Afrika kıtasındaki gelişmekte olan ülkelerde dikkate değer ve ilginç bir sinema hareketliliği var. Sinema hareketliliği derken, film yapımı, dağıtımı ve gösterimini kastediyorum... Bu yazıyı yazmama neden olan Afrika filmlerini Fransa’nın TV5 kanalından, gelişmeleri yabancı kitap ve dergilerden izliyorum. Afrika’nın çok kültürlülüğü, sömürge geçmişi, ülkelerinin karmaşık ve içiçe geçmiş tarihi nedeniyle Afrika sineması üzerine yazı yazmak, doğru ve uzmanca yorumlarda bulunmak gerçekten çok güç. “Afrika sineması” denilince genellikle Büyük Sahra Çölünün güneyinde yer alan ülkelerdeki sinema etkinlikleri akla geliyor. Kuzey Afrika ülkelerindeki sinema ise daha çok Arap ülkeleri sineması kapsamında incelenmektedir. Bununla birlikte, bir Kuzey Afrika ülkesi olan Cezayir’in son zamanlarda kıta Afrikası sinemasına oldukça önemli katkılarda bulunduğunu da burada belirtmek gerekiyor. Bu konuda aşağıda ayrıntılı bilgiler vereceğim.
Film sanayiinde uluslar arası finasmanın etkin rol oynaması Afrika sinemasını da kapsamaktadır. Zimbabve ve Güney Afrika kökenli olup da batı ülkelerinde film yapan beyaz Afrikalı yönetmenler ve yapımcılar vardır. Filmlerde, artistik, estetik, senaryo seçimleri bakımından salt Afrika’ya özgü seçimler yapılmadığından, özgün ve bütünlüklü saf bir Afrika sinemasının varlığından söz edilemez. Film yapımcıları özgün Afrika öykülerini kullansalar da bu öyküler çoğu kez değiştirilmekte, yatırımı yapan batılı film yapımcısı tarafından kendi kültürüne uyarlanmakta, böylelikle de özgünlüklerini yitirmektedir. Türdeş bir Afrika sineması bu bakımdan çok az örnekli, yerel ve sınırlıdır. Film yapımcıları, eleştirmenler, sinema yazarları Afrika sinemasından söz ederken, gerçekte çoğul bir Afrika sinemasından söz ederler ve bu nitelik sözkonusu sinemanın batı sinemasına başlı başına bir seçenek oluşturduğu anlamına gelmez. Afrikalı film yapımcılarının çoğu batı ülkelerinde eğitim görmüşlerdir. Bu yüzden Afrika sineması hiçbir zaman içine kapanık bir gelişme çizgisi izlememiştir. Dünya filmciliğinin bir parçasıdır o. Afrika sinemasında Fransız etkisinde olan Batı Afrika ülkeleri sineması ile ırk ayrımcılığının(apartheid) sona erdiği dönemden günümüze Güney Afrika Cumhuriyeti sineması önemlidir ve bu yazının konusunu da ağırlıklı olarak bu ülkelerdeki sinema etkinlikleri oluşturmaktadır( Diawara, Manthia(1992), African Cinema: Politics and Culture, s.22-140, Bloomşngton and Indianapolis: Indiana University Press.).
Fransız sömürgesi Afrika ülkeleri geçmişte kendi ülkelerinde film yapmak hakkına sahip değillerdi. 1934 Laval Kararnamesi filmlerin içeriğini denetliyordu ve Afrikalıların filmlere olan yaratıcı sanatsal katkılarını en alt düzeye indirmişti. Güney Sahra(Sub-Sahara)Afrikasından ilk film “Afrique sur Seine”(Sen üzerinde Afrika), 1955 yılında Paris’te yaşayan Paulin S. Vieyra adlı bir yönetmen tarafından yapılmıştır. Fransa, sömürgelerinin bağımsızlıklarını kazanmasından sonra, Concortium Audio-Visuel International/CAI (Uluslar arası Görsel İşitsel Konsorsiyumu) kuruluşunu meydana getirerek Afrika sinemasını desteklemeye başlamıştır. Bu gelişme masumane bir yardım değil, basbayağı modern bir kültür emperyalizmi siyasetidir. Böylelikle film dağıtım ve gösterim ağı görünüşte eski sömürge yönetimlerine devredilmiştir. Bu politika sonucunda 1960’lı yıllar boyunca eski Fransız sömürgelerinde film yapımcılığı, dağıtımı ve gösterimi bir ölçüde de olsa gelişmiştir. 1980 yılında da sosyalist Mitterand Hükümeti, Afrikalı yönetmenleri, Fransız kültürü etkisindeki Afrika sineması ve diğer kültürel etkinlikleri desteklemiştir. Ancak, birçok Batı Afrikalı film yapımcısı, bu dönemde, buyurgan yönetici rolü oynayan, emperyalist, sömürgeci Fransa’yı ve yardımlarını eleştirmiştir. Batı Afrika ülkeleri, 1990’ların başlangıcına kadar, Afrika kıtası ülkelerinde, film yapımı, dağıtımı ve gösteriminin yüzde sekseninin denetler hale gelmişlerdir. Fransız şirketleri COMACICO ve SECMA, eski Fransız sömürgelerindeki film dağıtımı ve gösterimini kontrolünde bulunduran başlıca şirketlerdir. Bazı eski sömürgelerin bağımsızlıklarını kazandıktan sonra film sanayilerini millileştirmeleri üzerine adı geçen iki Fransız şirketi bu ülkelerde film dağıtmayı ve film gösterimini durdurmuştur. Bu olumsuz gelişmeden sonra Afrikalı film yapımcılarının filmleri kendi ülkelerinde gösterilemez olmuş; onlar da ülkeleri hükümetlerinin film dağıtım ve gösterimini millileştirmesine tepki göstermişlerdir. Özgün Afrika filmlerinin dağıtımı ve gösterimi durunca ortaya çıkan boşluğu daha ucuz olan Holywood, Bolywood ve Kung Fu filmleri doldurmuştur.
Günümüzde Afrika ülkelerindeki ekonomik sorunlar ve siyasi dengesizlikler film yapımcılığını ve yönetmenlik kariyeri seçimini olumsuz etkilemektedir. Buna karşın, uluslararası alanda tanınmış Afrikalı film yapımcılarının çoğu, yine de Batı Afrika’daki eski Fransız sömürgelerinden çıkmaktadır. Senegalli yazar ve film yapımcısı Ousmane Sembene, Güney Sahra bölgesinden olup, üçüncü filmi olan “Kara Kız”(Black Girl /1966) ile uluslar arası üne kavuşmuştur. Sembene’nin son filmi olan, kadın cinsel organının sakatlanmasını konu alan “Moolaadé(2004)” de aynı yıl Cannes Film Festivali’nde Dikkate Değer Film ödülünü almıştır. Mali’li film yapımcısı Süleyman Cissé de toplam altı film çekmiştir. Onun “Yeleen” adlı filmi kuşkusuz bunların en iyisidir. Moritanya’lı yönetmen Med Hondo’nun gerçeküstücü bir biçemle çektiği fragmanter anlatımı olan “Soleil O(1967)” filmi, Senegal’li Djibril Diop Mambery’nin Batı ve Afrika öyküleme biçimlerini anlatımda yanyana kullandığı “Touki Bouki(1973)” filmi önemlidir. Burkina Faso’dan Batı Afrika’nın en tanınmış yönetmeni olan Idrissa Ouedraogo da yirmiden fazla film yapmış; “Yaaba(1989)” ile aynı yıl Cannes’da FIPRESCI ödülünü; “Tilai (1990)” filmiyle 1990’da yine Cannes’da Jüri Büyük Ödülünü, keza 1991 yılında da yine aynı filmle bu kez FESPACO Büyük Ödülünü kazanmıştır. Burkinabe’li film yapımcısı Gaston Kaboré “Wend Kuuni(Tanrının Hediyesi)(1982)” adlı ilk filmini çekmiş; Burkina Faso’nun Başkenti Ouagadougou’da kendi parasıyla Imagine adlı bir ulusal film okulu kurmak amacıyla yeni bir film yapımına girişmiştir.
Batı Afrika ülkeleri film yapımcıları genellikle toplumsal gerçekçi filmler çekmektedir. Bu çerçevede, toplumsal-kültürel konular, melodramlar, hiciv, komedi türü ve marjinal grupların konu edildiği filmler yapılmaktadır. Senegal’liYönetmen Sembene, Burkinabe’li Sekou Traoré ve Mali’li Cheick Oumar Sissoko’nun filmlerinin konuları bu türlerle ilgilidir. Afrika ülkelerinin sömürge tarihi geçmişini konu edinen filmler de yapılmış ve yapılmaktadır. Sembene’nin çektiği “Camp de Thiaroye(1987)” bir grup Senegalli askerin Fransız ordusu tarafından katledilmesi üzerinedir. Cissé’nin yukarda belirttiğim Yeleen’i ise sömürgelikten önceki adetlere ve geleneklere dönüşü konu edinmiştir. Afrika sinemasının temel amacı, Batının Afrika’daki sömürgeci temsiliyle rekabet edebilecek yeni bir sinema dilini geliştirmektir. Afrika filimciliği alanında çalışan N. Frank Ukadike( Black African Cinema, University of California Press., Berkeley, Los Angeles, London,1994) ve Melissa Thackway(Africa Shoots Back: Alternative Perspectives in Sub Saharan Francophone African Film, James Currey, Oxford, 2003) gibi kuramcılar, Afrika sözel öykü anlatımcılığı bağlamında özgün Afrika film estetiğinin kuramsal zeminini oluşturma çabasındadırlar. Ancak, bu yeni film dilleri Afrika dışındaki filmlerle benzeşmektedir. Batı filmlerinin etkileri Afrikalı yazarlar ve film yapımcıları tarafından dönüştürülmekte ve uyarlamalarda kullanılmaktadır.
Afrika sineması ile ilgili olarak tüm kıta sinemacılığını kapsayacak biçimde Burkina Faso’nun Başkenti Ouagadougou’da iki yılda bir FESPACO(Festival Panafricain du Cinéma et de la Télevision de Ouagadougou) Festivali düzenlenmektedir. Burkina Faso, dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olmasına karşın bir film sanayii kurabilmiştir. FESPACO Festivali,1969 yılından beri yapılmakta, tüm ülkelerden yarım milyon ziyaretçi çekebilmektedir. Çok sayıdaki sinemada aynı anda birden fazla Afrika filmi seyredilebilmektedir.
FESPACO’nun yanısıra, 1969 yılında bir de Cezayir’de FEPACI(Federation Panafricaine des Cineastes) Federasyonu kurulmuştur. Bu kuruluşun amacı, ulusal örgütleri Afrika filmleri yapımı ve dağıtımına cesaretlendirmek ve desteklemektir. FEPACI, yayımladığı bir bildiriyle, bağımsız Afrika ülkelerinin kültürel ve ekonomik yabancılaşmasıyla mücadele ve sömürgeciliğin eleştirilmesi amacıyla, yarı belgesel, öğretici kurgusal filmler ve yeni estetik biçemlerin ortaya konulması gereksinimini vurgulamıştır. Ayrıca, batı kültürel ve ekonomik emperyalizmine karşı sürekli savaşımda ulusal film sanayileri yaratmanın yanısıra yapılacak filmlerin bir eylem aracı olarak kullanılması üzerinde de durulmuştur.
Batı Afrika film yapımcılığı içinde kadın film yapımcılarının da öne çıkmaya başladığı görülmektedir. Burkinabe’li kadın yönetmen Fanta Regina Nacro, La Nuit de La Verité(Gerçeğin Gecesi) filmini çekmiştir. Yine Burkinabe’den kadın film yapımcısı, Idrissa Ouedraogo’nun öğrencisi Appoline Traoré, “Sous La Clarté de la Lune(Ay Işığı Altında-2004)” adlı filmi yapmıştır. Bu filmde geleneksel Afrika kültürü ile modernite çelişkileri ve gerilimi işlenmiş; ve film dijital teknikle çekilmiştir. Halihazırda Afrika film yapımcıları da geleneksel tekniklere kıyasla daha ucuz olan dijital teknolojiyi kullanmaktadır.
Fransa destekli Batı Afrika sinemasının yanısıra, Güney Afrika sinemasının da sömürgeci engellemelere karşın yüz yıllık bir geçmişi vardır. Hareketli resimleri ilk kullanan ülkelerden birisidir Güney Afrika. Irk ayrımı(Apartheid) döneminde genel olarak Afrika sinemasına değin tarihi ve kuramsal tartışmaların dışında kalmıştır. Film yapımı söz konusu dönemde her türden baskıların aşırılığı nedeniyle siyasi eylem aracı olarak kullanılamamıştır. Buna karşın, Mozambik, Guinée-Bisseau ve Angola gibi ülkelerde özgürlük hareketlerini desteklemek için belgesel filmler üretilmiştir( Ukadike, a.g.e., s. 223). Irk ayrımı döneminde birçok afrikalı aşırı yoksulluk nedeniyle film seyredemiyordu. Ancak, ırkçılık döneminden sonra Güney Afrika’da kıta Afrikası’na katılmış; “Afrika Rönesansı”nın bir parçası olmuştur. Bu çerçevede, Nisan-2006 ayında Johannesburg’da Panafrika Filmyapımcıları Federasyonu-FEPACİ ve Güney Afrika Sanat ve Kültür Bakanlığı ile Ulusal Film ve Video Vakfı(NFVF) tarafından bir Afrika sinema zirvesi düzenlenmiştir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde son oniki yıldır özellikle ırkçılık döneminde baskılara maruz kalan siyah yönetmenler film yapımcılığına cesaretlendirilmekte; bunlar devlet organları ve çeşitli kuruluşlarca desteklenmektedir. Ancak, Güney Afrika Cumhuriyeti film sanayiinde siyahlar lehine ilerlemeler çok yavaştır. Bu sektörde halen beyazların(Africaner)hakimiyeti devam etmektedir. Güney Afrikalı film kuramcısı Martin Botha’nın yazdığına göre, ülkenin vahşi yaşamına ilişkin uluslar arası belgesel film talepleri genç zenci yetenekleri ortaya çıkartmış; böylelikle dijital tekniklerin kullanımı hem teşvik edilmiş hem de yaygınlaştırmıştır(Botha, Martin( 2003), The Song Remains the Same: The Struggle for a South African Film Audience.Bkz., www.fru.co.za/resources/essay.php?uid=22).
Güney Afrika’da yaşayan nüfusun sadece belli bir kesimi düzenli olarak sinemaya gitmekte; onlar da, yerli üretim filmleri yetersiz bularak genellikle dışardan ithal edilen Holywood filmlerini seyretmeyi yeğlemektedir. Güney Afrika’nın başlıca film dağıtıcıları Ster Kinekor ve Nu Metro, yerli filmlere pek şans tanımamaktadır. Yerli filmler için seyircinin merakını kışkırtmak, yeni seyirci kuşağı oluşturmak gerekmektedir. Ancak, yerli filmleri dağıtma ve göstermenin parasal getirisi cazip değildir. Yatırımlar çoğu kez geri dönmemekte ve kazandırmamaktadır. Dağıtıcıların yerli filmlerin gişe hasılatı yapacağına inanmaları için bunlar yerel sinemalara daha çok dağıtılmalı, yerli film kotaları artırılmalıdır. Güney Afrika filmciliği 2005 yılında, 2004 yılı yapımı olan “Yesterday(Dün)” filmiyle yabancı film kategorisinde Akademi Ödülü almıştır. Bu filmde genç bir Zulu annesinin AIDS hastalığıyla savaşımı konusu işlenmiştir. Yine aynı yıl Zola Maseko’nun 1950’li yıllarda Sophiatown’da ırkçılık karşıtı savaşımı işleyen “Drum”(2004) adlı filmi FESPACO Büyük Ödülü’nü almıştır. Bu ödülün Fransız hakimiyetindeki bir Festivalde alınmış olması onun önemini artıran bir başka özelliktir. Mark Dornford-May’in “U-Carmen e-Khayelitsha(Khayelitsha’da Carmen-2005)” filmi, Bizet’nin Carmen operasını yorumlamıştır. Bu film de 2005 Berlin Uluslar arası Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülünü kazanmıştır. Güney Afrikalı kadın film yapımcısı Maganthrie Pillay’in “34 South(2005)” adlı yol filmi, yeni Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki kimlik konularını işlemektedir. Gavin Hodd’un “Tsotsi(2005)” adlı filmi de, Fernando Meirelles’in Rio de Janeiro çetelerini konu alan City of God(2002) filmi gibi Soweto çetelerini konu edinmiştir. Bu film; 2006 yılında En İyi Yabancı Film dalında Akademi Ödülünü almıştır. Güney Afrika filmleri genellikle ırk ayrımı sonrasında değişik temaları işlemektedir. Dramlar, savaşım öyküleri, popüler komedi ve müzikaller başlıca film türleridir. Birçok filmde halen, klasik olarak, ırk ayrımı, ırklara göre sınıflandırma, ırkçılık konularını ele almaktan vazgeçilememektedir(Balseiro, Isabel and Masilela, Ntongela(2003), To Change Reels: Film and Film Culture in South Africa, Wayne State University Press, Detroit, USA.).
Afrika sinemasının sömürge sonrası dönemde özgün bir sinema dili arayışı olumludur. Ancak, sömürge geçmişi, batı kültür emperyalizmi ve küreselleşme, gelişmiş ülkeler sinemasının batı ülkeleri üzerinden kıtadaki etkisi, bu dil arayışı ve özgün kalma çabalarını olumsuz etkilemekte, Afrika sinemasını ister istemez yozlaştırmaktadır. Afrika sinemasının kendi kültürü içinde özgün bir çizgide gelişebilmesi için, öncelikle, yapım, dağıtım, gösterim açısından finansal özerkliğe kavuşması gereklidir. Modası geçmiş millileştirme uygulamaları gelişmeyi kösteklemekte, finansman olanağı da sağlayamamaktadır. Afrika sineması, kendi öykülerinin filmini çekmeli; tüm kıtada kimliklerin oluşumunda temel rol oynayan özgün kültürünün anlatımı için önemli bir araç olma görevini sürdürmelidir. Onun bu görevini yerine getirebilmesi, gelişmiş ülkelerin dev sinema sanayilerinin küresel rekabetine dayanabilmesi için kendi ayakları üzerinde durana kadar korunması ve desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak, sömürgelikten yeni kurtulan gelişmekte olan Afrika ülkeleri, sinemalarına yeterli kaynak ayıramamakta, bu nedenle de gelişmiş sömürgeci ülkeden parasal destek alarak kültür emperyalizminin güdümünde kısır döngü içinde bocalamaktadır.
mevsimsiz.net
Alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın