sinema haberi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema haberi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2015 Cumartesi

Sinema ile çözülen 16 yıllık koma vakası

‘Gerilim Ustası’ olarak tanınan ünlü yönetmen Alfred Hitchcock’un bir filmi, 16 yıldır komada olan bir hastanın bilincinin yerinde olduğunu kanıtlamaya yaradı. Bu bulgu, nörolojinin yaratıcı tekniklerden nasıl yararlanabileceğini gösteriyor.

Koma nedir?
Beyindeki herhangi bir hasar nedeniyle bilincinizi yitirmişseniz komadasınız demektir. Bunu herkes bilir. Ama bazen komaya yakın durumlar vardır. Hastanın gözleri açıktır ama hiçbir bilinç belirtisi yoktur. Bitkisel hayat ya da ‘tepkisiz uyanıklık sendromu’nda hasta uyanık görünür, hatta bazen uykuya dalar, ama dış dünyaya hiçbir tepki vermez. Arada bir isimlerinin söylenmesine ya da gözleriyle bir ışık kaynağını takip etme şeklinde tepki gösteren hastalar ise 'asgari bilinç hali’ olarak tanımlanır. Bu iki kategorideki hastalar, bilinçli hareket etme ya da dış dünyaya düzenli tepki verme belirtisi göstermez. Yakın zamana kadar bu hastaların içlerinde yaşadıkları bilinçlilik düzeyi konusunda kimse bir şey bilmiyordu.

Felç sonrası görülen ‘içe kilitlenme sendromu’ gibi vakalarda hastanın bilinci yerinde ama bunu gösteremiyor olabilir. Ya da derin koma halindeki hastalar kadar bilinçsizdirler ama gözleri açık ve asgari otomatik tepkiler veriyorlardır.

Bilişsel nörolog Adrian Owen öncülüğünde son on yıldır yapılan araştırmalar, bilinçle ilgili bu gri alanlara ilişkin düşüncemizi değiştirdi. Beyin taramaları sonucu elde edilen veriler, ‘uyanık koma’ halindeki hastaların beşte birinin bilinçli olduğunu gösteriyor. Bu hastalardan tenis oynadıklarını hayal etmeleri istendiğinde, beyinlerindeki hareket kontrolü ile ilgili bölgenin aktif hale geldiği, evlerindeki bir odaya girdiklerini düşünmeleri istendiğinde beyinlerindeki navigasyon bölgesinin aktifleştiği görüldü. Bu sinyalleri kullanma yoluyla az sayıdaki bazı hastalar dış dünya ile iletişime bile geçebilmiş, gözlemciler onların sorulara verdiği cevapları beyin taramasında tahmin edebilmişti.
Bu bulgular, dünyada bu haldeki yüzbinlerce hastanın tedavisi açısından önemli pratik ve etik sonuçlar içeriyor. Fakat bu sonuçların ne kadar güvenilir olduğu konusunda tartışmalar devam ediyor.

Sinemadan yararlanmak
Ancak Owen’in laboratuvarındaki araştırmacılardan Lorina Naci, ‘asgari bilinç’ belirtisi gösteren hastalardaki bilinç halinin ne kadar iler düzeyde olduğunu göstermek için sinemadan yararlandı.

Alfred Hitchcock’un 1961’de televizyon için yaptığı ‘Bang! You’re Dead’ aldı filmin 8 dakikası kullanıldı. Filmde oyuncak tabanca hastası küçük bir çocuk ortalıkta dolaşıyor ve önüne gelene ateş ediyor. Bir gün çocuk, içinde gerçek bir kurşun olan gerçek bir tabanca alıyor. Ama ne kendisi ne de hedef alıp ateş ettiği insanlar bunun farkında.
İzleyici bu durumu bildiği için filmdeki gerilim oldukça başarılı. Bir tür Rus ruleti oynanıyor ve kurbanın kim olacağı bilinmiyor.

Naci önce filmi sağlıklı deneklere gösteriyor. Fakat ayrı bir gruba, filmden karmaşık seçilmiş birer saniyelik klipler gösteriliyor. Bu ‘kontrol’ grubu önem taşıyordu; çünkü onların izlediği klipler orijinal filmdeki birçok unsuru içeriyor, ama en önemli unsur olan ve gerilimi sağlayan anlatım sırasını, yani gerçek kurşun bilgisini içermiyordu.

Filmin her iki versiyonu izlenirken çekilen beyin taramaları karşılaştırıldığında, gerilim içeren orijinalde korteksin neredeyse tamamının aktif olduğu görülüyordu: Duyusal bölgeler, motor bölgeleri, hafıza ve beklenti ile ilgili bölgelerin tümü aktifti. Beynin planlama, beklenti, bilgi harmanlamadan sorumlu ‘idari’ kısımlarının filmdeki gerilim anlarıyla eşzamanlı şekilde yükselip alçalması önem taşıyordu. Bu, olayın gelişimini anladığınızı gösteriyordu.
Yeni yaklaşımlar

Naci daha sonra filimi ‘uyanık koma’ halindeki iki hastaya izletti. Birinde sadece işitme korteksi aktif hale gelmişti. Yani bu hastanın beyni belki de sadece otomatik olarak sese karşı tepki veriyordu. Fakat 16 yıldır hiçbir tepki vermeyen ikinci hastanın beyninde aktif hale gelen alanlar sağlıklı deneklerinkiyle aynıydı. Korteksteki aktivite filmin akışına göre yükselip alçalıyor, filmdeki gelişmeleri anladığına işaret ediyordu.

Bu veriler komada olan hastalara nasıl davranmak gerektiği konusunda önemli ipuçları verdiği gibi, onların iç dünyalarıyla bağlantı kurma yöntemlerinin ne kadar çeşitli olabileceğini gösteriyordu. Ayrıca nöroloji biliminin basit görsel modellere tuşa basma yoluyla cevap verme gibi tekniklerden çıkarak filmler gibi karmaşık uyarıcılardan yararlanabileceğine işaret ediliyordu.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Future’da okuyabilirsiniz.

kaynak : bbc.com

11 Temmuz 2014 Cuma

‘İlk Türk filmi’ hiç çekilmedi mi?

Sinemamızın başlangıcı sayılan, ama bugüne kadar kimsenin görmediği “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” ortada yok. Bu film kayıp mı, yoksa hiç çekilmedi mi?

2014’te 100 yılını tamamlayacak olan Türk sinemasının ilk filmi olarak Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” kabul edilir.

Ne var ki, uzunluğu kimine göre 150, kimine göre 300 metre olan, yaklaşık 1-1.5 dakikalık, tek tük kayıtlarda 14 Kasım 1914’te çekildiği (!) belirtilen ve Nijat Özön gibi bize sinema kültürünü tanıtıp sevdiren çok saygın bir film eleştirmeni, sinema yazarı ve tarihçimize göre sinemamızın başlangıcı sayılan, ama kimsenin görmediği bu belge film ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır.

Anıtın yıkılması kararı

Halkın 93 Harbi diye adlandırdığı, 1876-77 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan galip çıkan Rusların İstanbul’a doğru ilerleyişlerinde en son varıp durdukları yer olan Ayastefanos’ta (Yeşilköy) bir zafer abidesi dikmek istemelerinin sonucunda ortaya çıkan, yarısı anıt, yarısı hayır kurumu gibi olan, Ayastefanos Rus Abidesi denen bu acayip yapının diken gibi battığı Osmanlı devletinde, 93 Harbi’nin yarattığı acı anıları silmek için mutlaka yıkılması kararını aldı, (Almanların müttefiki olarak ülkeyi I. Dünya Savaşı’na sokan) dönemin muhteris yöneticileri.

Propaganda filmi

Anıtın yıkılışının iyi bir propaganda olur düşüncesiyle filme çekilmesi, önceden Viyana merkezli, Sacha film yapımevine sipariş edilmişken savaşa girmemizle körüklenen milli duyguların coşup iteklemesiyle bu yıkılışın mutlaka bir Türk tarafından çekilmesi görüşü ağır bastı ve o sırada, önceden sinemacılığa bulaşıp İstanbul’da halka ilk film gösterenlerden biri olan ve savaş nedeniyle askere alınmış yedeksubay Ali Fuat Uzkınay bu olayı filme çekmekle görevlendirildi.

1915’teki Almanya ziyaretinde Alman ordusundaki sinema bölümünün çektiği haber filmlerini seyredince sinemanın propaganda gücünü anlayan Enver Paşa’nın emriyle Osmanlı ordusunda da bir Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulmuştu 1915’te.

Cumhuriyet yıllarında

Cumhuriyet yıllarında Ordu Foto Film Merkezi adını alacak MOSD’nin başına Weinberg atanmış, yardımcılığına da Uzkınay getirilmişti. Uzkınay, 1924’te yeniden düzenlenerek Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanan Ordu Foto Film Merkezi’nde Laboratuvar Grup Amirliği’ne atanmış, emekliye ayrıldığı 1953’e kadar bu görevde kalmış ve 1956’da Göztepe’deki evinde vefat etmiştir.

İlk yerli film!

Nijat Özön ustamız, araştırmacı yazar Nurullah Tilgen’in 1953’te Yıldız dergisinde yayımladığı “Türk Sineması Tarihi, Dünden Bugüne, 1914-1953” adlı yazı dizisinden yararlanarak alıntılar yaptığı “Türk Sinema Tarihi 1896-1960” (Artist Yayınları, 1962) adlı temel kaynak eseri ile Sinematek Derneği yayını “Fuat Uzkınay” adlı biyografik kitabında “Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı”nı ilk yerli filmimiz, Uzkınay’ı da ilk sinemacımız sayar.

Aslında Uzkınay’dan daha önce Sultan Reşat’ın 1911’deki Selanik ve Manastır seyahatleri olmak üzere, çeşitli belge filmler ve haber filmleri çekerek Balkanlara sinemayı yayan, fotoğrafçılıktan yetişme, Manastırlı Yanaki Manaki (1878-1954) ile Milton Yanaki (1882-1964) kardeşlerdir ilk Osmanlı sinemacılarımız.

Bugüne dek bulunamadı

Tekrar başa, yani bugüne kadar bir türlü bulunamayıp kimsenin de seyredemediği “Ayastefanos’taki Rus Abidesi”nin esrarına dönerek, zaten titiz araştırmacılığını bildiğimiz Nijat Özön’ün “Fuat Uzkınay” kitabındaki önemli bir dipnotuna vurgu yapalım şimdi:

“Bu film bugüne kadar bulunamamıştır. K.K. Foto Film Merkezi’nde bu ad altında kayıtlı filmin bununla hiçbir ilgisi yoktur. Dikkati çeken bir nokta da, Uzkınay’ın 1953’te henüz emekliye ayrıldığı sırada yazar Tilgen’le yaptığı konuşmada bu filmin Merkez’de bulunduğundan hiç söz açmamasıdır. Uzkınay öteki filmlerinin resimlerini Merkez’in arşivindeki kopyalardan sağlayabilmesine rağmen bu filmle ilgili hiç bir fotoğraf vermemiştir Tilgen’e.

Bundan dolayı filmin kaybolduğu sonucuna varılabilir. Foto Film Merkezi’ndeki filmlerin zaman zaman kayıplara uğradığı, tasfiye edildiği bilinmektedir. İlk filmimizin de bu arada kaybedilmiş olması muhtemeldir. Ancak filmin günün birinde beklenmedik bir yerden çıkması da (az da olsa) ihtimal dahilindedir.”

1951’de “Film ve Öğretim” adlı bir dergide yayımladığı “Türk Filmciliğinin Tarihi” adlı yazısında “Ayastefanos”tan hiç söz etmeyen Tilgen’in sinemamız hakkında “Yıldız” dergisindeki araştırmasını yazarken o yıllarda hayatta olan Uzkınay’a danışmaması da ilginçtir.

Kamerayı kullanamadı mı?

Kendi çektiği “ilk filmimiz”e dair pek konuşmayan Uzkınay’ın 14 Kasım 1914’te, kısa sürede kamera kullanmasını öğrenip öğrenemediği de bir başka soru işaretidir.

Anıtın yıkılmasına ilişkin toplumsal ilginin yoğunlaştığı o tarihte Uzkınay’ın filmin çekiminde başarısız olduğunu itiraf etmekten kaçınması da gayet doğal.

Bir varsayım olarak bu filmin hiçbir zaman çekilmediği de söylenebilir. Bu konudaki bir başka varsayım da filmin çekilmiş ve zaman içinde bir şekilde kaybolmuş olması ihtimalidir. Ama en akla yakın ihtimal, telaş ve heyecan içindeki Uzkınay’ın büyük olasılıkla henüz öğrendiği kamerayı kullanamamış olduğudur.

Kızları da görmedi

Gelişim Sinema dergisinin Kasım 1984 tarihli, 2. sayısında Burçak Evren imzalı “İlk Türk Filmi Üstündeki Kuşkular” başlıklı yazı ve Uzkınay’ın o tarihte hayatta olan 2 kızıyla (Mutena Uzkınay ve Mualla Uzkınay Tüzel) yapılmış, “İlk Türk filmini biz de görmedik” başlıklı söyleşi de sonuçta bu görüşlerimizi doğrular niteliktedir.

İlk Türk filminin varlığı üstüne akıl yürüttüğümüz bu yazıyla tabii ki ilk Türk sinemacısı Uzkınay’ın ruhunu rencide etmek ya da olay hakkında yazan kimi sinema yazarına-tarihçisine kara çalmak değil amacımız.

Her ne kadar somut varlığı ortada olmasa da, “Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı” ilk Türk filmi olarak kabul ediliyor bugün.


Sungu Çapan/Cumhuriyet
kaynak : cumhuriyet.com.tr

5 Temmuz 2014 Cumartesi

2014'ün en çok izlenen sinema filmleri

Türk sineması, yılın ilk yarısında vizyona giren güçlü Hollywood yapımlarına rağmen, hem zirveyi korudu hem de en çok izlenen 10 filmden 6'sına damgasını vurdu.
2014'ün en çok izlenen sinema filmleri


Zirveyi aylardır koruyan "Recep İvedik 4", "Eyyvah Eyvah 3", "Düğün Dernek" ve "Patron Mutlu Son İstiyor" filmlerinin başı çektiği en çok izlenen yapımlar listesinde, gişenin galibi 4 film, yaklaşık 15 milyon seyirciyle buluştu.

Box Office Türkiye verilerinden derlenen bilgilere göre, 3 Ocak-29 Haziran tarihlerinde en çok izlenen film, "Tüm zamanlar" rekorunu da elinde tutan Recep İvedik 4 oldu.

Yılın ilk çeyreğinden itibaren zirveyi sahiplenen Recep İvedik 4'ün ardından, uzun zamandır yerini koruyan yerli komedi filmlerinden Eyyvah Eyvah 3 ikinci, Düğün Dernek üçüncü, Patron Mutlu Son İstiyor ise dördüncü olarak seneyi yarıladı.

EN ÇOK KOMEDİ FİLMLERİ İZLENDİ

Geçen yılın aynı döneminde tercih edilen ilk 10 filmi arasında 7 Türk filmi bulunurken bu yıl sayı bir azaldı. Toplamda 4 yabancı yapımın yer aldığı listede, yeni filminin çekimleri için Türkiye'ye gelmesiyle uzunca bir süre gündemde kalan aktör Russel Crowe'un Nuh: Büyük Tufan filmi 5'inci oldu.

Animasyon filmi Karlar ülkesi dönemi 6'ncı olarak kapatırken, bir milyon izleyici sınırının altında kalmalarına rağmen 300: Bir İmparatorluğun Yükselişi filmi 9'uncu, İnanılmaz Örümcek-Adam 2 ise 10'uncu sırada yer buldu.

Yarısını komedi filmlerinin oluşturduğu listede, fantastik türdeki yapımların ağırlığının yanı sıra 8'inci sırada bulunan Bi Küçük Eylül Meselesi tek romantik film olarak dikkatleri çekti.

SAYİRCİ SAYISI 32 MİLYONU AŞTI

Sinema izleyicisi sayısında geçen yılın aynı dönemine göre 6 milyon civarında artış yaşandı. Yerli yapım komedilerin, toplam seyirci sayısının neredeyse yarısını beyaz perdeye çekerek hakimiyetini sürdüren ilk 4 Türk filmini 14 milyon 820 bin 187 kişi izledi.

Gişenin galibi 10 film, 20 milyon 480 bin 932 seyirciyle buluşurken, ocak-haziran döneminde vizyona yansıyan 100 yapımın toplam seyirci sayısı 32 milyon 857 bin 709, toplam hasılatı ise 344 milyon 351 bin 109 lira olarak gerçekleşti.

Yılın ilk 6 aylık sinema verilerine göre en çok izlenen filmlerin seyirci ve hasılat sayıları ise şöyle:

Sıra    Film                                         Toplam Hasılat       Toplam  Seyirci
1 Recep İvedik 4                         71.353.658 TL               7.219.428
2 Eyyvah Eyvah 3                         35.022.168 TL                3.414.212
3 Düğün Dernek                                 28.874.996 TL                2.889.011
4 Patron Mutlu Son İstiyor                 12.899.602 TL               1.297.536
5 Nuh: Büyük Tufan                         13.663.068 TL               1.178.671
6 Karlar Ülkesi                                 12.338.624 TL               1.111.783
7 Mandıra Filozofu                         9.123.051 TL               934.439
8 bi küçük Eylül meselesi                  9.354.900 TL               919.474
9 300: Bir İmparatorluğun Yükselişi 10.202.846 TL              864.817
10 İnanılmaz Örümcek-Adam 2          7.655.800 TL                651.561



kaynak: sinema.bugun.com.tr