9 Aralık 2011 Cuma

'Milli Sinema'mız hala var mı?


Mesut Uçakan bundan 33 yıl önce bir kitap yazarak Türk Sinemasının ideolojik fotoğrafını çekmişti..

Yeşilçam filmlerinde söylenen gurbet türkülerinin öyküleriyle dile getirilebilecek türdendir belki de onun İstanbul’da ilk yılları. Başarılı bir talebe, geleceğini garanti altına alabileceği meslekleri elinin tersiyle itmiş bir genç, ideallere adanmış bir ömrün kahramanı... Mesut Uçakan’dan bahsediyoruz. 19 yaşında bir başına İstanbul’a gelmiş Uçakan. Bir taraftan üniversite okumanın diğer taraftan da büyük bir şair veya yazar olabilmenin hesaplarını yapan bu genç adam, bugün Türk Sinema tarihine ‘cesur duruşu’ ile damgasını vurmuş usta bir yönetmen olarak karşımızda…

Henüz 24 yaşında genç bir sinemacının kapsamlı çalışması : "Türk Sinemasında İdeoloji"

Mesut Uçakan’ın henüz 24 yaşında genç bir delikanlı iken kaleme aldığı ve Türk Sinema tarihinde gerçekleşen siyasi ve ideolojik hareketleri geniş bir perspektifle ele alan eseri ‘Türk Sinemasında İdeoloji’, 33 yıllık bir sürenin ardından Sepya Yayıncılık tarafından ikinci kez basıldı. Uçakan’ın ilk baskısını 1977 yılında yaptırdığı, Türk Sinema tarihine güçlü bir ışık tutan ve döneminin sinema üzerine yazılmış en kapsamlı eseri ‘Türk Sinemasında İdeoloji’ şimdi ikinci kez sinemaseverlerin ilgisini bekliyor.

Milli Türk Talebe Birliği Sinema Kulübü’nde sinema serüvenine başlayan Mesut Uçakan’ın henüz genç bir sinemacıyken usta bir yönetmen olabilme yolunda idealist duygularla hayata geçirdiği bu eser, dönemin sinema ve sanat çevrelerinde ciddi bir yankı uyandırmıştı. Uçakan’ın birçok dergi, gazete yazısı ve kitapları kaynak alarak hazırladığı eseri 1977 yılından sonra ne yazık ki tekrar basılma şansını yakalayamamıştı.
80 öncesi hareketli yıllar

Mesut Uçakan’ın sinemaya adım attığı yıllarda ülke de ideolojik çalkantılarını yaşıyordu. Bu ideolojik bunalımların gölgesinde vücut bulan çoğu sinema projesi, beklenilen ilgiyi göremiyor; daha çok bu ilgi, sinemaların sert bir şekilde eleştirilmesi olarak geri yansıyordu. O günlerde Türk Sineması bir de ağır taklitçilikle halkı ‘Batı’ya hayran etmek isteyen sinemacıların ve sulu komedyası, ağdalı melodramı ile Yeşilçam sinemacılarının elinde sanat kaygısından uzak bir görüntü çizen dönemini yaşıyordu.
Mesut Uçakan, dönemin sinema anlayışının, siyasi ve sosyal yaşamının pek bulanık olduğu bu yıllarda kaleme aldığı eserinin ilk sayfalarında yaşadığı dönemin siyasi karikatürünü okuyuculara sunuyor. Türkiye’de o günlerde var olan belli başlı siyasal çevreleri salt isimleriyle tanıtıyor. Ama bunlara rağmen halkın büyük çoğunluğunun belli bir ideolojiden uzak olduğunu da eklemeden geçemiyor Uçakan. Bugünün usta yönetmeninin o günkü gözüyle aktardığına göre; bir tarafta Kapitalistler ve onun tam zıttında duran Marksistler var. Ayrıca sosyalizmi ihtilalle yürürlüğe koymak isteyen Maocular, Leninciler ve bir de sosyalizmi demokratik yollarla yürürlüğe koyacağına inanan ılımlı solcular. Diğer bir tarafta ise milliyetçi-mukaddesatçı kesimi görüyoruz. Bunlar; Ülkücüler, Nurcular, Mücadeleciler, Süleymancılar... gibi devam ediyor.

Sol edebiyat – sol sinema: Toplumsal Gerçekçilik

Uçakan’ın siyasi portresini böyle çizdiği ülkemizde beyaz perdeye yansıyan ilk ideolojik akım olan ‘Toplumsal Gerçekçilik’ 27 Mayıs İhtilali’nin sol zihniyette uyandırdığı ‘özgürlük’ düşüncesi içerisinden hayat buluyor. Fakat gelecek yıllarda Toplumsal Gerçekçilik akımına bağlı sinemacılardan bir kısmının milli bir anlayışa yönelmesi bu zihniyeti iki bölüyor. Toplumsal Gerçekçilik’ten doğan bu iki yeni sinema akımı: ‘Devrimci Sinema’ ve Türk Halkı’nın değerlerine, geleneklerine ve kültürel birikimlerine sahip çıkan ‘Ulusal Sinema’. Türkiye’de 1968-70 dönemindeki siyasal bunalım döneminin ardından ise yeni ve özgün bir fikir ve sinema akımı ortaya çıkar ki Mesut Uçakan’da bu akımın en önemli temsilcilerinden biri olmayı başarmıştır. O akım ‘Milli Sinema’ ismiyle Türk Sinema tarihine giriş yapıyor. ‘Milli Sinema’ kaynağını milli kültür ve onun temeli olan İslam düşüncesinden almaktadır.

Ünlü yönetmen Mesut Uçakan’ın kaleminden çıkan ‘Türk Sinemasında İdeoloji’ ismini verdiği bu eser, Türk Sineması’ndaki ideolojik farklılıklardan doğan akımları detaylı bir biçimde okuyucuya tanıtmakla birlikte, bu akımlara ait en önemli sinema filmlerini de derinlemesine inceleyerek okuyucuya sunuyor.

Orhan Kemallerin, Yaşar Kemallerin, Fakir Baykurtların köy edebiyatını, şehir edebiyatını, basit hayatları ve daha sonraları da işçileri, emekçileri yazılarına konu edinmeye başladıktan sonra bu akımın kendisini sinemada nasıl ve ne ölçülerde gösterdiğini anlatıyor Uçakan. Henüz 24’ünde bu genç sinemacı, Toplumsal Gerçekçilik’in insanların sosyal meselelerinden koptuğu, batılılaşma tuzağına düştüğü bir döneme tepki niteliğinde doğduğu halde ilerleyen zamanlarda hangi yanlışlara düşerek başarısız olduğunu en ince tespitler ve kaynak araştırmaları ile kaleme almış eserde.

Ulusalcılar o zaman bugünkülerden farklıydı

Türk Sinema tarihine kaynak teşkil edebilecek mahiyette titiz bir çalışmayla hazırlanmış eserin daha sonraki bölümünde ise ‘Ulusal Sinema’nın incelemesini yapmış yazar. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz Batıbeki gibi yönetmenlerin içinde bulunduğu bu akım, batılılaşmanın kültürel parçalanmayı hızlandırıcı bir etkisi olduğunu görüp buna karşı tepkilerini göstermek için doğmuştur. Mesut Uçakan eserde ‘Ulusal Sinema’ akımına mensup sinemacıların dönemlerinde kamuya sundukları bildirilere de yer veriyor. Ulusalcılar, dönemlerinde sadece ekonomik alanda bir emperyalizmin değil büyük bir kültür emperyalizminin de var olduğunu, yabancı sinemanın baskısı altında Türk sinemasının ezildiğini söylüyorlardı.

Bunun engellenmesi ve kültürün muhafaza edilebilmesi için kendi kaynaklarından ve kendi kültüründen beslenen bir sinema akımının gerekliliğine inanıyorlardı. Fakat bu sinema anlayışı da pratikte geçerliliğini bulamamış, amaçlarına bağlı kalamamıştır. Kültürün temelini oluşturan dine, materyal açıdan yaklaşan Ulusal Sinema, batılılaşmaya karşı görüşünü, ahlakını ve kurallarını koyamamış olduğundan yeterli ilgiyi bulamamış ve kalıcı olamamıştır. Mesut Uçakan’ın epey ayrıntılı bir biçimde anlattıklarından bir konu başlığı içerebilecek bu hususlar aslında eserde Ulusal Sinema’nın pratikteki durumu, bu sinema akımına dair filmlerden örneklerin geniş bir bakış açısıyla incelemeleri ve Ulusal Sinema’nın tenkidi biçiminde okuyuculara sunulmuştur.

Sol eli havada sinemacılar

 Eserin bir diğer bölümüne konu olan sinema akımı ise ‘Devrimci Sinema’dır. Lenin’in “Bütün sanat dalları arasında bizim için önemli olan sinemadır” sözünden hareketle ‘Toplumsal Gerçekçilik’ten ayrılan bu sinema anlayışı Uçakan’a göre Marksist Sinema’nın tatbik şekli olarak görülmüştür. Marksist düzeni getirebilmek için Türk Sinema piyasasında etkin olma yolunu seçen bu anlayışın temsilcilerine; Yılmaz Güney, Şerif Gören, Süreyya Duru, Ertem Eğilmez, Lütfü Akad gibi yönetmenler örnek verilebilir.

Eserde Mesut Uçakan’ın yer verdiği bilgilerden hareketle; Devrimci Sinema’nın, din ve ırk faktörlerini konu almak gibi bir sınırı yoktur. Bu anlayışın yararlanacağı kaynaklar evrensel kültüre ait konular olabilecektir. Bütün bir insanlık kültüründen özgün bir biçimde yararlanmak amaçlanmıştır. Ayrıca bu sinema akımının amacı, kitlelere Marksist fikirleri dolaylı yoldan iletmeye çalışmak yani halkın gözünde Marksizme sempati uyandırmaktır. Bu sebepledir ki bu sinema akımı; burjuvazi ile köylü, işçiyle işveren arasındaki kavgalar ve haksızlıklar, üzerinde yazılan bir konu halkasını kendisine kaynak seçmiştir.  Mesut Uçakan’ın eserinde bu akımın en güçlü çıkışı olarak değerlendirdiği Yılmaz Güney’in demeçleri, sinema hakkındaki görüşleri, Devrimci Sinema akımına ait çok sayıda filmin incelemeleri ve bu akımın tenkidi yer almıştır.

İslami hareket beyaz perdede: Milli Sinema

Mesut Uçakan eserin son bölümde kendisinin de ait olduğu sinema anlayışı olan ‘Milli Sinema’ akımının kimler tarafından kurulduğu, hangi amacı taşıdığı, pratikte neler yapıldığı ve hangi yönlerden başarısızlığa uğradığı sorularına cevap bulmak adına ciddi araştırmalar yapmış, incelemelerde bulunmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir!” Milli Sinema’nın evvelinin ve ahirinin anlatımından önce Mesut Uçakan’ın Allah inancı üzerine kaleme aldığı çok etkileyici bir metinle karşılaşıyoruz eserin bu bölümünde. Milli Sinema akımı, kaynağını İslam’ın özünden Allah inancından almaktadır.  Mesut Uçakan ‘Türk Sinemasında İdeoloji’ isimli eserinin bu bölümünde İslam’ın iktisadi yönü, sosyal adalet ve sınıflaşma, İslam’ın hukuki ve siyasi yönü, İslam’ın ahlâki yönü ve İslam’ın terakki yönü adı altında başlıklara ayrılmıştır. Böylece,  Milli Sinema anlayışının temelini oluşturan İslam dinini Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teala’nın emir ve yasaklarına ve bununla beraber İslam alimlerinin yorumlarına da değinerek çok kapsamlı bir şekilde ifade etmiş ve açıklamıştır.

Sinema, insanı Yaratan’ın güzelliğine yöneltir

Mesut Uçakan Milli Sinema anlayışının pratikte alacağı durumu dile getirdiği sözlerinde İslamiyet’in sanata bakış açısına da şöyle değinmiştir: “İslamiyet, sanata ne gerillaların molotof kokteyli, ne sermayenin reklam unsuru ve ne de cebi şişkinlerin kendi saçmalamalarıyla oyalanmasını sağlayan bir motif olarak bakar. İslamiyet’e göre sanat; tabiat ve insanın yaratılış gayesini araştıran yaratılmışların büyüleyici güzelliklerinden Yaratan’ın ezeli ve ebedi güzelliğine yönelen, insan duygu ve düşüncesinin derinliklerindeki sonsuz yaşantıya yönelik arzu ve istekleri, giderek yaratılış gerçeklerini ortaya çıkarma endişesini taşıyan yüce bir ‘uğraş’tır.”
İşte bu anlayış Milli Sinema akımıyla sanatımıza aktarılmaya başlanmış ve pratikte ilk örneklerini de Yücel Çakmaklı’nın yönettiği ‘Birleşen Yollar’ isimli sinema ile ortaya koymuştur. İlerleyen dönemde 9 üniversiteli gencin İslam düşünce ve yaşayış biçimini sinemada yansıtmak muradıyla kurduğu topluluk olan ‘Akın Grup’, bu sinema akımının en güçlü çıkışı olmuştur. Akın Grup’un kurucusu sayılan yönetmen Salih Diriklik’in eseri olan ‘Gençlik Köprüsü’ isimli sinema, Mesut Uçakan’ın tabiriyle o güne kadar Türk Sineması’nda siyasi öğrenci çatışmalarını ilk kez beyaz perdeye taşımış olması hasebiyle son derece önemli bir çalışmadır.
Dönemlerinde film çekimlerinin olağanüstü yokluklar içerisinde gerçekleştirildiğini de eserinde ifade eden Mesut Uçakan, borç sermayelerle giriştikleri projelerden, sinemalarını yayınlatabilmek için kapı kapı dolaştıkları sinema salonu sahiplerinden ve bunların hepsinin özeti olan davalarını yaşatmak adına çoğu şeyden fedakârlık yaptıklarından bahseden sözlerle anlatıyor Milli Sinema’nın gelişimini.

Bu filmler izlenmeli

Daha sonraları Mesut Uçakan’ın yönetmenliğini yaptığı eserlerden bazıları olan; ‘Rahmet ve Gazap’, ‘Sessiz Ölüm’, ‘Reis Bey’, ‘Sonsuza Yürümek’ ve ‘Anne ya da Leyla’ isimli sinemalar ile Milli Sinema akımı gelişme dönemini Mesut Uçakan nezdinde sürdürmüş ve sürdürmeye devam etmektedir.

“Hayatımı âbâd eden de, mahveden de idealistliğim oldu” diyen Mesut Uçakan’ın bundan tam 33 yıl önce kaleme aldığı bu eseri hem Türk Sinema tarihinin ideolojik yapısını tanımak hem de Türkiye’de sinemacılığın günümüze dek hangi gelişim evrelerinden geçtiğini görebilmek amacıyla muhteşem bir araştırma ve inceleme eseri olarak yıllar sonra yenilenmiş haliyle karşımızda. Geleceğin genç sinemacılarına, 24 yaşında bir gencin kaleminden böylesine titizlikle ve özenle hazırlanarak çıkan bu eser çok büyük örnek teşkil edecektir. İdealleri için yaşamak adı altında sunulan bir çok imkândan ödün veren genç sinemacılara ve Türk Sineması’nın idelojik yapısını merak eden tüm sinemaseverlere selam ile…


Samet Akten, Mesut Uçakan ile Türk Sinema tarihine daldı
dunyabizim.com
                                                                                                                                          Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın