13 Aralık 2011 Salı

Bir yönetmen olarak İsmail Güneş portresi


Beyazperdeye yansıttığı hikayelerde alışıldık bakış açılarının dışına çıkarak sorgulayıcı ve muhalifbir dil tutturan İsmail Güneş, sinema yolculuğunda 25 yılı geride bıraktı.



Sinemaya Natuk Baytan’ın yanında reji asistanlığı yaparak başlayan yönetmen İsmail Güneş 25. sanat yılını geride bırakırken 2007 yılında Gülün Bittiği Yer ile başladığı üçlemesini de Ateşin Düştüğü Yer ile tamamlamaya hazırlanıyor. Meselesi olan filmler çeken, beyazperdeye yansıttığı hikayelerde alışıldık bakış açılarının dışına çıkarak sorgulayıcı, muhalif ve şaşırtan bir dil tutturan Güneş, Beyaz Sinema tanımlamasına en yakın duran isimlerden. İlk kez “Karanlık Bir Dönemdi” adlı kısa filmi ile kamera arkasına geçen İsmail Güneş, 1986’da ilk uzun metraj filmi  “Gün Doğmadan”ı çekti. İlk filminin ardından “Biz Doğarken Gülmüşüz”, “Ateş Böceği” ve “Küçük Sonsuz Yürek” adında üç ayrı gişe filmi geldi. Güneş, filmografisinin en önemli işlerinden olan Çizme’yi 1991’de tamamladı. Güçlü sembolik diliyle dikkat çeken film, ‘ezan yasağı’ gibi bir meseleyi 1990’lı yıllarca cesur bir bakışla beyazperdeye yansıttı. Antalya Film Festivali’nde de ilgi gören film, jürinin ‘İslamcı’ bir filme ödül vermeme kaygısına takılarak Festival’den eli boş döndü.

TRT’yle papaz oldu

İsmail Güneş, muhalif tavrını Çizme’den sonra da sürdürdü. Aynı yıllarda çektiği Bizim Ev dizisi laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle TRT’nin denetimine takılınca papaz kıyafeti giyerek TRT’nin tutumunu protesto etti. Aile ile ilgili devlet bakanlığı tarafından TRT’de yayınlanmak üzere çektirilen dizi, yayın programına alınmış ancak dizideki ‘olumlu’ imam tiplemesi yüzünden laikliğe aykırı bulunarak sansürlenmişti. Güneş, 1993 yılında çektiği “Beşinci Boyut”ta bu kez dindar çevrelerin tepkisini çekti. Film, müslümanları küçük düşürdüğü öne sürülerek muhafazakar kalemlerin eleştirisine maruz kaldı. 1999’da Gülün Bittiği Yer’e imza atan Güneş’in bu filmi eleştirmenler tarafından 12 Eylül işkencelerini en güçlü ve etkileyici şekilde anlatan film olarak değerlendirildi. Yapım aileden başlayarak toplumun tüm katmanlarına uzanan ve nihayetinde devlet eliyle uygulanan şiddeti tartışmaya açıyordu. İsmail Güneş’in şiddetle meselesi Gülün Bittiği Yer ile sınırlı kalmadı. Şiddetin değişik versiyonları üzerine bir üçlemeye imza atan Güneş, Sözün Bittiği Yer’de de maddenin insan üzerindeki baskısına odaklandı. 2005 yılında The İmam’ı yapan Güneş, bu yıl çekimlerini tamamladığı Ateşin Düştüğü Yer’de ise töre ve namus gerekçesiyle işlenen cinayetlere yine farklı bir pencereden bakıyor. Sektörün sorunları ile ilgili çalışmalar da yürüten Güneş, sinema örgütlenmelerinde aktif olarak görev yapıyor.

En güçlü filmi Gülün Bittiği Yer


Atilla Dorsay

Yücel Çakmaklı’nın başlatıcısı ve önderi olduğu sinemaya islami bir bakış açısı getirmeye çalışan yönetmenlerin önde gelenlerinden biri. İsmail Güneş’in ideolojisi ne olursa olsun sinemasal olarak neler yapıp ettiğine bakmak daha doğru. O açıdan bekleneni verememiş bir yönetmen. Zaten çok az film yapma imkanı bulmuş. Bu filmler içinde benim beğendiğim iki film Beşinci Boyut ve Gülün Bittiği Yer. Beşinci Boyut’u sinemaya getirmeye çalıştığı bir tür soyut yaklaşım çerçevesinde sevdim. Gülün Bittiği Yer ise hiç İsmail Güneş’ten beklenmeyecek biçimde 12 Eylül ve onun sağ sol ayrımı yapmadan kimi genç insanlara uyguladığı işkenceler üzerine yapılmış en güçlü filmlerden biriydi. Ne yazık ki o filmlerin açtığı kapıdan devam edemedi. 2000’li yıllardan sonra üstelik teorik olarak ona yakın ideoloji iktidarda olmasına rağmen İsmail Güneş bence çok iyi filmler yapamadı. The İmam kendisinden sözettiren bir film oldu.  Kendi çapında önemli bir sinemacı. 25. yılını kutluyorum.

‘Sinemamızın Ebuzer’i’


Nazif Tunç

İsmail Güneş adı cesaret kelimesiyle birlikte kalacak  bende. İsmail sinemamızın gereksinim duyduğu gözüpek yiğitlerden biridir. Yapıtlarıyla rahatsız etmek ister. Uyumdan, uzlaşmadan yana değildir. Su durulsun, yara iyileşsin, düğüm çözülsün ister. Ebuzer duruşuyla ‘Yalnız yaşar, yalnız yürür, yalnız haşr olur’. İsmail Güneş sineması yenilikçi bir sinemadır. Meseleleri, konuları, çerçeveleri, mizansenleriyle, biçimiyle yenilikler getirmiştir. Hep birbirinden farklı  konuların, duyguların derdinde olmuştur. Alışılmış olana rıza göstermez. Seyirciyi de yeni koridorlara sokmaktan endişelenmez. İsmail Güneş’in temiz, net, arı duru, sağlam bir çerçevesi vardır. Karmaşık, belirsiz, saklanmış olanı sevmez. Seyirci her şeyi bilsin, görsün ister. Açık bir muhafazakarlık kaygısı peşinde değildir. Köklü inanç meselelerini olağan ve yaşamsal akışta doğallık içinde kullanmayı sever. Her haliyle, her durumuyla insanı anlatmayı öne alarak fıtrattaki  özün peşindedir.

İflah olmaz muhalif


Nedim Hazar

İLK filminden en son çalışmasına kadar ‘nev-i şahsına münhasır’ bir yönetmen.  Kendine ait bir anlatımı, dili, yaklaşımı, hasılı; sineması olan yönetmendir. Bütün bu ‘özgünlüğü’ içinde her filmi birbirinden farklılık arzeder. İnsanı odağına oturtup anlatır öyküsünü. Öte yandan iflah olmaz bir muhaliftir. Bu nedenledir ki, hangi düşünceye sahip olursanız olun, asla ‘sizden’ görünmez, hep ‘öteki’ gibi algılanır. Ve ne yazık ki, onun bu yönü filmlerinin ve mesleki kariyerinin de kaderini tayin etmiştir. Güneş sineması bu nedenle asla rasyonel ve objektif bir değerlendirme şansı yakalayamamış, belki de bu yüzden seyirci ile buluşma şansını hep yitirmiştir. Üzüntüm şu, ülkemiz sinema sektörü bu tür farklı tat ve yetenekleri, bambaşka düzlemlerde harcadığı için, bir türlü istediği filmi yapamamışlardır. Güneş için de bu böyledir. Finansal sorunlar, yapımcı sıkıntıları, gösterim problemleri, ön yargılar ne yazık ki sanatın önüne geçmiştir Güneş sinemasında.

GÜLCAN TEZCAN  /  İSTANBUL
stargazete.com
                                                                                                                                           Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın