Onur Ünlü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Onur Ünlü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2011 Perşembe

Modern Türk sinemasının en çarpıcı filmi..


Yani çarpıldım.. Birlikte gittiğim dostlarımın da en az benim kadar çarpıldıklarını gördüm..
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz bilmem.. Ama "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi" bir yerinden sizi mutlak, ama mutlak çarpacaktır.. Filmden, benim ve dostlarım gibi "Vay be.. Ne filmler yapmaya başladık" diye keyifle de çıkabilirsiniz, küfür ederek de, ama fark etmez.. Bir yerden en az, çarpılmış olacaksınız..

Onur Ünlü'yü yürekten kutluyorum..
Film, Festen gibi başlıyor.. 60 yaşlarında toplumda fevkalade saygın bir adamın sürpriz doğum günüyle.. Thomas Vinterberg'in Danimarka sinemasına büyük gurur kazandıran filmi, daha sonra tiyatro da olmuş ve geçen yıl DOT'ta gerçekten olağanüstü temsil edilmişti.
O oyunun unutulmaz "Baba"sı Köksal Engür, tesadüfe bakın, bu filmin de oyuncusu..
Benzer başlıyor, ama çok farklı yönde gelişiyor iki film de.. Ama anlattıkları ayni.. Pederşahi ailelerde yozlaşma.. Aile kavramının iç yüzü..

Onur Ünlü bakın ne diyor..
"İnsan anne babasını seçemez. Fakat bir 'aile'nin bireyidir. Bu yalancı bireylik durumu, insanın aslında basitçe bütün hayatında çeşitli şekillerde karşılaşacağı statükoyla girdiği öldürücü işbirliğinin de başlangıcıdır. Statüko, risk almak istemeyen ve konforlarını devam ettirmek adına her türlü yalanı üretebilecek bireyler yaratır. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi, zorla bir arada bulunmanın bir yerden sonra ne kadar sıkıcı ve ezici bir hâl aldığı fikri etrafında gezinir. Ve bunu yaparken bütün kurum ve durumlarla ince ince dalgasını geçer."
Festen'in dediği de farklı değildi..

Onur Ünlü, Festen kadar çarpıcı filminde gerçekten her şey ve herkesle dalgasını geçiyor.. Her fırsatta.. Mesela, bir devlet hastanesindeki sahne.. Oyuncuların önünde konuştukları duvarda kabartma harflerle bir yazı var.. Atatürk'ün "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" sözü.. Ama harflerin yarısı dökülmüş.. Geri kalanlar da, belli, teker teker düşecek. Atatürk'ün sadece izi kalacak.. Dikkat bile etmeyebilirsiniz. Ama ederseniz, alın görüntüyü artık nereye çekerseniz, oraya götürün..

Onur Ünlü, müthiş bir tempoyla çekmiş, her şeye ve herkese bulaştığı ve her fırsatta hicvettiği filmi..
Ama bunları yaparken, filmden vazgeçmemiş.. Kendinizi tüm düşüncelerden soyutlayın. Başından sonuna merakla, ilgiyle ve irkilerek izleyeceğiniz bir film var. Mesajlar için insanın kafasına balyozla vurmamış, bitmez tükenmez sahneler çekmemiş.. Bir TV klibi hızıyla akıp gidiyor film..
Oyuncuları da iyi seçmiş, iyi yönetmiş Ünlü..

Selçuk Yöntem, baş rolde harika.. Hem de nasıl harika.. Ama kim harika değil ki..
Babaanne Güler Ökten'den torun Şahap Ayhan'a kadar.. Hepsi ile ayrı ayrı uğraşıldığı belli.. Yılların Yılmaz Gruda'sının minnacık bir roldeki oyunu mesela.. Festen'in harika baş oyuncusu Köksal Engür'ün burada yardımcı roldeki sivrilmesi mesela..

Bir başka tiyatrocu Bülent Emin Yarar.. Gene unutulmaz bir kompozisyon çiziyor.. Dikkat edin, bunların hepsi büyük tiyatrocu ama, film asla teatral değil.. Ünlü'nün en büyük başarısı da bu.. Büyük tiyatrocularla, büyük sinema filmi çekmek..

Televizyonla pek ilgim olmadığı için filmin kadın oyuncuları Ezgi Mola ve Türkü Turan'ı ilk kez izledim. Çok iyiydiler..

Filmde aksayan, eğreti duran tek kişi yok. Yoldan geçenler, parkta dolaşanlar dahil..
Celal Tan ve Ailesi'nin Aşırı Acıklı Hikayesi'ni görün.. Mutlak görün.. Bu film çok konuşuluyor.. Konuşmalara seyirci kalmamak için en azından görmeniz gerek..

sabah.com.tr
                                                                                                                                         Alıntıdır....

18 Kasım 2011 Cuma

Celal Tan Ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi


Tanınmış anayasa profesörü Celal Tan, çevresi ve ailesi tarafından sevilen, örnek gösterilen önemli simadır. Eşini kaybetmesinin ardından hayatını kurtardığı genç öğrencisiyle evlenmiştir. Ailesi Celal Tan'ın 65. doğum gününü kutlamak için kendisine sürpriz bir doğum günü partisi düzenler, fakat kutlama öncesi yaşananlar tüm ailenin hayatını değiştirecektir... Onur Ünlü'den alıştığımız aile kavramına eleştirel bir bakış

13 Kasım 2011 Pazar

Leyla ile Mecnun Dizisi Sinemaya Uyarlanıyor


 Leyla ile Mecnun dizisinin yönetmeni  Onur Ünlü, dizinin sinemaya uyarlanacağını açıkladı.

Onur Ünlü; Kesin karar vermemekle birlikte filmini çekmeyi düşünüyoruz. “Leyla ile Mecnun: Ölürsem Yaşayamam” gibi bir adı olacak filmin. Bir zaman fabrikasında Mecnun’un tükenen zamanın önüne geçme çabasını anlatacak... Yapacağımız kesin değil ama şiddetli niyetimiz var.

       
Habertürk
                                                                                                                                               Alıntıdır...

Onur Ünlü ile Leyla ile Mecnun dizisi üzerine söyleşi


İşte Habertürk gazetesinin yaptığı röportaj:

Narkozdan uyanırken yüzüme bakıp son nefesini verdi. Bir saniye sonra da tek gözünü hafif aralayarak korkup korkmadığıma baktı. Elbette korkmamıştım, onu iyi tanıdığımdan bu dahil daha pek çok “korkunç” şaka yapacağını biliyordum, hazırlıklıydım. Aslında bildiğim ve emin olduğum şey onu kanserden kaybetmeyeceğimizdi.

Onur Ünlü’den bahsediyorum. Türk sinemasının dâhi yönetmeni, ömrünü ölüm ve insanın acziyetini sinema aracılığıyla anlatmaya vakfetmiş bir adam. Hastalığına kadar TRT’nin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun’un yönetmeniydi. Altın Koza’da “En iyi film” dahil üç ödül aldıktan birkaç gün sonra kolon kanseri teşhisiyle hastaneye yattı. Ameliyat oldu ve şimdi kemoterapi görüyor. Tanıdığım birkaç hassas insandan biri olduğu için bu hastalığa yakalandığını zannediyorum. Ama iyileşeceğini de biliyorum. 18 Kasım’da yeni filmi “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” gösterime giriyor. Diğer Onur Ünlü filmlerindeki dokuyu ve ruhu bulabilseniz de yönetmenin ustalık eserlerinin ilki olduğunu ilk sahnede anlıyorsunuz. Çok gülmek ve çok eğlenmek için iyi bir film, bunun yanında da “aile” meselesini inceden irdeleyen derin bir film.

Nasılsın, nasıl hissediyorsun kendini?

İyiyim ama hastayım. Kemoterapi süreci başladı ve durumun düşündüğümden daha ciddi olduğunu gösterdi bana. Biraz hafife almışım.

Hayatında değişen bir şey var mı?

Değişmeyecek zannediyordum ama değişecek galiba: Yani daha iyi olacak herhalde, çünkü yüzleşmeye başladım ve iyi bir şey çıkacak buradan, öyle görünüyor.

Dizideki karakterler sana “Geçmiş olsun” dedi ekrandan. Bu dizinin tutma sebebi nedir?

Başta biz de farkında değildik dizinin potansiyelinden, ya tutacaktı ya unutulacaktı. Riskli bir işti. Bence tutan bir işin doğrudan ve samimi olması gerekiyor, hesapsız olmalı. Leyla ile Mecnun gerçekten herkesin içinden geldiği gibi davrandığı, ekibin bütün yeteneklerini bir televizyon işinde az rastlanacak türden ortaya koyduğu bir dizi. Mesela sette çalışanlar genelde senaryo okumaz fakat bizde herkes senaryo okur, katkı yapmaya çalışır ve bu hiçbir zaman kaosa sebep olmadı, çünkü herkes ne söylemesi gerektiğini biliyordu. Kanal, her ne kadar ilk izlediğinde biraz şaşkınlık yaşasa da bizi rahat bıraktı. Şu anda Yüksel Aksu çekiyor ve dünyanın en komik adamlarından biridir, sıcak bir adamdır ve beslendiğimiz kaynak aşağı yukarı aynıdır.

Kim izliyor bu diziyi?

Etrafta dağınık halde savrulan ve bir şey olsa da izlesek diye uzun zamandır bekleyen bir izleyici vardı. Kolay beğenmeyen ancak bağlandığında da samimiyetle bağlanan insanlar bunlar. Çünkü Leyla ile Mecnun’u yapmak kadar izlemek de cesaret gerektirir.

Dizinin senaryosunda hiç komik bir metin yok...

Sihirli sözcük yabancılaşma, mantıklı bir ölçüde bunun yolunu bulmak lazım. Senaristimiz Burak, komik bir dizi yazmaya çalışmıyor. İnsan kendini ciddiye aldığı ölçüde komik duruma düşüyor biraz da. Bunun temelinde de insanın acziyeti var. En büyük tehlike kendini ciddiye alan bir insanın yapabilecekleridir. Ve hayatta onun kadar aptalı da yoktur. Doğrudan egosundan beslenen biri ne kadar ciddiye alınabilir ki? Sen kimsin yani...

Leyla ile Mecnun’u farklı bir boyuta taşıyacak mısın?

Kesin karar vermemekle birlikte filmini çekmeyi düşünüyoruz. “Leyla ile Mecnun: Ölürsem Yaşayamam” gibi bir adı olacak filmin. Bir zaman fabrikasında Mecnun’un tükenen zamanın önüne geçme çabasını anlatacak... Yapacağımız kesin değil ama şiddetli niyetimiz var.

Narkozdan uyanırken yüzüme bakıp son nefesini verdi. Bir saniye sonra da tek gözünü hafif aralayarak korkup korkmadığıma baktı. Elbette korkmamıştım, onu iyi tanıdığımdan bu dahil daha pek çok “korkunç” şaka yapacağını biliyordum, hazırlıklıydım. Aslında bildiğim ve emin olduğum şey onu kanserden kaybetmeyeceğimizdi.

Onur Ünlü’den bahsediyorum. Türk sinemasının dâhi yönetmeni, ömrünü ölüm ve insanın acziyetini sinema aracılığıyla anlatmaya vakfetmiş bir adam. Hastalığına kadar TRT’nin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun’un yönetmeniydi. Altın Koza’da “En iyi film” dahil üç ödül aldıktan birkaç gün sonra kolon kanseri teşhisiyle hastaneye yattı. Ameliyat oldu ve şimdi kemoterapi görüyor. Tanıdığım birkaç hassas insandan biri olduğu için bu hastalığa yakalandığını zannediyorum. Ama iyileşeceğini de biliyorum. 18 Kasım’da yeni filmi “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” gösterime giriyor. Diğer Onur Ünlü filmlerindeki dokuyu ve ruhu bulabilseniz de yönetmenin ustalık eserlerinin ilki olduğunu ilk sahnede anlıyorsunuz. Çok gülmek ve çok eğlenmek için iyi bir film, bunun yanında da “aile” meselesini inceden irdeleyen derin bir film.


Nasılsın, nasıl hissediyorsun kendini?

İyiyim ama hastayım. Kemoterapi süreci başladı ve durumun düşündüğümden daha ciddi olduğunu gösterdi bana. Biraz hafife almışım.

Hayatında değişen bir şey var mı?

Değişmeyecek zannediyordum ama değişecek galiba: Yani daha iyi olacak herhalde, çünkü yüzleşmeye başladım ve iyi bir şey çıkacak buradan, öyle görünüyor.

Dizideki karakterler sana “Geçmiş olsun” dedi ekrandan. Bu dizinin tutma sebebi nedir?

Başta biz de farkında değildik dizinin potansiyelinden, ya tutacaktı ya unutulacaktı. Riskli bir işti. Bence tutan bir işin doğrudan ve samimi olması gerekiyor, hesapsız olmalı. Leyla ile Mecnun gerçekten herkesin içinden geldiği gibi davrandığı, ekibin bütün yeteneklerini bir televizyon işinde az rastlanacak türden ortaya koyduğu bir dizi. Mesela sette çalışanlar genelde senaryo okumaz fakat bizde herkes senaryo okur, katkı yapmaya çalışır ve bu hiçbir zaman kaosa sebep olmadı, çünkü herkes ne söylemesi gerektiğini biliyordu. Kanal, her ne kadar ilk izlediğinde biraz şaşkınlık yaşasa da bizi rahat bıraktı. Şu anda Yüksel Aksu çekiyor ve dünyanın en komik adamlarından biridir, sıcak bir adamdır ve beslendiğimiz kaynak aşağı yukarı aynıdır.

Çok dramatik durumlar kurduğun anlarda bile biz gülüyoruz...

Dramatik sınırı zorladıklarını düşünüyorum. Acıya yabancılaştığın anda gülmeye başlarsın. Hayatta çektiğin acının bir işe yaraması lazım.

Kim izliyor bu diziyi?

Etrafta dağınık halde savrulan ve bir şey olsa da izlesek diye uzun zamandır bekleyen bir izleyici vardı. Kolay beğenmeyen ancak bağlandığında da samimiyetle bağlanan insanlar bunlar. Çünkü Leyla ile Mecnun’u yapmak kadar izlemek de cesaret gerektirir.

Dizinin senaryosunda hiç komik bir metin yok...

Sihirli sözcük yabancılaşma, mantıklı bir ölçüde bunun yolunu bulmak lazım. Senaristimiz Burak, komik bir dizi yazmaya çalışmıyor. İnsan kendini ciddiye aldığı ölçüde komik duruma düşüyor biraz da. Bunun temelinde de insanın acziyeti var. En büyük tehlike kendini ciddiye alan bir insanın yapabilecekleridir. Ve hayatta onun kadar aptalı da yoktur. Doğrudan egosundan beslenen biri ne kadar ciddiye alınabilir ki? Sen kimsin yani...

Leyla ile Mecnun’u farklı bir boyuta taşıyacak mısın?

Kesin karar vermemekle birlikte filmini çekmeyi düşünüyoruz. “Leyla ile Mecnun: Ölürsem Yaşayamam” gibi bir adı olacak filmin. Bir zaman fabrikasında Mecnun’un tükenen zamanın önüne geçme çabasını anlatacak... Yapacağımız kesin değil ama şiddetli niyetimiz var.

CELAL TAN VE AİLESİNİN AŞIRI ACIKLI HİKÂYESİ

Altın Koza’da sanki senin başından beri çektiğin, “anlaşılamama” sorunu...

Anlaşılamayacak kadar derin bir şey yok. Neticede film çekiyorum, fazla abartmamak lazım. İlgilenmiyorlardı, ilgilenmeye başladılar. Bunda benim ısrarımın etkisi olmuş olabilir. Düşünsene, adam sürekli aynı salaklığı tekrar tekrar yapıyor, “Ah yazık şuna bir bakalım” demiş olabilirler.

Öncekiler gibi, son filmin senaryosunu da sen yazdın.

Yazmak gerçekten büyük sıkıntı. Yoğun bir süreç oluyor. Aklıma iyi bir fikir geldiğinde hemen boynunu kırıp bitirmeye çalışıyorum. Celal Tan da öyle oldu. Annem de kanserdi, biliyorsun. Onun ölümüne çok yakın bir zamandı aklıma geldiğinde. Duygu olarak yaşarken kendine birtakım engeller çıkarıyorsun, genelde filmin sonunda olması gerekeni başında görüyoruz. Biz katilin kim olduğunu bilmemize rağmen bir katili yakalama oyunu çıkıyor.

Selçuk Yöntem, Ezgi Mola, Bülent Emin Yarar, Tansu Biçer, Güler Ökten, Köksal Engür... Filmin kadrosunun bir kısmı...

Oyuncular süpermiş bak üst üste söyleyince. Hep şanslı hisediyorum oyuncular açısından kendimi.

Ne kadar sürdü çekim aşaması?

26 işgününde çektik. Ben genelde fazladan planlar çekmiyorum. Bu nedenle montajım da kısa sürüyor çünkü elimizde malzeme olmuyor. Zaten kanser hastasıyım, bir de sıkılmak istemiyorum.

Seni iyi görmek anlatılmaz bir mutluluk; var mı seni merak eden insanlara son bir sözün?

Son bir şey... Kanser olmamalıyız.

Bedia Ceylan Güzelce
Habertürk
                                                                                                                                                Alıntıdır