Siyaset, Türkiye’de en önemli zannedilen işlerin başında gelir.
“Siyaset dışı” bir gündem yaratılması neredeyse imkansızdır bizim ülkemizde.
Son yıllarda magazin bile heyecanı yitirilmiş bir alan.
Ünlülerin dedikodularıyla o kadar ilgilenmiyoruz sanki artık...
Hatta ‘büyük’ paşaların bile davaları, ifadeleri, hatta mahkemeleri sönük bir ilgiyle takip ediliyor.
Nedir siyasette aklımızı bu kadar taktırdığımız, bilemiyorum.
***
George Clooney’in hem yönetmenliğini yaptığı, hem yapımcısı olduğu, hem senaryosunu yazdığı ve hem de başrollerinden birinde oynadığı “Zirveye Giden Yol”u seyrettim geçen gün...
Amerika’daki başkanlık seçimi öncesi aday kampanyalarını anlatıyor.
Siyasete çok meraklı bir toplum olsak da bizim bilmediğimiz bir yarış türü Amerika’daki başkanlık seçimleri.
O yüzden her zaman severim başkanlı filmleri...
Siyaseti, hayatın kalbine yerleştirmiş bir ülke olarak Amerikan seçim dönemi filmleri mutlaka seyredilmeli bence...
Elimde olsa haftada bir böyle bir film mutlaka seyrettirirdim milletvekillerine...
***
Filmden çıkar çıkmaz George Clooney’in film macerasını merak ettim.
İnternette filmle ilgili çıkan yazıları okudum.
Venedik ve Toronto film festivallerinde filmin çok beğenildiğini okumuştum daha önce zaten.
Aklımda iyi bir George Clooney röportajı okumak vardı, onu da buldum sonunda...
Çok sevdiğim cümlelere rastladım anlattıklarında:
“Politikacı rolü oynamak hiç de kolay değildi. Dürüst olmak gerekirse filmde gördüğünüz poster çekimlerini bile yapmak zordu. Çeneni havaya kaldıracaksın, dik duracaksın, uzakta bir yere bakacaksın. Düşündüğümden çok daha fazla bir egoya sahip olmak lazımmış.”
Bunu söyleyen çok başarılı, çok zengin, çok yakışıklı, çok ünlü bir adam...
Yani egosu hakkında bir fikrimiz kolayca olabilir, değil mi?
Ama film icabı oynadığı siyasetçi karakteri için “Düşündüğümden bile daha fazla bir egoya sahip olmak lazımmış” diyor.
Biz Türklerin siyaseti niye bu kadar kolayından sevdiğimizin ve hayatın özü zannettiğimizin cevabı gibi...
Çünkü bir Türk’ün egosu dünyaya bedeldir.
***
Filmi 5 yılda tamamlamış Clooney.
Obama seçimi kazandığı dönemde aslında film hazırmış ama “Eleştirisel ve alaycı olmanın zamanı değil” diye filmi bekletmişler.
“Herkes o kadar umut doluydu ki... Sonra baktık, artık alaycı olabiliriz dedik” demiş.
Film bittikten sonra ilk kopyayı Steven Soderberg’e göstermiş George Clooney.
“Etrafımda bana fikir verecek zeki insanlar olması güzel” diye anlatmış.
Ve şöyle söylemiş:
“Harika bir şarkıcı olan halam Rosemary’ye kariyerinin sonunda ‘Şimdi notalara bakmıyorsun ama çok daha iyi söylüyorsun, nasıl yapıyorsun’ dediğimde, ‘Çünkü artık şarkı söyleyebildiğimi kanıtlamak zorunda değilim, malzeme iyiyse sadece onu servis et’ dedi... Ben de bu filmde onu yaptım işte, malzemem çok iyiydi. Çok iyi oyuncular ve sinemacılarla çalıştım, harika dostlardan tavsiyeler aldım.”
***
Clooney’in filmini seyredince, neden Amerikan başkanlık seçimleriyle ilgili filmleri sevdiğimi, neden Türkiye’deki siyasetten sıkıldığımı daha iyi anladım.
Galiba aradaki temel “fark” sinemacılar ve seyirciler.
Amerikan siyasetçileri de bizimkiler kadar ilkesiz, çıkarcı, kulisçi, entrikacı, numaracı ama onların bütün bu olumsuzluklarını alaycı ve eleştirel bir dille anlatan sinemacıları ve bundan hoşlanan seyircileri var.
Bu filmler siyasete de bir neşe ve espri katıyor.
Bizim siyaset dünyamızın ne kendisinde, ne eleştirisinde bulunmayan özellikler bunlar.
Neşe ve espri yok.
Sadece ego ve kavga var.
Bence, siyaseti düzeltmek için siyasetçilerden çok, siyasetçilerle dalga geçecek, siyasete zeka katacak sinemacılara ve sanatçılara ihtiyacımız var.
Clooney’in filmini seyredince buna daha çok inandım.
Sanem Altan - saltan@gazetevatan.com
Vatan.com.tr
Alıntıdır....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın