Osman SINAV 1956 yılında Burdur’da doğdu. 1975 yılında, önce İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünde 2 yıl, daha sonra aynı okulun Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu Tekstil Dizaynı bölümünde 2 yıl ve son olarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Sinema Televizyon Enstitüsü’nde de 3 yıl eğitim gördü.
Profesyonel iş hayatına Man Ajans’ta metin yazarı olarak çalışmaya başlayan Sınav, reklamcılık kariyerine daha sonra 1980 ve 1984 yılları arasında Grafika Lintas isimli ajansta devam etti. Metin yazarlığının yanı sıra creative grup başkanlığı görevini de yürüten Sınav, 1984 yılında Sinegraf Film Yapım Şti.'ni kurdu. Yazdığı ve yönettiği yüzlerce reklam filmi ve kampanyayla uzun soluklu reklamcılık tecrübesine 1987’de son noktayı koyan Sınav, artık sadece Sinema ve Dizi projelerine yöneldi.
İlk filmi, BİR MUHARRİRİN ÖLÜMÜ ile uzun yıllar sürecek bir kariyere merhaba diyen Osman SINAV, bir çok Tv dizisi ve Sinema filminin senarist- yönetmen ve yapımcılığını kendisi üstlendi.
Osman SINAV, Deli Yürek, Ekmek Teknesi, Kurtlar Vadisi, Sakarya Fırat gibi sıradışı projelerin mimarıydı.
Kenan İMİRZALIOĞLU’nu keşfeden yönetmen olarak bilinen ve halen TRT 1’de yayınlanan SAKARYA FIRAT isimli dizinin yönetmen ve yapımcılığını sürdüren usta yönetmenle, özel yaşamından, Sinema, Televizyon, Sektör ve yeni nesile kadar her şeyi konuştuk.
(ÖZEL RÖPORTAJ) TURKSINEMALARI.COM – OSMAN SINAV
Çocukluğunuzun Sineması nasıldı, sizin için ne ifade ediyordu ?
Kovboy filmleriydi, sonra da Türk Sineması’ndaki Aşk melodramları vardı o dönem. Yılmaz Güney’in siyah giysili, fötür şapkalı, mahmuzlu çizmeleri, batıdan gelen Kovboy. Simsiyah giyinmiş ama, Kovboy.
İlk sinemaya, 9-10 yaşındayken, kasabada yazlık bir sinema vardı, Amcaoğlu götürmüştü, Yılmaz Güney’in ASLAN ARKADAŞIM isimli filmdi.
BİZ KOŞU BİTTİKTEN SONRA DA, KOŞAN ATLARIZ
Gençlik yıllarınızdan bize bahsedermisiniz, nasıl bir Gençlik yaşadınız ?
Ben yatılı okul gençliği yaşadım, Ortaokul ve Lise’yi Söke’de Söke Lisesi’nde Parasız Yatılı okulda okudum. Yatılı okul hiç bişeye benzemez, başka bir hayattır. 200 çocuk, sabah kalktığınızda, sıraya girersiniz ve sıranız geldiğinde 7-8 tane perdeli kapısız duşta, soğuk suda duş alırsınız. Öğlen okuldan geldiniz, yemek yiyeceksiniz, önce etüt odasına çantalanızı bırakırsınız, etüt odasının karşısındaki yemekhaneye gidebilmek için, dışarı çıkarsınız, yağmurun altında sıraya girersiniz, hocanın nutuğunu dinlersiniz ve sonra sıranız gelince tekrar içeri girersiniz. Çok zor bir gençlik yaşadım ama iyiki yaşamışım diyorum.
Bizim gençliğimiz 70’li yıllarda anarşizm gençliğiydi, hassas bir dönemdi, zor bir gençlik yaşadım. Ama ben kendimi şanslı hissediyorum, iyiki bunları yaşamışım, onları yaşadığınız da, her şartta ayakta kalmayı öğreniyorsunuz, bu sayede bugün bir çok konuda daha duyarlı ve daha güçlü hissediyorum kendimi.
Şair Sezai Karakoç bir mısrasında ‘’Biz koşu bittikten sonra da, koşan atlarız’’ diyor. Biz o yıllarda bunu öğrendik, koşu bittikten sonra da koşabilmeyi öğrendik.
Neden Sinema, kritik bir dönemde, kritik bir meslek değilmiydi ?
Ben Sinema yapmaya karar verdiğim yıllarda 78-79 yıllarında, siyasi ve anarşi tavan yapmıştı, Türk Sineması tamamen sıfırlanmıştı, hemen hemen hiçbir film çekilmiyordu, 3-5 tane soft porno film çekiliyordu. Sinema salonları kapanıp Süpermarket oluyordu.
Ben tamda öyle bir dönemde Sinemacı olmaya karar verdim ve Akademinin Tekstil Dizayn bölümünü bırakıp, Türkiye’de ilk açılmış Sinema okulu olan Sinema Televizyon Enstitüsü, şimdi ki Mimar Sinan Sinema Televizyon Merkezi’ne girdim. O zamanlar film çekebilmek imkansızdı, ortada bir endüstri yok, ekonomi yok.
Bende Sinema’ya en yakın meslek nedir diye düşündüm, benim yaratıcılığımı besleyecek, beni Sinema ile tanıştıracak bir meslek olmalıydı, ve Reklamcılığı buldum. O dönemin, en modern ve batı standartlarında yapılabilen ender işlerder birisidir Reklamcılık. Man Ajans, okul dönemimde bu meslek için başladığım yerdi ve daha sonrada Sinegraf’ıda ilk yıllarda Reklam filmlerini çekmek için kurdum, birkaç senede böyle devam etti ama, ben tüm bu adımları, bir gün Sinema çekmek için yapıyordum, başından beri belirlediğim stratejimi adım adım uyguluyordum.
BENİM SİNEMADAKİ İLK PROJEM KENDİMİM
İlk projeniz, Bir Muharririn Ölümü Tv filmi, nasıl gelişti, beklentilerinizi karşıladı mı ?
Benim Sinema’daki ilk projem kendimim. Benim ilk uzun metraj filmim ise Bir Muharririn Ölümü’dür. 1987 yılında, TRT ilk defa dış Prodüksiyonlara açılmışdı, Mehmet Turan Akköprülü’ye, (Trt’nin o dönem dışarıya açılmasının mimarlarından), dışarıda bekleyen kuyruğu işaret ederek, ‘lütfen beni dışarıda bekleyen diğer Prodüksiyoncularla karıştırmayın, bu projeyi kabul ederseniz, 3-4 ayımı alacak ve karşılığında şu anda Reklamcılık’da 3-4 günde kazandığım parayı alacağım, ben onlar gibi para kazanmak için gelmedim’ dedim.
Peki niçin geldin diye sordu ? Ben hikaye anlatmak istiyorum, bütün bunları yapmamın nedeni hikaye anlatmak, ben bütün hayatımı buna göre dizayn ettim ve bunu besleyecek işler yaptım ve şimdi artık hikaye anlatmak istiyorum dedim ve sağolsun Mehmet Turan Akköprülü kabul etti ve ilk uzun metraj filmim BİR MUHARRİRİN ÖLÜMÜ projesi hayata geçti.
Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Pusat, Sakarya Fırat gibi sıra dışı projelerin Yapımcı ve Yönetmenisiniz, nasıl çıkıyor bu projeler ?
Mesele özgün olmaktır, bu tabiî ki hayata karşı duruşunuzla alakalı bir durum. Bizim işimizde herkes ister ki, yaptığı işi özgün ve trend olsun. Bir şey yaparsınız, yaptığınız şey size dair özgündür ve bu beğenilir trend yaratır, bu olayda bunun gibi. Hayata geçirdiğim projelerimde genelde özgün projeleri tercih ediyorum, bu benim aslında hayatımda yaşadıklarım ve gördüklerimle alakalı.
Deli Yürek ve Kenan İmirzalıoğlu. Biçilmiş kaftan tabiri kullanılıyor, projelerinizin cast süreçlerinde ne tür teknikler kullanıyorsunuz ?
Benim öncelikli sistemim her zaman Senaryodur. Senaryo oluştuktan sonra, onu en iyi canlandırabilecek, ete kemiğe dönüştürebilecek aktör ve aktrist oyuncuları ararım. Bununla ilgili de ciddi çalışmalar yapıyorum, tanışıyorum, deneme çekimleri yapıyorum, uzun sohbetler yapıyorum ve böylelikle doğru kişiyi buluyorum.
Bu kişi, bazen tanınmış biri olabilir, bazen de hiç tanınmamış kişi olur, önemli olan o rolün ağırlığını taşıyabilmesidir.
Kurtlar Vadisi- Deli Yürek- Pars serisi projelerinizde, ülkenin en dokunulmaz yaralarına dokundunuz, farklı çevrelerden bilinmedik tepkiler aldınız mı ?
Bilindik tepkileri her zaman aldık, alması için yapıyoruz zaten, ama gizli bilinmedik tepkiler almadık.
90 DAKİKA İÇİNDEN 45 SANİYEYİ ALIP ELEŞTİRDİLER
Kılıç Günü diziniz reyting kurbanımı oldu ?
Reyting kurbanı değil aslında, başladığı hafta itibarıyla Kılıç Günü’nden daha az reyting alan diziler halen devam ediyor. Kılıç Günü’nü kanalım devam etmek istemesine rağmen ben bitirmek istedim. Proje tam istediğim gibi olmadı, bizim bazı eksiklerimiz olmuş olabilir, diğer sebep ise, bi şey yanlış anlaşıldı, Kılıç Günü’ndeki 90 dakikalık ilk bölümünün içersindeki 45 saniyelik bir sahne, filmin tümü izlenmeden, bir çok internet sitesinde yayınlandı ve ertesi gün ben 20 gazeteci arkadaşımdan, 8 Televizyon programından davet aldım. Hepsine aynı şeyi sordum, filmin tamamını izlediniz mi ? Hiç biri izlememişti, ne konuşacaktım ki, bu sebeple bütün röportaj ve program davetlerini reddettim.
Türkiye’de hiçbir şey detaylı tartışılmıyor, grup halinde tartışılıyor.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ TEMSİL EDEN DEĞERLERİ ÖNEMSERİM.
Ne tür tepkiler aldınız ?
Filmi tümüyle izlemeden ve anlamadan 3 ayrı grup tarafından protesto edildim.
Bunlardan biri, Muhafazakar Aile Koruma Dernekleri, ki benim adım Osman SINAV, belli bir anlamda muhafazakar ve ahlaki duruşu olan biriyim, bu ülkede herkesin izlediği Ekmek Teknesi’ni de ben yaptım.
Benim için Türk Kültürünü temsil eden değerler önemlidir, bunlara eleştiride getiririm ama temel itibarıyla önemserim.
Yine aynı sahneden ötürü Alperen Ocakları ve Gay Lezbiyen Dernekleri tepki gösterdi.
Ben, bu üçünü de bir araya getiren nedir, halen çözebilmiş değilim. Ben araştırmacı olsaydım, bu konuyu araştırırdım.
Ve aynı hafta bu kez Sakarya Fırat dizisi sebebiyle, BDP tarafından protesto edildim.
Biz o sahneyi koyalım mı koymayalım mı diye 3 ay kendi içimizde tartıştık, hatta yayınlayan kanalın Gazetesi, yayın günü bir cover yapmıştı, ve o cover’da o sahnenin ufacık fotoğrafını koymuşlardı, ben kabul etmedim biz bunla tanıtım yapmıyoruz dedim. Osman SINAV, ucuz şeylerle reyting yapacak biri değildir,
Özetle, Kılıç Günü filminde biz Gay ilişkisini anlatmıyorduk, orda gerçek bir olayı izleyice aktardık, filmde 5 tane daha hayat vardı, film bir bütün olarak izlendiğinde ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Sakarya Fırat diziniz 3.sezonda devam ediyor, reytingler ne durumda, film nasıl gidiyor, nerede çekiliyor, ?
Reytingler gayet iyi, senaryo sıkıntımız yok, bir yorulma yaşamıyoruz tam tersine giderek en zirve noktasında devam ediyoruz. Filmimiz Isparta Atağbey ve çevre ilçelerinde çekiyoruz, Gelincik dağlarının eteğinde bir karakol kurduk.
En son, 2006 yılında Pars: Kiraz Operasyonu sinema filmini çektiniz ve 5 senedir sürekli yeni projeleriniz konuşuluyor ama yoksunuz, Yalnız Kurt- Kanadı Ateş Kuşlar- Suret-i Aşk bu projeleriniz spekülasyonmuydu, yoksa şimdilik bekletmeyemi aldınız ?
3 yıldır arka arkaya bu projeleri tam çekme aşamasına geldik ama bi takım nedenlerden ötürü durdurduk.
Yalnız Kurt: Çekimlerine giriyorduk, mekanlar tutuldu, oyuncu kadrosunun büyük çoğunluğu tamamlandı ve ciddi bir para harcadık, o aşamada başrol oyuncusu içime sinmediği için durdurdum.
Suret-i Aşk: Uluslar arası bir yapım olması sebebiyle, yabancı oyuncularının olduğu ve % 70’i İngilizce çekilecek bir filmdi, orda da son ana kadar anlaştığımız yabancı oyuncunun Hollywood’da bir projesinin başlaması sebebiyle, sözleşme aşamasında ayrıldı ve bu sebeple filmi durdurdum.
Kanadı Ateş Kuşlar: Veli Çelik’in hikayesi, filmi Veli Çelik çekecekti, senaryosu üzerinde beraber çalıştık, ben yapımcısıyım, onda da benzer nedenlerden ötürü çekmedik.
Yine bu yıl, henüz basında duyulmamış olan ‘’Aşk Kırmızı’’dır isimli filmimizi çekmek üzereydim, yine bu filmde de oyuncu meselesinden iptal ettim.
Ama tüm bu projeler, halen masamda ve zamanı geldiğinde bunları da yapacağız.
Birde, ortak Uluslar arası yapım projemizde var, Bulgaristan’la ortak çekeceğiz, filmin % 90’ı Bulgaristan’da çekilecek, şu anda henüz hazırlık aşamasında ama önümüzdeki sene planlarımda yer alıyor.
Ve yeni bir projeniz var, ‘’Uzun Hikaye’’ Sinema filmi, proje kesinleştimi ?
Proje kesinleşti, hazırlığını yapıyoruz, Mart- Nisan aylarında çekimlerini yapacağız, ve önümüzdeki sene 19 Ekim’de (Kurban Bayramı haftasında) vizyona çıkarmayı planlıyoruz.
BU FİLM, KENAN İMİRZALIOĞLU İLE BERABER 11 SENELİK HAYALİMİZ
Uzun Hikayeler filminin konusunu ve oyuncu kadrosunu öğrenebilirmiyiz ?
Başrol oyuncumuz Kenan İmirzalıoğlu, casting çalışmaları halen devam ediyor, Kenan dışında henüz sözleşmesi yapılmış bir oyuncu yok, görüşmelerimiz sürüyor, önümüzdeki aylarda bu isimleri de paylaşıyor olacağız.
Film, Mutlu Kutlu’nun UZUN HİKAYE adlı hikayesinden uyarlama, proje ben ve Kenan’ın 11 senelik hayalimiz.
1960-70 yıllara ait dönem filmi, adı gibi Uzun Hikaye. Bir Tren hattı İstanbul ve sonrası 3 hatta geçiyor. Bilecik, Eskişehir, Kütahya şehirlerinde yerleri seçiyoruz.
Türk Sineması’nın yeni yapımlarını nasıl buluyorsunuz ?
Türk Sineması’nda ilginç bir deneyim yaşanıyor, yapılmamış denenmemiş şeyler deneniyor, bu hemen kitlesel Sinema hareketine dönüşmeyebilir, ama birkaç sene içersinde çok iyi meyveler vereceğini düşünüyorum.
Ama sadece bunlarla Sinema Endüstrisi büyümez, Örneğin ülkemizde hep marjinal şeyler yapılıyor, Komedi, Aşk ve Korku filmleri yapılırken diğer taraftan bu ivmenin ortasında yer alan Klasik dramlar, polisiye, aksiyon çalışmalarına yönelmiyoruz, bence Sinema’yı bir bütün olarak ele aldığımızda, ivmenin tüm aşamalarından türler çıkartmalıyız.
Festivallere katılan filmlerimiz olmasına rağmen, yurtdışında halen vizyona girmek konusunda sıkıntı yaşıyoruz, siz buna katılıyormusunuz ?
Pazar başka bişeydir, festivallerde kırmızı halıda yürümek başka bişeydir. Pazar’la ilgili uğraşan kişiler, çok fazla Kırmızı halı’yı görmezler. O Festivaller’in arkasındaki Pazar’larda dolaşmak gerekiyor ve o pazarlarda dolaşabilecek yapımlarınızın olması gerekiyor. Bizim Pazarlarda dolaşacak filmlerimiz yok, bu yüzden de yurtdışında vizyona giremiyoruz.
Ata Demirer, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan, Mehmet Günsur, Cem Yılmaz gişede dikkat çeken oyuncular, takip ediyormusunuz, nasıl buluyorsunuz ?
Takip ediyorum ve aynı zamanda görüşüyorum da. Başarılı buluyorum, Sinema’da gişe sağlayacak, seyirciyi salona çekecek bu isimlerin çoğalması gerektiğini düşünüyorum.
DÜNYA'DA TARİHİYLE İLGİLİ EN AZ FİLM YAPAN ÜLKE BİZİZ
Tarihimizin filmleri için son zamanlarda önemli çalışmalar var, Muhteşem Yüzyıl dizisi olağan üstü bir beğeni kazandı, diğer yandan Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethini konu alan FETİH 1453 filmi de yakında görücüye çıkacak, bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Ben prensip olarak, aynı sektördeki arkadaşlarımın işlerini isim zikreterek eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Ben olaya nerden baktığımla ilgili bişey söylemek isterim. Dünya’da Tarihiyle ilgili en az film yapan ülke bence biziz. İddia ediyorum ki; bizim kadar, Sinema’nın kendi tarihinden beslenebilecek kadar, geniş bir tarihi olan Dünya üzerinde başka bir ülkede yoktur.
Diğer yandan, bizim kadar kendi tarihinden hemen hemen hiç film yapmamış bir ülke de yoktur. Bu sebeple, bu dizinin çok başarılı reytingler almasını, bir patlama olarak nitelendirmek doğru değil, bu filmleri biran evvel çoğaltmamız lazım.
ABDÜLHAMİD DÖNEMİYLE İLGİLİ DİZİ ÇALIŞMAM VAR
Osmanlı tarihinin Türk Sineması’nda geleceğini nasıl görüyorsunuz ? Osman SINAV, tarihimizle ilgili bir film çekerse, hangi dönemi işler ?
Bir çok dönem var, yapmak istediğim. Şu anda üzerinde çalıştığım için paylaşmayı doğru bulmuyorum ama bu aralar Abdülhamid dönemiyle ilgili bir dizi çalışmam var, önümüzdeki sene bunu çekmeyi planlıyorum.
Osmanlı Tarihinin geleceğimizde önemli yeri olacaktır, Tarihinizde barışmazsanız, tarihinizle iç içe geçip ordan bir vizyon kazanmazsanız ileriye doğruda gidemezsiniz.
Türk Sineması’nın yeni nesil kuşağını nasıl buluyorsunuz, başarılı bulduğunuz genç kuşakta kimler var ?
Ben yeni nesili çok önemsiyorum. Çok genç, enerjik ve henüz nereye gideceği belli olmayan bir nesil var. Ama buradan mutlaka iyi şeyler çıkacağını düşünüyorum. Türkiye’nin en eski Festivallerine baktığınızda bile, ödül alan filmlerin büyük çoğunluğu İlk Filmler. Bu bakımdan yeni nesilin Türk Sineması’na çok önemli bir vizyon kattığını ve katacağını düşünüyorum.
Yeni nesile tavsiyeleriniz neler ?
Bu arkadaşların dikkat etmesi gereken en önemli şey, projelerini oluştururken, beslendikleri kültür iklimine dikkat etmeleridir. Sanatçı, kendi kültür ikliminden beslenir, kendi kültür ikliminden beslenmiyorsa, Uluslar arası alanda da, ulusal alanda da kimlik sahibi olamaz.
BİZ TÜRKLER, YA ÖNDE GİDERİZ YA AYKIRI GİDERİZ
Türkiye’de Yerli filmlerin, Yabancı filmlere karşı ciddi bir üstünlüğü var, sizce bu durum başarı mı, yoksa başarısızlık mı, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Bu gayet olağan bir durum, bütün Dünya’da zaten aynı durum söz konusu, ama biz bu alanda onlardan daha öndeyiz. Biz zaten önde giden bir milletiz, genetik olarak önde gideriz, ortada yada geride gitmeyiz.
Biz Türkler, ya önde gideriz, ya aykırı gideriz. Biz çünkü, geriye dönüp bakmayan, sadece ufka bakan ve yeni bir şey gördüğünde fırlayıp giden bir milletiz.
Önemli bir dönem yaşıyoruz, 8-10 senedir, Türkiye’de Avrupa’da bu anlamda kendini takip etme anlamında en önde durumuna geldi. 1990 yılında, Amerika’lı dağıtımcılar Türkiye’ye geldiler ve biz o dönem, kendi ülkemizde, kendi filmlerimizi oynatacak salon bulamıyorduk, bugün ise Amerikalı dağıtımcılar dahi iyi bir yerli film varsa, onu kaçırmak istemiyorlar, çünkü daha çok seyirciyi o yapımlar alıyor. Bu yüzden, bu gelişmeyi iyi değerlendirmek lazım.
HERKES EN İYİ BİLDİĞİ İŞİ YAPMALI !
Oyuncuların yapım şirketi kurmalarını nasıl buluyorsunuz, Yapım şirketi kurmak kolay mı, başarıya ulaşmak için birkaç tüyonuzu paylaşabilirmisiniz. ?
Kurmak isteyen kurabilir, rekabet herkese açık. Ben 1984 yılında şirketimi kurdum, bugün olsa kurarmıydım, heralde kurmazdım. Çünkü yaratılıcığıma ayıracağım zamanın büyük çoğunu Yapımcılığa ayırıyorum. Ben halen ortalama 15 saat çalışıyorum ve asıl işim olan yaratıcılığımı tüm vaktimin, enerjimin sadece % 30’u ile yapıyorum, % 100’ünü harcamak isterdim. Bu bakımdan yapımcılık ayrı bir durum, bence herkes en iyi bildiği işi yapmalı.
Türkiye’deki Sinema eleştirmenlerinin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz, toplumu doğru yönlendirdiklerini düşünüyormusunuz ?
Sinema yazarları, çok faydalı ve olması gereken bir grup olarak düşünüyorum. Mutlaka kendileri de sektörün içersindeki gereksinimleri sorguluyorlardır. Ancak daha çok şey var, spekülatif değerlendirmelerden daha ileriye gitmeliler, bir filmin analizini, sadece beğenip beğenmeme ile yada şu oyuncu iyi oynamış, veya içinde marjinal fikirler barındırmasıyla ölçmemeliler. Sinema yazarlarımız daha iyi bilirler ki, bir filmin değerlendirilmesinde önemli ölçütler var. Estetiği, ritim değerleri, müziği, senaryosu, kurgusu, senaryo matematiği, kendi kültürel ikliminizle bağlantıları, bütün bunlara iyi bakılması lazım.
Kültür Bakanlığı ile Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün sektöre bakış açılarını ve çalışmalarını nasıl buluyorsunuz ?
Kültür Bakanlığı son yıllarda, Türk Sineması’na elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hem yasa çıkarma anlamında, hem de Sinema’nın gelişmesi, teşvik edilmesi anlamında gayretli olduklarını düşünüyorum. Özellikle bu gelişimde Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelik’in çok büyük emeği var. Ancak bu gayretlerin çokta yerini bulduğunu düşünmüyorum, çünkü sermaye birikimi oluşmuyor. Ben fon aracılığıyla yapılan yardımların, Ticari Sinemanın gelişmesine manii olduğunu düşünmeye başladım, çünkü bi insan, sonunda başarılı olmak zorunda olursa, belki daha iyi şeyler yapabilir.
Diğer taraftan, bazı filmlerin bütçesi biraz yüksek olunca, hemen Festival dışına atılıyorlar, oysa o yapımları Festival dışına itenlerde, aslında o ittikleri kişilerin filmlerinin gişesi sayesinde film çekebiliyorlar, buna da dikkat çekmek gerek.
REKABETİ GELİŞTİRİCİ TEŞVİKLER UYGULANMALI
Sinema sektörüne yeterli teşviğin verildiğini düşünüyormusunuz ?
Burada revize edilmesi gereken bir durum var, İlk filmlerini çekenler için, proje geliştirenler için parasal yardımlar olabilir, bunun dışında parasal yardımları çok faydalı bulmuyorum. Rekabeti geliştirici, ticari açılım sağlayacak bi takım teşvikler uygulanmalı, örneğin çok düşük faizli krediler olabilir, bu anlamda fon kuruluşları yapılabilinir, sponsorlukların değerli işlevsel hale gelmesi sağlanabilir. Bu hiç kimsenin sanatsal değer üretmesine engel olmaz, ancak o zaman Sinema teşvik edilir hale gelebilir.
Türk Sineması bu kadar hızlı büyürken, alt yapısı sizce ne kadar yerinde, oyuncuların sinema-dizi çalışma koşullarıyla ilgili sıkıntılarını dile getirdikleri bir Sendika açıldı, sizce ülkemizde gerçekten çalışma koşulları konusunda sıkıntılar var mı?
Önce yapımcıların bir araya gelerek bir karar vermeleri gerekiyor. Oyuncular sendika kursunlar tabiî ki, o zaman sözleşmelerine şu kadar dakika oynarımı da koydurtsunlar, artık her grubun, bir meslek birliği kurması, o meslek birliklerinin de bir federasyona gitmesi gerekiyor yada konfederasyon yapıyı oluşturması ve Meslek İlkeleri koymaları gerekiyor, bu ilkelere uymayana da, bu meslekten atılır denmesi gerek, Amerika’daki yapı böyle, işte o zaman bu sorun dedikleri şey, temelinden çözülür. Şu anda Meslek birliğinin varmı böyle bir yaptırımı ? Yok, Oyuncular Sendikası’na üye olmayanlar mesleği icra edebiliyorlar mı Evet, o zaman bu problem devam eder.
BEN 5 DEFA İFLAS ETTİM
Dizi sürelerini ilk uzatan sizsiniz ?
İlk uzun yapan benim ama, çözümünü ilk söyleyen ve ilk imzayı atacak yine benim. Ben bunu 7 sene evvel söyledim, halen de ilk imzayı ben atarım. 26 yıllık şirketim var benim, 5 defa iflas ettim ben, hiç derdim yok, ben bir daha kalkarım. Boşu boşuna konuşuyoruz, pankart açıyoruz, haklarımızı verin falan diye. Gerçekten bu problemin çözülmesini istiyorlar mı ? yol belli, Meslek Birliği toplansın, gerekirse olağanüstü toplansın ve yapımcıların hepsini çağırıp, desin ki arkadaşlar, sektörümüzün çalışma şartları değişmiştir, yeni çalışma şartlarımız bunlardır, lütfen sizde şu vakte kadar bu çalışma koşullarına göre yapılanmanızı yapın desin. Niye demiyor ? Niye insanlar pankartlarla orda burda yürüyorlar, o pankartlar açılınca, o sloganlar atılınca, o yürüyüşler yapılınca sorun çözülüyor mu ? Çözülüyorsa halen neden biz bunları konuşuyoruz.
Türk Sineması’nın Oscar’ı Yeşilçam Ödülleri organizasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Format olarak bakılacak olursa Yeşilçam Ödülleri çok önemli bir format aslında. Ama bunun gelişmesi gerekiyor, iyice oturtulması, daha geniş katılımla gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Türkiye’de Sinema’nın tek patronu olsaydınız, hayata geçireceğiniz ilk 3 şey ne olurdu ?
Tek patron olmak gibi bir düşüncem olmadı, Rekabet’in her alanda olması lazım, Sinema’da Patron olmayı asla istemem, ben film yapmayı seviyorum.
BENİM İÇİN GERÇEK DENİLEN ŞEY, BENİM HAYALİMDİR
Hayalleriniz neydi, ulaştınız mı, yeni bir Hayaliniz var mı?
Ben hayal üretiyorum ve hayal satıyorum, benim işim hayal kurmak, çünkü benim için gerçek denilen şey, benim hayalimdir. Ben her yıl 7-8 Üniversite’ye giderim, Üniversitelere gittiğimde, konferanslarda benim ana temam hayal kurma dersidir. Ben hep kendi hayalimin üzerinde yürüdüm ve halen de bunun üzerinde yürümeye devam ediyorum, ama henüz büyük hayalime adım adım yaklaşmaya çalışıyorum. Yeni hayalim, yine sektörel projeler, zaman bütçe gibi ayrıntılarıda geçerek inşallah bu hayalime de ulaşmayı ümid ediyorum.
Daha evvel bir röportajınızda, tek pişman olduğunuz şeyin Sigara olduğunu söylemiştiniz, çok içiyormusunuz, bırakmayı düşünüyormusunuz ?
Evet çok içiyorum, bırakmayı istiyorum, inşallah bırakacağım. Çünkü yaşama kalitemi ve enerjimi düşüren bir şey ama şimdilik zor.
BİZİM AİLECE HOBİMİZ SİNEMA
Osman SINAV’ın işi dışında, başka hobileri var mı, nelerle uğraşırsınız günlük yaşantınız da ?
En büyük hobim işim ve tabiî ki eşim ve çocuklarımla vakit geçirmek. Onlarla işimi paylaşıyorum, çünkü onlarda Sinemacı olmaya karar verdiler, eşim zaten sektörün içinden sayılır, konservatuarlı, hatta TURVAK’da hocalık yaptı, 3 çocuğum var, üçü de sinemayı seçtiler. O yüzden bizim ailece hobimiz Sinema diyebiliriz. Ben en iyi film kritiğini ailemle beraber yaparım.
Televizyonla aranız nasıl, Talk Show, Haber, Politika, Spor hangisi tercihiniz ?
Haber izlerim ve dikkatimi çeken Tartışma programlarını takip ederim.
Osman SINAV hangi takımlı ?
Ben takım tutmuyorum, daha doğrusu oynamadığım takımı tutmuyorum.
Son olarak hayatınızda VAZGEÇEMEYECEĞİNİZ 3 şey ile KABUL EDEMEYECEĞİNİZ 3 şeyinizi paylaşırmısınız.
Ailem, Sinema ve Adalet duygusundan asla vazgeçmem.
İkiyüzlülük, Yalan ve Adaletsizliği asla kabul edemem.
Röportaj: Turgut ÇEBER
Fotoğraf: Şafak GÜVEN
turksinemalari.com
Alıntıdır....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın