15 Aralık 2011 Perşembe

Acar Dedektif işbaşında


“Sherlock Holmes: Gölge Oyunları” yarın vizyonda!

Arthur Conan Doyle’un meşhur dedektiflik romanı Sherlock Holmes, 100 senedir sayısız sinema eserine konu olmuştur. Ancak bunlardan hiçbiri 2009’da Warner’ın projelendirip Guy Ritchie’ye emanet ettiği proje kadar kalıpsal değişim geçirmemişti. Zira metnin özündeki alaycı yapıyı polisiye-komedi iskeletine yerleştiren bu yeni ‘Sherlock Holmes’ serisi, ikincisinde çıtayı daha da yükseklere koymuş. Yönetmenin üst düzey sinema zekası ve video klip estetiğinin son aygıtlarıyla üretilen ormandaki çatışma sahnesi, adeta Orson Welles’in döneminde nasıl çektiğini anlayamadığımız devasa sekansları hatırlatıyor. En azından bu bölüm ile sinema tarihinin yapraklarına adını yazdırması kesin olan “Sherlock Holmes: Gölge Oyunları”, belli ki dedektiflik hikayesini modern, tempolu, ayrıksı, fantastik ve parapsikolojik bir yapıya oturturken fazla sekteye uğramamış. İlkinin üzerine tuğlalar eklerken katıksız bir büyük perde seyirliği vaat etmiş. Filmin saatte 200 km’nin altına düşmeyen temposu ve tansiyonuyla da “Başlangıç”ın son kısmını hatırlattığı söylenebilir.

Buster Keaton’ın “Sherlock Jr.”ından (1924) sayısız diziye kadar özellikle sinemanın birinci yüzyılının ilk 60-70 yıllık diliminde fazlaca karşımıza çıkan bir metin. Arthur Conan Doyle’un Agatha Christie’ye de ilham veren dedektiflik romanının bütün sanatlar üzerindeki etkisi büyüktür. Bunun zamanla ‘polisiye’ ve ‘kara film’ açılımlarına kavuşması ise sinemada yaşadığı değişimi anlatır. Zira eserin özündeki 19. Yüzyılı mesken tutan ‘suç araştırma’ algısı, sesli dönemle birlikte kendini daha modern kahramanlara, stratejilere ve zaman dilimlerine bırakmıştır.

Yeni senarist ikilisi teknik ekibi ayağa kaldırmış

Guy Ritchie’ye teslim edilen yeni ‘Sherlock Holmes’ serisinin ise kaynağından dışarı çıkma arzusuyla yanıp tutuştuğu çok açık. Zira ilkinde birazcık daha özüne sadık kalan uyarlamanın bağımsız çıkışlı Kieran-Michele Mulroney ikilisinin kalemiyle ‘alternatif’ hal aldığı görülebiliyor. Bu durum teknik ekibi ayağa kaldırırken, Ritchie’nin serinin 2009 tarihli ilk halkasından daha çok alan bulmasını sağlamış.

“Paper Man” (2009) gibi anti-kahramanlı ve çizgi romansı bir eserle dikkat çeken senarist ekibi, belli ki buradaki Sherlock Holmes-Watson ikilisinden böylesi bir düşünce depolamış. Daha modern, doğaüstü ve fantastik bir ‘Cehennem Silahı’ (‘Lethal Weapon’) iddiasıyla yola çıkan bu son film ise, ‘iki kafadar filmi’ (buddy movie) alanında bunu hakkıyla yerine getirmesine olanak tanıyan adımlar atmış. Bu adımların keskin olması, esere ciddi bir ivme kazandırırken yönetmen etkisiyle de seyirciyi tabiri caizse ‘zafer sarhoşu’ yapmış.

Çatışma sahnesi şimdiden sinema kitaplarındaki yerini aldı

Öyle ki burada düğün sahnesinden tren sahnesine, ormandaki çatışma sahnesinden opera sahnesine kadar yüksek koreografi içeren video klip estetiğinin son aygıtlarıyla çekilmiş devasa bölümler var. Ritchie, bu lineer akışı dağıtan anlarla uğraşırken flashbacklerdeki ‘hızlı’ dokusunu zamanla filmin ruhuna da transfer etmeyi becermiş. Bu duruma Downey Jr.’nin anlatıcı sesinin arkasına görüntü ekleme stratejisi de ilave edilince olanlar olmuş.

“Sherlock Holmes: Gölge Oyunları”nın, ormandaki Sam Peckinpah ile Sergio Leone’nin çatışma sahnelerini, savaş filmi ve spagetti western alanındaki ‘detaycı ve stilize sekansları’nı hatırlatan bölümüyle iz bırakması kesin gibi. Sıçramalı kurgu-donuk kare-hızlı çekim-yakın plan-kaydırma beşlemesiyle öne çıkan bu sekansın, iyi-kötü mücadelesinden ziyade kurşun izleri ve temposuyla ‘sinema sanatının zirve anları’ndan birini sunduğu görülebiliyor. Belli ki bu ikinci Sherlock Holmes filmi bütünüyle olmasa dahi bu devasa ve stilize sekansı ile hatırlanacak. Bu sekans o kadar özgün ki yorum yapma konusunda bile bizleri ters köşeye yatırıyor.

Hollywood için özgün ve ayrıksı bir anlatı

Zaten Ritchie’nin ana hedefi, parapsikolojik medyum güçlerini de yüklenen ‘modernize edilmiş Holmes’un katkısıyla birazcık “Laura Mars’ın Gözleri”ni (“The Eyes of Laura Mars”, 1978) hatırlatan bir polisiye-komedi iskeleti kurmak olmuş. Bu duruma ulaşırken sıçramalı kurgu ve hızlı çekim algısının fazlaca aktif hale gelmesi bizlere stilize düello ya da flashback sahneleri armağan etmiş. Ancak bunlar Leone, King Hu veya John Woo gibilerinin ‘opera estetiği’ geleneklerinden değil de, ‘video klip estetiği’ anlayışından beslenmiş. Bu sayede de Ritchie’nin en özgür filmlerinden birine alan açmış.

Bunların tamamını gerçek bir ‘sıra’ya dizen yönetmenin olayları çözümlerken veya kötülerin peşine takılırken Holmes’un zekasını ve mantığını arka plana yerleştirip lineer akışı dağıttığı görülebiliyor. Bu duruşun Hollywood karşıtı bir algı getirmesiyle birlikte, ‘sıçramalı kurgu’ tekniğiyle üst üste bindirilen birkaç saniye aralıklı karelerin hızlı çekim veya donuk kare ile gerçek bir ‘bullet-time’ (“Matrix” ile sinemaya giren meşhur teknik) havası yarattığı kesin. Uzun lafın kısası “Sherlock Holmes: Gölge Oyunları”nı izlerken; hikaye anlatma ya da biçimci sinema tekniklerinin farklı kullanımı için kendine bir hayli alternatif ve kişisel alan açan ‘Ritchie kimliği’ni özümsememek mümkün değil.

Filmin temposu saatte 200 km’nin altına düşmemiş

Bu durum sinemaskop oranında Philippe Rousselot’nun da katkısıyla bir görsel cümbüş getirirken, 19. Yüzyıl İngiltere’si arka planının Hitchcock filmlerine de malzeme olan demode dedektiflik filmi düşüncesi yıkılıyor. Serinin son halkası ‘artık modern bir polisiye-komedi var karşımızda!’ diye haykırıyor adeta. Sürekli ölümle, heyecanla ve mizahla baş başa bırakan ve saatte 200 km’nin bir an bile altına düşmeyen tansiyonuyla hem de...

Bunun finalde gerçek bir ‘şaşırtmaca’ ile ‘sonsuzluk’ vaat etmesi sürpriz etkisi yaratmaktan ziyade Holmes’un kılık değiştime patlaması yapan alaycı mizacını doldurmaya yaramış. Elbette Stephen Fry’dan alınan mizah, Jared Harris’in kötü adam

tiplemesi, Kelly Reilly ile Noomie Rapace’nin kullanımı ve daha nice oyuncunun katkısının yanında, biraz da ‘illüzyon’ ve ‘büyü’ üzerinden “Prestij” (“The Prestige”, 2006) ve “Sihirbaz” (“The Illusionist”, 2006) gibi Sanayi Devrimi çevresindeki ‘suç filmleri’yla akraba bir yapı kurulmuş.

Fantastikle o kadar iç içe ki çizgi roman uyarlaması zannedebilirsiniz

Ritchie’nin en büyük başarısı ise ilk kez bir stüdyo filminde kendi ruhunu hissettirerek aykırı ve anti-kahramanlı bir polisiye-komedi dokusu oturtması. Burada 2008’de çektiği “RocknRolla” ve serinin ilk filmiyle yarattığı farklar da bu noktada açığa çıkıyor. Yönetmenin yüksek hakimiyeti ışığında ‘gölge oyunu’nu kahramanın ya da düşmanın yapmasıysa hiç ama hiç farketmiyor.

Zira fantastikle iç içe ilerleyen, neredeyse çizgi roman uyarlaması kıvamında bir yapı akıyor arka plandan. Gerçeklik algısı tamamen yıkılırken ana akış da reddediliyor. Bu da yeni ‘Sherlock Holmes’u kaynağının ötesinde bir yoruma ulaştırıyor.

FİLM NOTU: 6.5


Künye:

Sherlock Holmes: Gölge Oyunları (Sherlock Holmes: A Game of Shadows)

Yönetmen: Guy Ritchie

Oyuncular: Robert Downey Jr., Jude Law, Noomi Rapace, Kelly Reilly, Jared Harris, Rachel McAdams, Stephen Fry

Süre: 128 dk.

www.haberdar.com
                                                                                                                                        Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın