Robert Altman’ın gerçek bir bağımsız ruhla çektiği eser, yönetmenin “Sekiz Buçuk”a cevabı olarak anılabilir. Öyle ki “Hayal ve Görüntü”, çıkış noktası net olsa da karşımıza tamamen öznel akan bir psikolojik-gerilim çıkarmıştır. Özellikle yönetmenin kamera, kurgu, ses ve müziği birleştirerek yarattığı, çeşitli dokulardan beslenen özgün atmosfer duygusu filmin en önemli kozudur. Kadın tanımını yapma konusundaki tarafsızlığıyla dikkat çeken eser, yaratıcılık dönemi krizi filmlerinin arasında özel bir yere sahiptir.
Şizofren ev kadını Cathryn (Susannah York), etrafındaki insanların göremediği şeyleri görmektedir. Bu sırada romanını da tamamlamaya çalışan karakterimiz, bir süre sonra tüm bunların hayatını değiştireceğini kavramaya başlar. Peki kendisinin eşiyle de arasını bozacak bu durum sadece hayal ürünü müdür, yoksa gerçeğin ta kendisi mi?
Bir sanat eserini kaleme alma ya da oluşturma sürecini bunu yapanın gözünden ele alan ‘yaratıcılık dönemi krizi filmi’nin en özgün örneklerinden biri. “Hayal ve Görüntü” (“Images”, 1972), sinemada bilinçaltı ve şizofreni meselesi ile ilgilenen eserlerin belli başlıları arasında gelir. Altman imzalı yapıtın, bu konularda çokça örnek verildiği bir dönemde devreye girmesi biraz daha geri planda kalmasına yol açmıştır. Geçmişte yaşanan acıların insanoğlunun zihninde narinliğe göre bıraktığı etkiyi; röntgenci, kostümlü-dramavari ve gizemli bir örgüyle saran üstat, bu tabandan nev-i şahsına münhasır bir yönetmenlik zekası çıkarmıştır.
Susannah York’un tekinsiz ses tonu ve sahneyi esir alan unutulmaz performansıyla yükselen filmin, ‘bellek konulu filmler’ ya da ‘yaratıcılık dönemi krizi filmleri’ arasındaki yeri tartışılmazdır. Feminist okumalar konusunda da sinemanın en çok başvurulan kaynakları arasında olduğuna şüphe yok.
İşte beş maddede “Hayal ve Görüntü”yü tanımak...
1-Avrupa sineması revaçta
Yeni Hollywood döneminde Avrupa sinemasından en çok etkilenen yönetmenlerden olan Robert Altman, Martin Scorsese ve Peter Bogdanovich ile yakın seyretmiştir. Bu eseri de aslında bir bakıma kendisinin Fellini’nin “Sekiz Buçuk”una (“8 ½”, 1963) cevabıdır. Öyle ki burada bir roman yazarının ‘yaratıcılık dönemi’ni hayal-gerçek arasında gidip gelen tedirgin edici bir psikolojik dünya ile tasvir eder Altman.
Bunu yaparken yönetmenin, Fellini misali gerçeküstücü (sürrealist) bir yol izlediğini söylemek mümkün değildir. Zira sözde tek boynuzlu bir atın yani mitolojik bir figürün kırsal bölgeye gelmesi ile yaşananlar ele alınır burada. Ancak bu duruma Cathryn adlı Susannah York’un canlandırdığı yalnızlıktan mustarip ve şizofren karakterin izinde giriş yaparız. Karakterimizin filmin başında daktilo başında gösterilmesinin devamında sadece kendi ruhsal dünyasına hapsolması da “Hayal ve Görüntü”ye türler arasında dolaşacağı çok katmanlı bir yol açar.
Belki sonucunda bir psikolojik-gerilimdir bu eser. Ancak gotik film, gizem, kara film gibi türlerden de esintiler taşır fazlaca. Aslında bunu yapmasının ana sebebi, Altman’ın bir karakterin öznel dünyasına odaklanarak modern sinemada Antonioni ve Bergman’da gördüğümüz perdede bakış açısını canlandırma düşüncesini uygulama isteğidir. Her şey o kişinin gözünden akar iken karşımıza çıkanların ruhsal egzersiz, inanış kıstası ve bilinçaltı üzerine Freudyen bir tez çalışması sunduğu da söylenebilir.
Öyle ki daha ilk kareden itibaren yönetmen bu karakteri izleyiciden yabancılaştırmayı aklına sokmuştur. Bu doğrultuda da Cathryn’in nerede olduğunu bilmediğimiz evinin dışarıdan bir röntgenci kamerayla yansıtılmasını takiben narin bir iç ses ile edebi diyaloglar duymamız adeta aleyhimize kullanılır. Zira bir anda daktilo başındaki kadının dinginliği ile mekandaki aksesuar parçalarına yapılan kesmelerle yükselen ‘geriltme ezgisi’ devreye girer. Bunun devamında yönetmen filmini bu minvalde inşa etmekten gocunmaz.
Şizofren karakter tiplemesi çokça Bertolucci’nin “Partner”inin (“Partner”, 1968) politik düzleminin modernize edilmiş halidir burada. Altman da modern sinemadan sonra kendisi ile aynı dönemden bir başka ismin izdüşümüne yaslanmış olur böylelikle.
2-Bellek üzerine çok yönlü bir film modeli
Karakterle özdeşleştirmekten bizi sürekli uzakta tutan bir gerilim atmosferi hakimdir “Hayal ve Görüntü”nün temelinde. Öncellikle çalan telefondan korkarız, ardından o tiplemenin içinden gelen kendi sesiyle konuşmasından. Tüm bunlara istinaden mitolojik yolculuk başlar ve Cathryn kırsal bölgedeki evine eşiyle birlikte yol alır. Ancak filmin esas virajı orada dönülecektir. Bundan sonra adeta o bölgeyi mitolojideki ‘ölüm-yaşam arasında kalmışlık yeri’ olarak belirleyen Altman’ın itiraflarını görürüz perdede. Hades’in gerçek dünyadaki karşılığı, oraya girişi sağlayan ‘Charon’ ve ‘Styx Nehri’ olmaksızın bir ‘yol alma’ ile gerçekleşir. Modern ve konformist insanın ruhsal terapiye tabi tutulmasıyla derinlikli bir temsil bulur kendine.
Öncelikle Cathryn, evine giren bir başka Cathryn görür. Buna istinaden ilk bölümde görüp ‘halüsinasyon mu acaba?’ diye düşündüğümüz şeylerin karakterin zihninde geçtiği ortaya çıkar. Yani bir süre sonra bu sorunun çok fazla önemi kalmaz. Bunların devreye sokulmasının ana sebebi de karakterin hem şizofrenik ruh hali, hem de belli ki geçmişte yaşadıklarıdır. Yönetmen, burada cinayet işleyen ana karakterinin bu motivasyonunu ele alırken farklı bir film modeli kullanmayı seçer.
Normalde bizim alışık olduğumuz ‘bebeği olmadığı için krize giren, ardından başka adamlarla cinsel ilişki yaşayıp evliliğini bozduğu için bütün dünyası altüst olan’ kadının hikayesi, farklı bir şekilde gelişir. Hatta onun bu yaptıklarını gördükten sonra ya seyirciyi ağlatmasını ya da cinayet işlemesini bekleriz.
Burada ise yönetmen, Cathryn’in ruh halini portrelerken elde etmek istediği tıpatıp aynı kız prototipidir. Ancak bu sefer onun gerçek babası, yasak ilişkiye girdiği adam ve gerçek kocası arasında gidip geldiğini izleriz. Bu sanrısal yan karakterlerin hiçbiri birbirini göremezken, hepsinin Cathryn’in kendisi olduğu bir evrenle yüzleşiriz. Gerçek bir bellek analizi izlememiz sağlanırken baştaki o kriz durumunun ana sebebini anlayıp psikolojideki ‘Elektra kompleksi’ kavramıyla yüzleşiriz. Bunun için ‘alim’ veya ‘medyum’ olmaya gerek yoktur aslında. Zira Altman, seyirciyi ters köşe yapmaktan ziyade ele aldığı modelle ilgilenmeyi tercih eder.
“Hayal ve Görüntü” de başlangıçta bir yaratıcılık dönemi krizi filmi gibi gözükmesine karşın esasen o formülün geleneksel özelliklerinden sıyrılmasıyla değer arz eder. Bir karakterin kendi ile mücadelesi üzerine bir slasher filmi, bir gotik film, bir hayalet filmi, bir kara film gibi gözükür zaman zaman. ‘Gizem’ aşısını fazlalaştırınca ise Vilmos Zsigmond’un görüntüleriyle anlam kazanır.
3-Altman atmosferinden nağmeler
Altman burada şizofreninin beyaz perde karşılığını bulmaya çalışırken dingin bir görsel yapı ışığında ilerler. Ancak bunun üstüne usta görüntü yönetmeninin işlevini, John Williams’ın minimal müziklerine ve kurgu üslubuna göre dengeli yerleştirince, Roman Polanski’ye yakın bir gerilim atmosferi kurar. Belki baştan bütün gizemi çözeriz ama yönetmenin esas amacı psikolojik bir karakter portresini özgün bir vizyonla perdeye yansıtmaktır.
Buna istinaden “Hayal ve Görüntü”; 60’ların sonunda ve 70’lerde gördüğümüz “Ölümsüz Kadın” (“L’Immortelle”, 1963), “Tiksinti” (“Repulsion”, 1965), “Performans” (“Performance”, 1970), “Partner”, “Dönüşü Olmayan Yol” (“Point Blank”, 1967) gibi kara film sularında gezen eserlerle akrabalık kurar. Filmin temeline bakınca yönetmenin sinemanın bütün yollarını devreye sokup, zaman zaman kostümlü-drama grameriyle, zaman zaman da tiyatro gelenekleriyle zirve yaptığı görülebilir.
Altman, her zamanki gibi yalnız bir bireyin, hayattan yabancılaşmış bir karakterin ruh halini filmin yapısının içine yerleştirirken, hikayeyi arka plana iter. Anlatıyı ve olay örgüsünü ya da daha çok kendisini öne çıkarır. Aynen modern sinema uygulayıcısı birçok yönetmen gibi. Bu durum da “Hayal ve Görüntü”ye çok şey katar. Metnin içindeki cinsellik ve şiddet görüntülerinin sömürülmeden yerine ulaşmasına yol açar. Psikolojik ve felsefik anlamda derin metinler açar.
Aynı zamanda evde, kapalı mekanda kullanılan kameranın sürekli röntgenci bir pozisyona, üst kata, alt kata veya parmaklıkların arkasına yerleştirilmesi de atmosfer konusunda hınzır bir adım atmasını sağlar yönetmenin. Bu açıdan da Robert Wise’ın “Lanetli Ev”i (“The Haunting”, 1963) ile akraba olduğu söylenebilir filmin. Genelde orta ölçekli açılar ve uzun süren planlar tercih eden sinemacının, yavanlık ve sessizlikten aldığı güç buradaki dinginliğin ana kozu haline gelir kısacası.
Lafın özü perili ev filmi, kostümlü-drama, yaratıcılık dönemi krizi filmi ve tiyatro estetiği kullanan modern sinema ürünlerinin yönetmenlik stillerini iç içe geçirir. Tüm bunların gücünü arkasına alan ” Hayal ve Görüntü”, kıskanılacak derecede özgün bir yönetmenlik damgası kazanarak özel bir yere oturmuştur.
4-Kamera, pazıl, araba süsü ve aynalar
Aslnda bu portreyi oluştururken filmin son derece baskın metaforlarla bu ‘görünen-esas’ arasındaki ya da ‘hayal-gerçek’ ikilemindeki ruhları harekete geçirdiği görülebilir. Bu konuda da özellikle evinin içinde sürekli bir ‘kamera’ bulundurması ile kız çocuğun ‘pazıl’ yapmak için uğraşıp bunu becerememesi önemli bir rol oynar.
Öyle ki eski model fotoğraf makinesinin sacayağına bağlanmış hali anlamına gelen kameranın, salonun ortasında sürekli Cathryn’in çevresinde durduğunu gözlemlemek
mümkündür. Bu durum; filmin kendi içinde bir başka film döndürdüğünü anlatırken, edebi metnin ve Freudyen analizin işlevini kuvvetlendirir.
Yine Cathryn ve ona benzeyen kızın yaptığı pazılın ise filmin sonunda ‘tek boynuzlu at eve geldi’ anlamına gelen bir görünüme bürünmesi önemli. Zira o da sanki burada yazılmak istenip becerilemeyen, içinde kaybolunan romanın bir özetini sunar bizlere. Böylece hem teknolojik hem de doğal bir motivasyon da aşılanır buradaki gerçek dışılık için.
Elbette araba süsünün tedirgin edici ses tonu ile evdeki aynaların kullanılış şeklini de unutmamak lazım. Zira filmin ortalarında bir yerde Cathryn’in üç erkekle beraber toplu seks yaptığını düşündüğü anda ayna yakın planı ve netsizlik bu eylemin çok fazla kişiyle yapıldığı konusuna açıklık getiren stilize bir yoruma dönüşür. Bunun haricinde bir kostümlü-drama motifi edasıyla evin içinde aynayı sıkça görürüz.
Çünkü bu mekanın kullanılma sebebi gotik edebiyatta gözlemlediğimiz motiflerin bir kırsal bölgede devreye girmesidir. Bu durum da zaten filmin çok katmanlı yapısını özetler.Elbette bu eğilimin içinde gerilim kat sayısını arttıran araba süsünün işlevi de unutulmamalı. Onun ‘tekinsiz’ haliyle korku filmlerini akla getirmeyi ihmal etmediği şüphe götürmez bir gerçek.
5-Takipçileri
“Hayal ve Görüntü”nün, korku dokusuyla “Büyü” (“Don’t Look Now”, 1973) gibi bir eserde, şizofren karaktere yaklaşımıyla ise “Akıl Oyunları”nda (“A Beautiful Mind”, 2001) ve “Tersyüz”de (“Adaptation.”, 2002) etkisi vardır.
“Inland Empire” (2006) ve “Barton Fink” (1991) gibi kara film algılı daha savruk yaratıcılık dönemi filmlerinin esin kaynağı olarak görülmesi de yanlış olmaz. Ancak esasen François Ozon’un ‘polisiye roman yazarı kadın’ işlevinden bu formüle yüklendiği “Havuz”undaki (“Swimming Pool”, 2003) etkisi tartışmasızdır.
Nereden bulabiliriz?
Türkiye’de DVD’si yok. İngilizce altyazılı DVD’sine amazon.com’dan ulaşabilirsiniz.
Kimlik: Hayal ve Görüntü (Images)
Yapım yılı: 1972
Yönetmen: Robert Altman
Oyuncular: Susannah York, Rene Auberjonois, Marcel Bozzuffi, Hugh Millais, Cathryn Harrison
Senaryo: Robert Altman (Susannah York’un romanından)
Önemli Ödüller: Cannes Film Festivali’1973: En İyi Kadın Oyuncu
Önemli Ödül Adaylıkları: Cannes Film Festivali’1972: Altın Palmiye; Oscar’1973: En İyi Müzik; Altın Küre’1973: En İyi İngilizce Yabancı Film; BAFTA’1973: En İyi Görüntü Yönetimi
Bütçe: $ 807.000
Kerem Akça, yaratıcılık dönemi krizi filmlerine ustalıklı yaklaşımıyla dikkat çeken “Images”ı ele aldı
keremakca@haberturk.com
haberturk.com
Alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın