15 Kasım 2011 Salı

Can Eren Söyleşisi


Banu Bozdemir kısa film yönetmenleriyle gerçekleştirdiği söyleşiler serisine bu hafta Can Eren ile devam ediyor. Sözü yazarımızın kalemine bırakıyoruz: "Can Eren ile bana gönderdiği 'Ahnectha' filmiyle tanışmıştım… Steampunk tarzıyla çekilen filmi izlerken zorlandığımı itiraf etmeliyim. Zaten kıyamet sonrası yalnızlaşma üzerine eğiliyordu film, zorlanmam normaldi. Baydara Edra ise Eren’in son filmi ve klasik sinema anlatımına daha yakın. Denemeyi seven Can Eren’le güzel bir sohbet gerçekleştirdi

Kısa filme biraz daha farklı bakıyorsun, tarz, teknik ve içerik olarak kısa filmi nasıl yorumlarsın?
Can Eren: Aslında tam anlamıyla bir kısa filmci olduğum söylenemez. Hikaye yazarken ve çekerken ana fikri elimden geldiğince çabuk tek bir noktada toplamaya çalışıyorum, kısa film bunu gerektiriyor ama bu konuda biraz zorlanıyorum. Bu sebepten hikayelerimi orta ya da uzun metrajda daha rahat anlatabileceğimi düşünüyorum. Kısa filmlerin ticari eserler olmamalarından ve metraj olarak en kısa süreye sahip olan eserler olmalarından ötürü daha özgür ve özgün olmaları gerektiklerini düşünüyorum. Bana göre kısa filmde tarz, teknik ve içerik üçlüsü standart şablonları zorlamalı ve aşmalı.
Filmlerini okul için mi çekmeye başladın, zaman içinde nasıl bir değişiklik oldu? Tarzının olgunlaştığını düşünüyor musun?
Portfolyomdaki bütün işleri üniversite eğitimim süresince yaptım ama çok öncesinde, küçükken, kendi çizgi filmlerimi yapardım. Genelde fikir olarak küçük, beni etkileyen belki de her çocuğu etkileyen sıradan şeyler olurlardı. Üniversite döneminde yaptığım ilk işlerden pek memnun değildim. Bu memnuniyetsizlik üzerine bir hocam, kullanılmayan bir bahçe hortumunun ilk kez açıldığındaki çamurlu suyun berraklaşma sürecini örnek vermişti. Şimdi üniversite yıllarıma göre daha berrak olduğumu düşünüyorum. Sanırım en sonunda tekrar her çocuğu etkileyen sıradan şeyler anlatabileceğim.

Belgesel, kurmaca, canlandırma… Aslında sinemaya ait tarzları deniyorsun. Sana yakın olan tarz hangisi?
Belgesel denemelerim oldu. Proje odaklı işlerdi genelde. Canlandırma ise sevdiğim ve saygı duyduğum çok başka bir dünya. Fakat benim için üretim ve anlatım yönünden çok zor bir tür. Sanırım kurmaca benim hikayelerime en yakın tarz.
Kısa filmde tekniğin mi yoksa içeriğin mi önemli olduğunu düşünüyorsun?
Tabii ki öncelik içeriğin. Anlam olmadan anlatım olamaz ama Türk ve dünya sinemasının büyük bir kısmının geldiği nokta tekniği göz ardı edebileceğimiz dönemlerin çok uzağında. Her izleyicinin görsel anlamda beklenti seviyesi dünya ve ülke standartlarıyla paralel olarak gelişiyor, değişiyor. Bu durumu göz ardı etmenin, içeriği negatif yönde etkileyeceğini düşünüyorum.
Dragonfly’da bir kadının kurmaya çalıştığı çoğunluğun yalnızlığına değinmişsin.  Yalnızlık filmlerindeki konulardan biri. Bu yalnızlık halini neye bağlıyorsun?
Yalnızlık; sevdiğim, içinde kendi mutluluğunu, mutsuzluğunu, heyecanını, sıkıntısını barındıran bir durum. Kontrastlardan oluşan bir kompleks bana göre yalnızlık. Yalnızlığı yalnız olma halinden ziyade; durum, durum karşısında oluşan beklenti ve beklenti gerçekleştiğinde oluşan hayal kırıklığı olarak tanımlamayı tercih ederim. Benim yalnızlığım bu ve bunu seviyorum. Dragonfly bu tanım için iyi bir örnek.

Ahnectha ilk steampunk tarzı kısa film olarak değerlendiriliyor. Neden bu tarzı deneme gereği duydun?
Ahnectha "voiceless room" benim için bir dönüm noktası. Ahnectha'nın hikayesi bekleyen bir kadının beklenti hikayesi aslında. Bu hikayeyi başka türlü de anlatabilirdim ama ben formu bozmayı tercih ettim. Bu formu bozarken sevdiğim bir bilimkurgu alt türü olan steampunk motiflerini kullanmak istedim. Ahnectha benim için "hikayenin formunu bozabiliyor muyum?" sorusunun cevabı oldu. İyi ya da kötü, önemli değil, bozabildiğimi fark etmeme sebep oldu.
Filmin soğuk havası, aslında kıyamet sonrasına ilişkin çok tanımlayıcı bir anlatım içermiyor. Ama etkili bir film olduğu bir gerçek! Bu da denemelerinin bir parçası mıydı? Yoksa steampunk tarzını başka filmlerinde de denemek ister misin?
Evet, dediğim gibi Ahnectha bence başarılı bir deneme. Steampunk tarzına gelince, benim kafamdaki forma uygun görsel ve edebi bir dünyası var. Şimdilik ana yemek olmayacak gibi gözüküyor ama kesinlikle menüde olmasını isteyeceğim bir tarz.
"Baydara Edra’nın Kaderi" tam anlamıyla profesyonel bir anlatım içeriyor. Ve klasik sinema diline daha yakın… Anne oğul ekseninde bir hikaye anlatmak nereden aklına geldi?
Baydara "Edra'nın kaderi" aslında bir aşk hikayesi. Formu bozulmuş bir hikaye. Ahnectha'dan farkı formu sonradan bozulmuş bir hikaye değil. Baydara da benim için başka bir dönüm noktası. Baydara'nın üslubu hikayelerimi hatta karakterimi bile etkiledi. Annemle bir sorunum yok, onu hala çok seviyorum.


Yurtdışıyla bağlantın var mı? Yurtdışında kısa film çekmenin farkı ve avantajları nedir sence?
Yurt dışında sektör içi deneyimlerim oldu. Dediğim gibi yurt dışında çekilen kısa filmler konseylerin desteğiyle daha profesyonel oluyor. Yönetmen odaklanması gereken iki temel şeye rahatça odaklanabiliyor, anlatı ve anlatım.
Kısa filmin ülke sorunlarını sahiplenmesi gerekir mi sence?
Ülke sorunlarını sahiplenme fikri. Evet, muhakkak gerekli. Fakat niyeti iyi sorgulamak gerekiyor. Zaman zaman bu fikir etrafında dönen niyeti bozuk işler gözlemliyorum. Niyet derken ideolojiden bahsetmiyorum tabii ki de. Sinemanın anlatı ve anlatım gücünün kullanılmadığı sadece hazır ve popüler olanın etrafında dönen işlerden bahsediyorum. Sinema anlatı ve anlatım gücü kullanılmadığı taktirde evrensellik özelliğini kaybediyor. İşte tam bu noktada niyeti sorguluyorum.

Son yıllarda artan politik imgeli kısa filmler daha ilgi çekici hale geldi. Bu konudaki düşüncelerin?
Ülkenin içinde bulunduğu durumla paralel olarak artıyor. Ayrıca teknik ekipmana ulaşmak artık eskisinden daha kolay. Yani bu beklenmedik bir durum değil. Fakat üretimin bu denli hızlı olması kavramın içini de o denli hızlı boşaltabiliyor. Tabii ki bu durumun aksi de mümkün, bu tamamen üretilen eserlerin içerik kalitesiyle doğru orantılı.

Bundan sonra yapmak istediklerin?
Kısa vadeli planlarım yok, uzun vadede bir hikaye üzerine çalışıyorum, fantastik kara mizah olarak etiketleyebiliriz. Bu ülkeyi seviyorum ve elimden geldiğince burada işler yapmaya devam edeceğim.
Beğendiğin  kısa ve uzun metraj film yönetmenleri hangisi?
Kısa metrajda yönetmen olarak takip ettiğim kimse yok, uzunda şimdilik Ethan-Joel Coen Kardeşler, Jean-Pierre Jeunet, Terry Gilliam.

Röportaj: Banu Bozdemir
Beyazperde.com
                                                                                                                                       Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın