Türkiye'nin bu kadar sinema aşığı bir ülke olduğunu bilmiyordum; ülkenin dört bir yanında sinema festivalleri yapılıyor.
Biri bitmeden, diğeri başlıyor.
En ücra köşede bile bir film festivali var...
Dünkü Sabah'ta bu konuda bir haber okudum; “Türkiye'nin her yeri festivallere kavuştu” diye sevinçle duyuruyordu haberi.
Bense tam tersini düşünüyorum.
Festival sayısının artması, sinema seyircisinin arttığını, Türk insanının sinemaya ilgisinin çoğaldığını göstermez.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu bir rant işi...
Belediyelerden bütçe kopartmanın son yolu...
Organizatörler eskiden daha çok müzik festivalleri düzenlerdi, hâlâ pek çok şehirde devam eden müzik festivalleri vardı.
Ancak hem konser bütçelerinin yüksek olması hem de artık her mahallenin bir müzik festivali olması nedeniyle başka alanlara yöneldiler.
Belediye başkanlarını sinema festivalleri yapmaya ikna ettiler.
Belediyeler de birbirlerinden göre göre, onların var bizim de olsun diye diye sinema festivallerine izin vermeye başladılar.
Bu festivaller için belediye bütçesinden bir para çıkıyor.
Bütçenin bir kısmı festival için harcanırken bir kısmı da organizatörlerin cebine kâr olarak giriyor.
Ankara, İstanbul Fim Festivalleri, Altın Portakal, Altın Koza gibi oturmuş organizasyonları bir yana...
Ama hesaplansa 100'e yakın film festivali çıkar bu ülkede.
Çoğu da ne yazık ki baştan savma, dostlar festivalde görsün hesabı yapılmış organizasyonlar.
Madem belediyeler bu kadar sinemaya meraklı işin kolayına kaçıp festival yapmak yerine sinema salonları açsınlar.
Sinemaya gerçekten yatırım yapsınlar, açtıkları salonlarda vizyona giren son filmler gösterilsin.
70 milyonluk ülkede sinema salonu sayısı sadece 1400, çoğu da büyükşehirlerde.
Anadolu'da pek çok şehirde sinema salonu yok ama ortalık sinema festivalinden geçilmiyor.
“Ayranı yok içmeye” diye başlayan sözü hatırlatıyor bana bu durum. Sinema salonu yok film izlemeye ama festivali var.
Evet belediyeler kötü bir şeye yatırım yapmıyor, kültür-sanata para harcıyor. Festival sayısının artmasında da bir sakınca yok.
Ama ortada böyle de bir gerçek var.
Bazı film festivalleri
Köyceğiz Altın Aslan Film Festivali
Marmaris Sinema Festivali
Foça Çevre Filmleri Festivali
Uluslararası Eskişehir Film Festivali
Karabük Altın Safran Film Festivali
Bursa İpekyolu Film Festivali
Çanakkale Troia Şeffaf Beygir Film Yarışması
Batman Yılmaz Güney Kürt Sineması Festivali
Uluslararası Arhavi Film Festivali
Gökçeada Film Festivali
İşçi Filmleri Festivali
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali
Düzce Altın Çocuk Film Festivali
Uluslararası Bodrum Film Festivali
Babaeski Açıkhava Film Festivali
Elazığ Çaydaçıra Film Festivali
Ankara Dağ Filmleri Festivali
Malatya Uluslararası Film Festivali
Bunları öğrendim
Hafta sonu, aylık dergilerin ağustos sayılarını karıştırdım biraz... İşte hangi dergiden ne öğrendim diye bir kenara aldığım notlar...
Formsante'den: İlk cinsel ilişki yaşı ortalamasının Avrupa'da 18 olduğunu, bu ortalamanın Danimarka ve İsveç'te 16.5, Polonya'da 19, Türkiye'de 20.5 olduğunu...
Maxim'den: Pussycat Dolls'un seksi vokalisti Nicole Scherzinger'in Halle Berry hayranı olduğunu, Berry'nin özellikle gülüşüne bayıldığını...
Elele'den: Bebek'te bir bakım merkezinde anneleriyle gelen 10 yaş altındaki kızlara bedava manikür ve pedikür yapıldığını, adının da Prenses Manikürü olduğunu...
FHM'den: 40 binden fazla kadın üzerinde yapılan araştırmaya göre kadınların yüzde 80'inin sevişmek için yatak odasının dışını tercih ettiğini...
Instyle'dan: Moda çekimi için Cape Town'a giden Tülin Şahin'in sahilde “Köpekbalığı olabilir” tabelasını görüp tedirgin olduğunu...
İstanbul Life'tan: Sultan Kayıkları'nın bir saatlik kiralama bedelinin 650 euro olduğunu, bu haliyle Venedik'teki Gondol'lardan 5 kat pahalı olduğunu...
Formsante'den: Spor sonrası içilecek bir şişe alkolsüz biranın vücudu canlandırdığını ve sakinleştirdiğini...
4 Ağustos 2010
Cengiz SEMERCİOĞLU csemercioglu@hurriyet.com.tr
Alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın