bir kurum var ki Yeni İran Sineması‘nın hemen bütün önemli isimleri buradan çıkmış. Yılda bin 500′ün üzerinde kısa film yapılıyor ve bunların neredeyse tamamı kurumun desteği ile hayata geçiyor. Ve sonrasında da elbet bugün dünyada İran denilince akla gelen üçüncü şey sinemasıdır (İslam Devrimi ve nükleer çalışmalardan sonra).

Ülkemde bugüne değin bir sinemanın var olmamasının sebebi de öncelikle ve doğrudan devlettir. Hem destek noktasında bir yok sayma halinden ötürü hem de genel olarak sinemaya önem vermeme ve politika üretmeme ‘tercihi’ sebebiyle.

Ve evet… ‘Sanat sineması’ dediğiniz alan son döneme kadar birkaç kişinin kendi arasında top koşturduğu sahaydı. Hep aynı ‘kentli buhran aktörleri’nin hikayeleri anlatılırdı. Cinsellik,‘çağdaşlık’ ve daha da kötüsü ‘sanat’ göstergesi sayılırdı. Fakat artık çok şey değişti. Son 10 yılda sinemamızı takip ettiyseniz -ki etmediğiniz ortada- değişimi/gelişimi gözlersiniz. Artık bu toprakların kodlarında kendini arayan, geçmişiyle barışık, ‘inkar’ değil ‘izan’ peşinde koşan insanların eser ortaya koyduğu bir ‘sanat alanı’ var.
Tamam, özellikle ‘aile sineması’ alanına girecek filmlerin desteklenmesini sonuna kadar onaylıyorum. Çok yerinde bir adım, kutluyorum. Ancak ‘gişe sineması’ dediğimiz alana girecek filmler konusunda seçici olunmazsa ‘yazık olur’.

Ve asıl sıkıntı, ‘sanat sineması’nı küçümseyen bakış. Yahu bu ‘adamlar’, devletten destek almadan ‘iş’ yapamazlar (birçoğu diyelim). Perdeye çıkardıkları eserler izlenmiyor. Sebebi kötü olması mı? ‘Milletin istediği gibi iş’ yapamadıklarından mı?

El insaf be arkadaş. Hangi sanat dalında ‘birilerinin beğenisi’ düşünülür. Bir şair, kime göre yazar. Ressam, kimi memnun etmek için çizer. Edebiyatçı, çok satmanın peşindeyse zaten eseri‘kıymet’ arz etmez. Müzik, en bağımsız sanat alanı olduğu için evrensel değil mi? Heykel deseniz, meydanlara koyduklarınızı mı sanat eserinden sayıyorsunuz?

Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; bir sanatkar, eserini ortaya koyarken ‘memnun etme’ dürtüsü ile hareket eder mi?


Ağabeyler/Ablalar…
Siz belki sanatı şiir-edebiyat-resim-heykel-tiyatro-müzikten ibaret sayıyorsunuz ama o tartışma biteli çok oldu. Belki sizinle yaşıt bi’ nihayetle malum ki sinema sanattır. Kaldı ki bugüne değin kimse tartışmamış olsa dahi, başlatıp tartışmayı, sinemanın sanat olduğu sonucuna varmak hiç de zor değil. Sorsak şimdi edebiyat namına Ruslardan, şiir namına Farisilerden, müzik desek çok yerden, heykel namına İspanyollardan, resim için Kuzey Avrupa’dan veya İtalyanlardan sayar da sayarsınız. Peki beğenmediğiniz sanat sinemasının tam da bunlardan beslendiğini ve hatta tüm bu alanların başat aktörlerinin sinema ile hemhal olduğunu bilir misiniz?
Misal, bütün ‘author’ (kendi yazıp çeken, kendi sanat alanına sahip, öncü) yönetmenlerin tamamının şiirsiz yapamadığını; birçoğunun edebiyattan beslendiğini ya da edebiyatçı olduğunu söylesek ne dersiniz acaba…
Sanat sineması yapan insanların dertlerinin ne olduğunu bilir misiniz? Toplumu ‘geliştirme’ noktasında sanatçının ‘misyonu’nun ne olduğunu bir düşünedurun ve ‘en genç’ olmasına rağmen‘en dinamik’ ve ‘etkili’ sanat olan sinemanın modern zamanda nasıl bir öneme haiz bulunduğunu da zihninizdeki soru işaretlerinin yanına koyun.

Zihniniz kalbinize, hissiniz sezginize, fikriniz arzunuza yoldaş ise derin bir nefes alın ve ‘uzun planları’ bulunun ‘sıkıcı’ filmleri izlemeye koyulun. Hepsini sevemeyeceğinize garanti veriyorum (bknz: ben). Lakin size hayatınızın gayesini ‘hissettirecek’ olan eserlerle karşılaşacağınıza da adım kadar eminim.

Tam bu noktada Theo Angelopoulos’u anmamak olmaz. Ne güzel bi adamdı. Ağlayan Çayır‘ı meşhurdur. Ama ben sanatına Ulysses’in Bakışı (Ulysses’ Gaze) filmiyle vuruldum. O çok sevilen gişe işlerinin en iyi oyuncularından olan Harvey Keitel’ın başrolünde oynadığı filmin müziklerini de Eleni Karaindrou yapmıştı. O müziklerle o oyunculuk ve elbette o sinema dilinin insana ne hissettireceğini anlatabilmek hiç kolay değil. Angelopoulos’un artık olmayacağına yönelik derin hüznüm, şaheser kıvamında eserlerinin miras kaldığını düşündükçe hafifleyecek.

Bir de “Türk-İslam Sinema Müdürlüğü” meselesi var. Malum mesele üzerine birileri ‘endişeye’ gark olmuş. Neymiş, “Türk-İslam Sinema Müdürlüğü” diye bir birim kurulacakmış. Eee… Yani… Nedir sorun? Zararı ne bunun? ‘Türk-İslam’ ifadesine ifrit olan biri olarak ben meselede bir beis görmüyorum. Ama doğru ya, unutmuşum; sizin eskiden kalma alışkanlıklarınız var. Çoook eskiden kalan ama ‘eskitemediğiniz’ saçmalıklarınız var. İrtica gelir değil mi? Hatta İran oluruz. Ama ne iyi olurdu İran olsak, bilemezsiniz (yazın baş kısmına yeniden göz atın, kör göre parmak işaret etmeyince görmekte sorun yaşıyorsunuz ya).
Peki ben bir şeyi merak ediyorum. İran olamadık ya biz bir türlü. Ne olduk? Kendimiz de olamadık, başkası da; peki ne olduk, neresi olduk? Siz memleketimizi bir yere koyabildiniz mi? Koyamadınız, öyle bir derdiniz de yok sizin. Sözüm ona sanatkarsınız ama propagandist siyasetten beri duramıyorsunuz. Çekemiyorsunuz, ‘az hissediyorsunuz’.

Kültür ve Turizm Bakanı yalandı ama “Türk-İslam Sinema Müdürlüğü” diye bir birim açılacaksa arkasında dururuz (adını beğenmesem de mühim olan maksadı). Bize ait bir sinemanın ve sanat alanının var olmasını sağlayacak her adıma peşinen desteğimizi ifade ederiz.

Abdulhamit Güler – Haber7
abdulhamitguler@gmail.com
http://twitter.com/_hayirlisi_
bulancakhaber.com
                                                                                                                                               Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın