9 Temmuz 2014 Çarşamba

Christopher Nolan: İnsanlar gelecekte de sinemaya gitmeye devam edecek

90'lı yıllarda ilk kez kullanılmaya başlanan video teknolojisi, maceracı film yapımcılarında (örneğin Dogma 95 adlı film yapım akımını yaratan Lars von Trier ve arkadaşları) sinema filmlerinin formatlarını sorgulamaya yönelik eşi benzeri görülmeyen bir etki yarattı. Ancak artık sonlanan 20 yıllık radikal, teknik ve estetik değişim süreci, meydan okumaya çalıştığı düzen tarafından oy birliğiyle kabul edildi.

Birikim yapmaya aç olan film stüdyoları, her biri 600 doların altında olan film makaralarından kurtulurken bir yandan da film başına yalnızca 80 dolar olan dijital sabit disklere kızıyorlar. Uydudan dağıtımın 10 yıl içinde sorunsuz ve düzgün bir şekilde çalışmasını istiyorlar.

Quentin Tarantino'nun dijital projeksiyonun "sinemanın ölümü" olduğunu savunduğu gözlem yol ayrımını tanımlıyor: Yüz yıl boyunca sinema filmleri fiziksel ortamlarla birlikte tanımlanmış (Dogma 95 sunum formatı olarak 35 mm filmlerin kullanılmasında ısrar etmiş olsa bile).

Birikimlerin önemli bir getirisi olmayacak. Şirketlerin gördükleri asıl ödül fiziksel olmayan bir ortamın esnek olarak her filme uyum sağlaması.

"İçerik" olarak filmler

Veri akışlarından ibaret olan filmler yaratıcılığı artıran bir jargon olan "içerik" teriminin altında değerlendirilebilir ama aslında yaratıcılar ve benzer izleyiciler için önemli olan biçim farklılıklarını değersizleştirir. "İçeriklere" telefonlar, saatler ve benzin istasyonlarındaki ekranlardan erişilebilir ancak sinema salonları, bu "platformların" yalnızca daha büyük ekranlara ve bardak koyma yerlerine sahip olan bir diğeri oldukları kabul etmeli.

Bu, Tarantino'nun "halkın televizyonu" diyerek nokta atışı yaptığı sinemanın geleceği ve kilit noktası ise kanal değiştirme. Dağıtıcı firma ya da sinemanın sahibi (bu da "Kumanda kimin elinde?" gibi bir hayati soruya bağlı) gösterimde olan filmi anında değiştirebilir. Bir sinema salonunun Cuma matineleri, filmin akşam gösterilip gösterilemeyeceğini veya projektörün bir önceki hafta en revaçta olan filmi tekrar gösterime alıp almayacağını belirleyecek. "Eşitliğin" sağlanması için bu süreç bilet satışlarına dayandırılarak otomatik hale bile getirilebilir.

Anlık tepkiler, her zamanki eylemlerin tarafını tutar. Yeni uygulamaların seyircinin desteğini alması için biraz zaman geçmesi gerekiyor. Daha kısa, alışılmadık filmler yeni uygulamanın dışında tutulabilir. Yenilik tamamen ev tabanlı eğlence sektörüne kayabilir ve sinema salonlarının yalnızca hayranlar ve etkinlikler için buluşma noktası olarak kullanılabilir.

Film sektörü bu iç açıcı olmayan geleceğe doğru gidiyor. Ancak film sektörünün başına kötü şeyler gelse de sonuç olarak sonsuza kadar sürmeyecek. Filmler teknolojiyle tanımlanmamaya başlandığında, maske düşecek ve asıl gerçekler ortaya çıkacak – zamansızlık, maneviyata düşkünlük ve bu iki durumun paylaşılan tecrübesi. Film başladıktan sonra gelip ekranın önünden geçen insanlardan şikayet etsek de çoğumuz sinemada bizden başkası yokken hayalkırıklığı yaşıyor.

Ev eğlence sistemlerinde seyirci deneyimi yaşamak pek mümkün değil ancak sistem açısından bu deneyim pek aranmıyor. Bu deneyim kendini diğer açılardan ayırmalı ve ayıracak da. İnsanlar sinema tecrübesine değer veren ve ev eğlencesinden farklı bir deneyim yaratan salonlara, film yapımcılarına ve stüdyolara para yatıracak.

Bu gelişmeler, djital "güncelleme" adıyla gizlenen maliyet düşürücü veya farklı bilet fiyatlarını eşitleyen fiyakalı uygulamalara değil; yenilik, tecrübe ve harcamalara ihtiyaç duyacak. Müzik sektörü için canlı konserler neyse, film sektörü için de sinema ekranı o. Sonuçta kimse boş bir sahneyi ve müzik çalardan çalan şarkıyı dinlemek için konsere gitmiyor.


Geleceğe dönüş

Gelecekteki sinema salonları çok daha büyük ve çok daha güzel olacak. Erişimi mümkün olmayan ya da evde üretilemeyen (ironik bir örnek vermek gerekirse, film makaraları) pahalı sunum formatları kullanılacak. Film stüdyoları ürünlerini aşamalı olarak piyasaya sürmenin ekonomik değerinin çok yüksek olduğunu yeniden öğrendiğinde, filmler tekrar izlenmeye başlanacak.

Kendilerini bu tür ayrımlara yönlendiren projeler görülmeye değer ama tarihi rehber olarak alırsak tüm film türleri ve belirlenen bütçeleri de bu trendi takip edecek. Gelecekteki sinemanın yalnızca ihtişamlı sunumlara bağlı olmayıp aynı zamanda film yapımcılarının bir kalabalığın dikkatini saatlerce yönlendirmesini sağlayacak akdar özgün olmasına da bağlı.

Bu yeni sesler, keşfedilecek bir şeyin kaldığına dair son umudumuzu kaybettiğimizde ortaya çıkacak. Tıpkı kötü çoklamaların insanları sinemadan soğuttuğu ve Quentin Tarantino isimli genç bir yönetmenin sinemanın geçmişiyle ilgili şiddetli duygusu ve sinemanın popüler kültürün ellerinde olması gerektiğini söyleyen iç güdüsüyle sinemaları kasıp kavurduğu 90'ların ilk yıllarında olduğu gibi.

Bundan önce hiçbir sistem, kendi resmi standartlarının radikal bir şekilde çökmesini bu kadar istekli bir şekilde kabul etmemişti. İster fotokimyasal ister video bazlı olsun, şu anda bir film her şekilde görülebilir ya da duyulabilir.

Sıradışı yeni işlerin böyle bir açık yapıdan çıkmayacağını düşünmek mümkün değil. İşte o zamanı sabırsızlıkla bekliyorum.
kaynak : wsj.com.tr
editorturkiye@wsj.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın