24 Ocak 2012 Salı

Film Nedir?


I- Bu yılın başlarından itibaren bazı sinema hareketleri, bu hareketlerin ürettiği filmler ve günümüz sinemasında insanın niteliklerine ilişkin birtakım noktaları açık eden birkaç film hakkında düşüncelerimi ifade etmiş bulundum. Bu süreç aynı zamanda, “hakkında düşünmeye değer” diyerek işaretlediğim filmlerin ve sinema hareketlerinin açığa çıkma süreciydi. Sinema yazıları yazmanın, “hakkında düşünmeye değer” filmleri açığa çıkarmak denen şey olduğunun anlaşılabilmesi için, “film” sözcüğünün hayatımızda göstergesi olduğu olgunun izah edilmesi oldukça faydalı olacaktır.

Perdeye yansıtılan görüntülerin oluşturulmasında ve insanlara sunulmasında farklı ilkeler belirleyici olabilmektedir. Ancak bu ilkeler arasından yalnızca bir tanesi çağımızdaki hâkim/anaakım ilke halini alabilmiştir. Bu hâkim ilke, “film” sözcüğü ve bu sözcüğün hayatımızda pratikleşen hali hakkındaki algılamalarımızın belirleyicisi olmaktadır. Yani biz insanların, “film”in ne olduğu hakkındaki fikirlerimiz, film üretimine dünya çapında seyrini veren “hâkim ilke”den bağımsız bir şekilde oluşamamaktadır. Bu anaakım ilkenin ve bir filmin yapılmasında belirleyici olabilen diğer ilkelerin izahı için öncelikle yazının başlığındaki soru’yu bir miktar genişletebiliriz: Film Nedir? Düşünmek mi, tatmin olmak mı?

II- Sanatı bir düşünme ve ifade etme biçimi olarak kabul etmek önemlidir. İnsan, varlığına birtakım anlamlar verir, ardından bu anlamlardan hareketle kendini gerçekleştirme çabasında bulunur. En sonunda ise gerçekleştirdiği hayatı tasvir etme eylemine girişir. İşte bu en sonuncusu sanat olabilir. Yani insanın, hayatı düşünme ve tasvir etme eylemi. Film’in bir sanat olduğunu kabul etmemiz doğal olarak film’in bir düşünce biçimi olduğunu fark etmemizi sağlayacaktır. Kaldı ki, film, kendi dışındaki diğer sanat türlerinin de çoğunu içinde barındırabilecek, içinde hayat verebilecek bir sanattır. Ancak ne Türkiye’de, ne dünyanın diğer coğrafyalarında, filmin bir düşünce eylemi olabileceği yönündeki kanı film yapımında hâkim ilke haline gelememiştir. Filmin bir düşünce eylemi olduğu yönündeki ilkeden hareketle kamerasına yön veren sanatçı; insan, insanın yaratıcısı ve yaratıcının insanın dışında var ettiği diğer mahlûkat arasındaki ilişkileri en doğal haliyle keşfe çıkabilir ve gerçekleştirdiği hayatı en doğal haliyle tasvir edebilir. Böyle bir sanatçı hiçbir varlığa üstünlük kurmayı arzulamayıp, hiçbir varlıkla mücadele içine girmeyeceğinden, hiçbir varlık hakkında kendisine çıkar sağlayacak yönde araçsal tanımlamalar da geliştirmez.

III- Film üretimindeki hâkim ilke hakkında konuşmaya, Amerikalıların filmin oluşum sürecini ve ortaya çıkarılmasını “The Film Industry” olarak tanımladıklarını zikrederek başlayabiliriz. Sanat, kültürün açığa çıktığı hallerden biri olarak düşünülebilir. Sanatın ve bir sanat türü olarak film’in; toplumun, aydınların ve sanatçıların icra edici ve belirleyici olduğu bir alan olmaktan çıktığı bir çağı yaşıyor oluşumuz, film sanatının “The Film Industry” olarak ifade edilmesini beraberinde getirmektedir. Yani, merkezini sermayenin ve tahakküm arzularının oluşturduğu “endüstri” kavramı, çağımızda sanatın ve kültürün merkezi haline gelmiştir. Böyle olunca film dediğimiz hadise üretim ve tüketim süreçlerine tabi olan diğer bütün materyaller gibi temelini ekonomik işlevlerin oluşturduğu bir ürüne dönüşmüştür. Hayatın, kültürün ve bunların bir ifadesi olan sanatın, toplumun ve sanatçının düşünce ve tasvir etme eylemi olmaktan uzaklaşıp, dünya çapında hâkim/resmi ideolojilerin bir ürünü haline dönüşmesi, aynı zamanda insanın ve toplumun da hâkim/resmi ideolojilerin bir ürünü haline gelmesini sağlamaktadır.

IV- Üretim ve tüketim süreçlerinin olabilecek en yüksek performansı göstermeleri, bu sistemin sorunsuz bir şekilde işleyebilmesini sağlayan birincil faktör olabilir. Bu durum hem Türkiye’de, hem de film’in endüstrinin ürettiği bir materyal haline geldiği bütün ülkelerde piyasaya sürülen filmlerin niceliğinin her geçen gün daha da artıyor olmasını da açıklayabilir. Bu üretimin tüketime dönüşebilmesi ise tatmin oranının hep daha yükseğe çekilmesine bağlıdır. İnsanların aldığı keyif ve tatmin oranının yükselmesi, film hakkında düşünme ve filmi müzakere edebilme yeteneğinin sürekli olarak azalmasını beraberinde getirir. Bu durumda, bir film hakkında konuşmak veya bir filmi önermek; “başarılı bir film”, “sürükleyici hikâye”, “gişe rekorları kırmak”, “etkileyici oyunculuk”, “satılan bilet sayısı” vb. gibi kavramların yaratıcılığına bırakılmaktadır.

V- Film nedir? sorusunun olası cevapları arasında “düşünmek” ve “tatmin olmak” kavramlarını zikretmiş oluşum, “bir filmi izledikten sonra ya oturup düşüneceğiz ya da tatmin olacağız” gibi bir sonuca varmak istediğimi göstermiyor elbet. Buradan ancak şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Sadece insana yeni hazlar yaşatmak için kurulmuş endüstriyel bir filmin izleyicisini düşünme eylemine sevk etmesi oldukça zor olmasına rağmen; kuvvetli bir düşünce üretiminin sonucu olarak açığa çıkan bir film metni, barındırdığı estetik algı vasıtasıyla yaptığı betimlemelerle izleyicisine coşkunluk katabilir ve insanı vecd haline ulaştırabilir.

Hasan Ramazan Yılmaz
on5yirmi5.com
                                                                                                                                           Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın