21 Kasım 2011 Pazartesi

Zeki Demirkubuz bir ilke imza atıyor


Demirkubuz, ilk kez kendisine ait olmayan bir senaryoyu filme çekecek.

Yine gala, yine kalabalık, yine salon meselesi. Film galalarının tuhaf bir kalabalığı oluyor, ben yıllarını kültür sanat âlemine vermiş biri olarak asla tanımadığım 500 kişiyle birlikte aynı mekânda şarabımı yudumlayıp filmin başlamasını bekliyorum her defasında. Neyse, tabii ki her etkinliğe kültür ve sanat dünyasının ağaları, beyleri, gediklileri gelecek değil ya. Bu film galalarına da belli ki sinema sektörünün kamera arkası emekçileri, onların eşi dostu geliyor ve iyi de oluyor.

Ama her defasında o kalabalığın kapıları açılan salonlara doğru hızla akması ve salon kapılarında bir can pazarı yaşanması, herkesin ille de yönetmen ve oyuncuların da olduğu salonda film izlemek istemesi filan tam bir festival. Bünyem bunu kabullenmekte güçlük çekiyor.

Ama insan merak ediyor, hele memleketin iyi yönetmenlerinden birinin filmiyse, bir an önce gidip izleyesin geliyor. Mesela geçen hafta ben de Onur Ünlü’nün filmi ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ne gittim ki pek memnun kaldım. Hakikaten koca koca kahkahalar attım, hem de derin derin düşündüm. Tamam, bütün oyuncular da gayet şaheneydi ama ben özellikle Tuğra Kaftancıoğlu’na bayıldım. Kendini bir opera dâhisi sanan kibirli Okan tipi bir harika. Şimdi gençlerin pek sevdiği tabirle ‘koparttı’ beni.

Film galalarının en güzel yanı biraz sinema dedikodusu toplamak. O tanımadığım insanların konuşmalarından kulağıma takılanların en ilginci Zeki Demirkubuz hakkındaydı. Demirkubuz, bir ilke imza atıyor ve hayatında ilk kez senaryosunu kendisinin yazmadığı bir filmi çekmeye hazırlanıyor. Tabii işi şansa bırakmamış, sinemamızın önemli senaryo yazarlarından Önder Çakar’la birlikte çalışacakmış. Hikâyeyi tam öğrenemedim ama anladım ki bir Beyoğlu filmi çekmeye hazırlanıyorlar. Hatta yapımcı ekipte Sevilay Demirci de varmış. Sanıyorum Zeki Demirkubuz-Yeni Sinemacılar işbirliği iyi bir sonuç verecektir. Ben gayet beğenmiş olsam da genelde pek ilgi görmeyen ‘Kıskanmak’ filminden sonra Demirkubuz’un böyle yeni sulara açılmasında fayda var belki de. Bu arada Demirkubuz’un Ankara’da çektiği serbest Dostoyevski uyarlaması ‘Yeraltından Notlar’, prömiyerini Berlin’de yapacakmış. Ama ana yarışma olur ama Panorama bölümü onu bilemem.
Bir başka ilginç hikâye ise Erden Kıral’ın da uzun bir aradan sonra setlere dönmesi. Kıral, Zonguldak’ta bir madenci filmi çekiyormuş. Sıkı durun, yapımcısı da daha çok belgesel ya da tarihi filmlerle adını duyuran Avni Özgürel’miş. Erden Kıral, Yılmaz Güney’le filan çalışırken Avni Özgürel de Türk sağının önemli teorisyenlerinden biriydi. Yani bu ilginç ikilinin işini takip etmek lazım.

En kalabalık işbirliği ise ‘Grup Yorum ve solcu sinemacılar’ diye özetleyebileceğimiz girişim. Geçenlerde kırk yıllık ‘Cemo’ şarkısı ‘suça teşvik ediyor’ diye mahkemelik olan grup, neyse ki böyle saçma sapan şeylerden yılacak gibi değil. Şimdi cezaevlerindeki tecritler hakkında bir dizi kısa film projesi üzerinde çalışıyorlarmış. Toplam 10 filmden oluşacak serinin çekimleri ocak gibi başlayacakmış. Yönetmen kadrosunda tabii ki Özcan Alper, tabii ki Hüseyin Karabey ve tabii ki Yeşim Ustaoğlu var.
Buradan Kaan Sezyum’u anayım ve ‘Hepinizi salonda seviyorum’ diyerek bitireyim.

KEMAL YILMAZ
Radikal.com.tr
                                                                                                                                           Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın