11 Aralık 2011 Pazar

Burası cennet mi?


"Burası cennet mi?"
"Evet."
"Nasıl bildin?"
"Çünkü cennet düşlerin gerçekleştiği yerdir…"

Geçen hafta sonu Kevin Costner’ın “Fields of Dreams” isimli 1989 yapımı eski bir filmini izledim. Filmi bir arkadaşım önerdi, önce hatırlamadım. Onun anlatması üzerine ilgimi çok çekti ve hafta sonu merakla izlemeye başladım.

İlginçtir ki filmin sahneleri birbiri ardına devam ederken, aslında bu filmi yıllar evvel izlediğimi anımsamaya başladım. Ancak hafızamdan öyle bir silinmiş ki, izlemiş olduğumu anımsamış olsam da konu ve içerikle ilgili hiçbir fikir canlanmadı zihnimde.

An ben an, yalnızca kareler ve görüntüler tanıdık gelmeye başlasa da, gerçekten ilk kez izliyor gibiydim filmi. Belli ki o zamanlar film bende bir iz bırakmamış ve sevgili hafızam, kütüphanesini toparlarken, miadı dolmuş ve ihtiyaç duyulmamış kayıtlarla beraber bu filmi de alıp depoya indirmişti :)

Filmi izleyenleriniz bilir senaryo ve konuyu. Benim sizlerle paylaşacağım şey aslında filmin tamamının ve hikayesinin ötesinde, sadece son sahnede geçen ve yukarıda yazıma başlarken paylaştığım diyalog ile ilgili. Bence tüm filmin ana ve en vurucu mesajının verildiği ve benim yıllar sonra ikinci kez izlediğimde fark ettiğim

diyalog;
"Burası cennet mi?
"Evet"
"Nasıl bildin?"
"Çünkü cennet düşlerin gerçekleştiği yerdir…"

Evet, filmin harika hikayesinin tadı damağımda kalmış, zihnimdeki düşünceler ve hissettiğim duygularla haşır neşirken, filmin son sahnelerinde, oldukça kısa ve sade olan bu diyalogu duydum.

Tüm insanlığın yüzlerce, binlerce yıldır kafa yorduğu, göremezsek Kaf Dağı’nın ardı kadar uzakta, görebilirsek bir uzanma mesafesi kadar yakın, parmaklarımızın ucunda olan cennet kavramına, umuda, düşlere, “gerçek düşlerin, ancak gerçekliklerini fark edersek gerçekleşeceği” gerçeğine, bence büyük bir projektör gibi ışık tutan bu dört cümleyi duydum. Sanki kafama bir büyük vazo inmiş gibi gözlerimde bir ışık patlaması ile anında çerçevem değişti. Resmen ayıldım.

Uzun zamandır üzerine düşündüğüm, etrafımdaki insanlarla tartıştığım, üzerine konuştuğum, kimi zaman ahkam kesip, kimi zaman bulutlu bir zihinle işin içinden çıkamadığım, haklarında çokça kitapta çokça şey okuduğum, yorumlar duyduğum iki şey; “CENNET” ve “DÜŞ”.

Kağıt üzerinde, yedi harfin bir araya gelmesi kadar basit gibi duran bu iki kelimenin saf anlamını o gün, ikinci kez izlediğim bu şahane filmde, ilk kez deneyimledim. “Deneyimledim” diyorum, doğru. Çünkü gerçekten anlamanın, öğrenmenin, fark etmenin ötesinde, tarif etmesi zor ama, bu iki kelimeyi deneyimledim.
Tüm bildiklerim, duyduklarım, okuduklarım, hızlı bir çekim gibi gözümün önünden geçti. Bu iki kelimenin içine doldurup doldurup boşalttıklarım, varsaydıklarım, inandıklarım… Hepsi bir bir dizildi önüme ve bir bir, gözlerim göre göre uzaklaştılar beynimden. Beynim bomboş, beynim sessiz kaldı.

O an döndüm ve kendime şu soruyu sordum; hiçbir şey bilmeyen, sanki bunları ilk kez duyan, öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi;

“Burası cennet mi?”

İçimden bir ses yanıt verdi;

“Evet!”

Sonra tekrar sordum bir çocuk gibi;
“Nereden bildin? Cennet nasıl olur ki?”

Ses cevap verdi:

“Bu filmi düşledin. Bu anı düşledin. Bu bedeni düşledin. Bu aileyi düşledin. Bu arkadaşları düşledin. Bu sokağı, bu evi, bu eşyaları düşledin.

Bu yaşamı, bu yaşamın bu amaçlarını düşledin. Bu işi, bu mesleği düşledin. Bu düşünceyi, sen daha düşünmeden milyonda bir saniye önce düşledin…”

Sonra ben tekrar sordum;

“Nasıl yani bu kadar basit mi? Yani burası cennet mi?”

Ses tekrar;

“Evet” dedi. “Burası cennet. Çünkü cennet düşlerin gerçekleştiği yerdir.

…Ve çocuk, sen fark etmesen de, bu Dünya İNSANların düşleri ile dönmektedir…”
Benim için derinlerde değerli olan bu deneyimi ben de sizlerle paylaşmak istedim..
Düşleriniz cennet olsun, cennetiniz düşlerle dolsun…

Profesyonel Koç ve NLP Uzmanı Sema Keser
hurriyetaile.com
                                                                                                                                   Alıntıdır..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın