Turgutlu’nun ve yöresinin kesin olarak Türklerin hakimiyeti altına girişinin XIII. Yy. sonlarındaki uç boylarındaki yeni gelişmelerin bir sonucu olduğu bilinmektedir. Saruhanoğulları tarafından bu bölgenin ele geçirilişi 1300’lü yılların ilk on yılı içinde gerçekleşmiş olmalıdır. Nitekim Anadolu’daki Moğol istilası, sayısız Türkmen boyunun Batı Anadolu Bölgesine gelmelerini yol açmış, uç bölgelerindeki birçok Bizans şehir ve kasabası Türkmenlerin eline geçmişti. Sağlam surlara sahip bulunan ve sırf bu sebeple Türkmen hücumlarına karşı koyabilen birkaç şehir kalmıştı. Dönemin bir Bizans kaynağındaki ifade ile bunlar, Türk seli içinde adeta birer adacık halinde kalmışlardır ki, Manisa da bu tür şehirlerden biri idi. Manisa’nın Saruhan Bey tarafından ne zaman ele geçirildiğine dair kesin bir tarih bulunmamaktadır. Eldeki bilgiler, Bizanslılar tarafından bölgedeki Türkmenlere karşı sevkedilen paralı askerler olan Katalanlar’ın 1303’ten sonra bu bölgelerden çekilmelerinin ardından Manisa ve yöresinin zabt edildiği düşünülmektedir. Bu sıralarda Saruhan Bey’in 1305’e kadar bölgeyi ele geçirdiği, Manisa’yı da 1313’te fethettiği belirtilir. Fakat bu tarihlerin birer tahminden öteye gitmediğini de hatırlatmak gerekir.
Her ne olursa olsun şurası bir gerçektir ki, çevredeki yerleşim yerlerine kıyasla en son ele geçirilen şehir Manisa’dır. Dolayısıyla Turgutlu’nun da içinde bulunduğu bölge Manisa’dan önce Saruhanlılar hakimiyetine girmiş, hatta Saruhan Bey’in Manisa’ya yönelik faaliyetleri bu sebepten gerçekleşmişti. Fakat burada cevaplanması gereken önemli bir soru vardır. Bu fetih faaliyetinin yönlendirilmesi bölgede Turgutlu adı altında bir iskan birimi teşekkül etmiş miydi?
Turgutlu’nun bulunduğu yerde bir iskan birimi teşekkül ettiğine dair elde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Belki Bizans ve öncesi dönemde adı meçhul bir küçük yerleşme biriminin burada bulunduğu düşünülebilir. Ancak böyle bir yer olsa bile bunun Bizans’ın son dönemlerinde dağıldığı kesindir. Burada geç Bizans döneminde bir yerleşme olduğunu düşündüren tek kayıt, bölgeyi asrımızın başlarında dolaşan Yahudi araştırıcı Avram Galanti’nin kitabında yer alır. Galanti burada bulunan Musevi mezarlığında rastladığı 1391 tarihli mezar taşından yola çıkarak, Bizans ve Saruhanlılar döneminde burada bir yerleşme olduğunu ve Yahudi gruplarının da bulunduğunu belirtir. Ayrıca 1415-21 yıllarına ait mezar taşlarından da bahs eder. Şu halde bu maddi bilgiler doru ise ,Turgutlu’nun Saruhanoğulları dönemine meskun bir mahal olduğu ortaya çıkar. Belki de dağılmış bir iskan mahalli yakınanda Saruhanlılar tarafından yeni bir yerleşme yeri teşkil edilmiştir. Fakat tekrar önemle “Turgutlu” değil “Turudlu” şeklinde geçmektedir.
Bu tabir bir köy olarak kurulan iskan biriminin ne şekilde ve nasıl tesis edildiği, kimler tarafından meskun hale getirildiği hakkında önemli bir ipucu vermektedir . Turudlu bir Türkmen cemaatinin adıdır ve dolayısıyla bu iskan birimini kuranlar da bu daı taşıyan Türkmenlerdir. Bunlar muhtemelen Saruhanoğulları döneminde bu bölgeye gelmiş olmalıdırlar. Ancak burada bu dönemden kalma herhangi bir eserin veya izin bulunmaması, öte yandan yayımlanan vakıf kayıtlarında buranın adı geçmemesi, bir iskan mahalli halinde kuruluşun biraz geç bir döneme doğru gerçekleşmiş olabileceğini akla getirmektedir. Osmanlı hakimiyeti döneminde gelişmeye başlayan bu iskan birimi, münbit zirai toprakları yanında, Manisa’yı iç bölgelere bağlayan yolun üzerinde bulunması dolayısıyla daha erken tarihlerden itibaren ekonomik bakımdan önemli bir gelire sahip olmuş ve hatta padişah hassalarına dahil edilmiştir.
Turgutlu XVI.yüzyılın başlarında Manisa’dan sonra Saruhan bölgesinin bu kesiminde en büyük iskan birimi olmuştur. Nitekim Saruhan sancağının Manisa kazası sınırları içinde bulunan Turgutlu, Yengi/Yeni adı verilen bir nahiyenin köyleri arasında zikredilmektedir. Nahiyenin adı ilginçtir : zira bu ad buranın yeni bir idarî bölge olarak kuruluşuna işaret etmektedir. Yani hiç olmazsa bu nahiyenin bin idarî birim halinde Osmanlı döneminde kurulmuş bulunduğu söylenebilir. Büyük bir has ünitesi oluşturmak üzre tesisi edildiği anlaşılan bu nahiyede, hatta bütün Manisa nahiyeleri içindeki köyler arasında en büyüğü Turgutlu olmasına rağmen nahiyenin adının Turgutlu ismini taşımaması dikkat çekicidir. Zira bölgede Yengi adlı bir mahal yoktur. Yalnız Yengi Pazar veya Gökağaç denilen bir küçük yerleşme yerinin varlığına rastlanmaktadır. Burası nahiyenin Pazar yeri olup muhtemelen Turgutlu’ya yakın bir mahalde (Yarıntı su pompaları mevki) bulunmaktaydı. Dolayısıyla nahiye birimi teşkili ile Turgutlu’nun ortaya çıkışı bir parelelillik olduğu da öne sürülebilir.
Bir iskan mahalli olarak Turgutlu hakkında ilk detaylı bilgilere, XVI.yüzyılın otuzlu yıllarına ait Tahrir defterinde rastlanmaktadır. Bu defterdeki ilgilere göre, Turgutlu bir köy olarak, 1530’lu yıllarda 120 haneye yaklaşan yerleşik ve 100 hane kadar da Yörük olarak kayıtlı nüfusa sahipti. Bütün bu rakamlara göre, toplam nüfus 1200’e ulaşıyordu ki, bu rakam o günkü ölçüler içinde büyük sayılabilecek bir nüfusa işaret etmektedir. Mesela, bu tarihte Manisa 7000 dolayında nüfusa sahipken İzmir’in o sıralarda 11000 civarında nüfusu vardı. Söz konusu tahrir defterinde buradaki mahalle birimleri kaydedilmemişti. Buna müteakip 1575 tarihli tahrir kayıtlarına göre, XVI.yüzyılın ikinci yarısının son çeyreğine doğru Turgutlu’nun oldukça büyüdüğü görülür. İki mahallesi Menteşe (Menteşeoğulu) ve Yeni Mescit adlarını taşımaktaydı. Bunlar içinde merkez camii mahallesi civarındaydı. Nüfusun önemli bir kısımı da burada ikamet etmekteydi. Toplam nüfus bu son tarihte iki katına çıkmış, hatta biraz da geçmişti. Aradan geçen elli yıllık devrede Turgutlu’nun artık bir Yörük yerleşmesi karakterinden çıkıp bir kasaba hüviyetini kazandığı ve kasabaya has özellikler taşıdığı dikkati çekmektedir. Zira Turgutlu ile alakalı olarak 1530’lara ait bir vakıf defterinde bir tekke zaviye dışında herhangi bir vakıf kaydı mevcut değildir. Buna karşılık 1575’deki vakıf defterinde, tarihi eserlere ve bunlara ait bir takım vakıflara rastlanmaktadır.
1535’te köyde sadece Papazobası adını taşıyan bir zaviye mevcut iken 1575’te bir cami, dört mescit, bir hamam, bir mekteb, iki zaviyenin adı ve vakfıları kayıtlı bulunmaktadır. Bunlar Turgutlu’nun fiziki açıdan gelişiminin önemli bir ölçüsüdür. Cami olarak zikredilen ve mahalleye de adını veren mabedi, Sinan Çavuş adlı birisi yaptırmıştı. Bir devlet görevlisi olduğu anlaşılan bu zatın kimliği hakkında bilgi edinmek mümkün olmamakla beraber, Turgutlu’nun köy yapısından çıkıp bir kasaba görüntüsü taşımasında bu şahsın rolü büyük olmuştur denilir. Ayrıca bu zatın bir de mecit bina ettirdiği ve bunun çevresinde ayrıca bir mahallenin daha oluştuğu görülmektedir.
XVII.yüzyılın başlarına kadar Turgutlu resmi kayıtlarda “köy” olarak zikredilmektedir. Bu döneme kadar tamamen Türk nüfusun iskanıyla oluşan Turgutlu’da halkın büyük bir kısmı çiftçilik ile uğraşıyordu. Burası öteden beri has ünitesine bağlı bulunduğu için farklı bir zirai işletme ile idare edilmekteydi. Zira civarındaki Kasımlı, Kör ve Yaya köyleri ile birlikte bir has ünitesi oluşturulmuş ve bu şekilde bir organizasyon dairesi içine alınmıştı. Turgutlu çiftçilerinin yetiştirdiği mahsuller arasında üzüm, buğday, arpa, ve özellikle pamuk önemli bir yer tutuyordu.
III.Mehmed devrinde gelirleri Valide sultanların haslarına katılan Turgutlu, bu sıralarda Celai isyanları ile sarsılmış, hatta etrafına sur inşa edilmişse de , bu geçici bir devreyi oluşturmuştur. 1610 tarihindeki bir karar Turgutlu açısından bir dönüm noktası olur. Bu tarihte Turgutlu’da Pazar kurma kararı alınarak at bölgesinin belirlenmesi temin edildiği gibi, Manisa’nın ekonomik baskısı da bir bakıma dengelenmiştir. Hem etrafının mahfuz bulunması, hem de Pazar ikamesi, Turgutlu’nun bir “Kasaba” haline gelişinin ve bunun resmiyete geçişinin başlangıcını teşkil etmiştir. İç Anadolu’yu Manisa ve İzmir’e bağlayan, İzmir’in Avrupa ticaretine açık bir merkez oluşu ile daha da önem kazanan bir yol üzerindeki Turgutlu artık “Kasaba” olarak anılmaya başlanmıştı ve “Turudlu” adı unutularak Turgutlu’ya dönüşürken “Kasaba” lafzı da halk arasında yerleşmiştir. Yengi nahiyesi adı ise resmi literatürde “Turgutlu Nahiyesi” halinde yenilenmiştir. 1660 tarihli bir defterde nahiye olarak adı geçen Turgutlu da bu sıralarda 1175 hane bulunmaktaydı. Bu da yaklaşık 5000-6000 kişilik bir nüfusa işaret etmektedir . bu deftere göre Turgutlu’da mahalle sayısı sekize yükselmiş, eski mahallere Cami-i Cedid, Zeytüncük ve Çömleçi adlarını taşıyan üç mahalle daha katılmıştır. Ayrıca kasabanın bu gelişmesi Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki, bir Yörük yerleşmesi olarak kurulan Turgutlu, XVI-XVII.asır boyunca gelişmesini sürdüren bir şehir-kasaba özelliği kazanmış olup ayrıca Orta ve Batı Anadolu bölgesinde Osmanlı döneminde gelişen küçük kır yerleşmelerinin tipik örneklerinden biri olma vasfına sahiptir.
Bir iskan mahalli olarak Turgutlu hakkında ilk detaylı bilgilere, XVI.yüzyılın otuzlu yıllarına ait Tahrir defterinde rastlanmaktadır. Bu defterdeki ilgilere göre, Turgutlu bir köy olarak, 1530’lu yıllarda 120 haneye yaklaşan yerleşik ve 100 hane kadar da Yörük olarak kayıtlı nüfusa sahipti. Bütün bu rakamlara göre, toplam nüfus 1200’e ulaşıyordu ki, bu rakam o günkü ölçüler içinde büyük sayılabilecek bir nüfusa işaret etmektedir. Mesela, bu tarihte Manisa 7000 dolayında nüfusa sahipken İzmir’in o sıralarda 11000 civarında nüfusu vardı. Söz konusu tahrir defterinde buradaki mahalle birimleri kaydedilmemişti. Buna müteakip 1575 tarihli tahrir kayıtlarına göre, XVI.yüzyılın ikinci yarısının son çeyreğine doğru Turgutlu’nun oldukça büyüdüğü görülür. İki mahallesi Menteşe (Menteşeoğulu) ve Yeni Mescit adlarını taşımaktaydı. Bunlar içinde merkez camii mahallesi civarındaydı. Nüfusun önemli bir kısımı da burada ikamet etmekteydi. Toplam nüfus bu son tarihte iki katına çıkmış, hatta biraz da geçmişti. Aradan geçen elli yıllık devrede Turgutlu’nun artık bir Yörük yerleşmesi karakterinden çıkıp bir kasaba hüviyetini kazandığı ve kasabaya has özellikler taşıdığı dikkati çekmektedir. Zira Turgutlu ile alakalı olarak 1530’lara ait bir vakıf defterinde bir tekke zaviye dışında herhangi bir vakıf kaydı mevcut değildir. Buna karşılık 1575’deki vakıf defterinde, tarihi eserlere ve bunlara ait bir takım vakıflara rastlanmaktadır.
1535’te köyde sadece Papazobası adını taşıyan bir zaviye mevcut iken 1575’te bir cami, dört mescit, bir hamam, bir mekteb, iki zaviyenin adı ve vakfıları kayıtlı bulunmaktadır. Bunlar Turgutlu’nun fiziki açıdan gelişiminin önemli bir ölçüsüdür. Cami olarak zikredilen ve mahalleye de adını veren mabedi, Sinan Çavuş adlı birisi yaptırmıştı. Bir devlet görevlisi olduğu anlaşılan bu zatın kimliği hakkında bilgi edinmek mümkün olmamakla beraber, Turgutlu’nun köy yapısından çıkıp bir kasaba görüntüsü taşımasında bu şahsın rolü büyük olmuştur denilir. Ayrıca bu zatın bir de mecit bina ettirdiği ve bunun çevresinde ayrıca bir mahallenin daha oluştuğu görülmektedir.
XVII.yüzyılın başlarına kadar Turgutlu resmi kayıtlarda “köy” olarak zikredilmektedir. Bu döneme kadar tamamen Türk nüfusun iskanıyla oluşan Turgutlu’da halkın büyük bir kısmı çiftçilik ile uğraşıyordu. Burası öteden beri has ünitesine bağlı bulunduğu için farklı bir zirai işletme ile idare edilmekteydi. Zira civarındaki Kasımlı, Kör ve Yaya köyleri ile birlikte bir has ünitesi oluşturulmuş ve bu şekilde bir organizasyon dairesi içine alınmıştı. Turgutlu çiftçilerinin yetiştirdiği mahsuller arasında üzüm, buğday, arpa, ve özellikle pamuk önemli bir yer tutuyordu.
III.Mehmed devrinde gelirleri Valide sultanların haslarına katılan Turgutlu, bu sıralarda Celai isyanları ile sarsılmış, hatta etrafına sur inşa edilmişse de , bu geçici bir devreyi oluşturmuştur. 1610 tarihindeki bir karar Turgutlu açısından bir dönüm noktası olur. Bu tarihte Turgutlu’da Pazar kurma kararı alınarak at bölgesinin belirlenmesi temin edildiği gibi, Manisa’nın ekonomik baskısı da bir bakıma dengelenmiştir. Hem etrafının mahfuz bulunması, hem de Pazar ikamesi, Turgutlu’nun bir “Kasaba” haline gelişinin ve bunun resmiyete geçişinin başlangıcını teşkil etmiştir. İç Anadolu’yu Manisa ve İzmir’e bağlayan, İzmir’in Avrupa ticaretine açık bir merkez oluşu ile daha da önem kazanan bir yol üzerindeki Turgutlu artık “Kasaba” olarak anılmaya başlanmıştı ve “Turudlu” adı unutularak Turgutlu’ya dönüşürken “Kasaba” lafzı da halk arasında yerleşmiştir. Yengi nahiyesi adı ise resmi literatürde “Turgutlu Nahiyesi” halinde yenilenmiştir. 1660 tarihli bir defterde nahiye olarak adı geçen Turgutlu da bu sıralarda 1175 hane bulunmaktaydı. Bu da yaklaşık 5000-6000 kişilik bir nüfusa işaret etmektedir . bu deftere göre Turgutlu’da mahalle sayısı sekize yükselmiş, eski mahallere Cami-i Cedid, Zeytüncük ve Çömleçi adlarını taşıyan üç mahalle daha katılmıştır. Ayrıca kasabanın bu gelişmesi Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki, bir Yörük yerleşmesi olarak kurulan Turgutlu, XVI-XVII.asır boyunca gelişmesini sürdüren bir şehir-kasaba özelliği kazanmış olup ayrıca Orta ve Batı Anadolu bölgesinde Osmanlı döneminde gelişen küçük kır yerleşmelerinin tipik örneklerinden biri olma vasfına sahiptir.
Batı Anadolu bölgesinin, özellikle de İzmir ve yıkın çevresinin tarihini araştıran bilim adamlarımızın çok değerli araştırmalarıyla ortaya koydukları gibi ,Kasaba eskiden beri önemli, güzel ve kalabalır bir ziraat, ticaret ve sanayi beldesi olmuştur. Bu özellikleri ile insanları buraya çekmiş, onlara rahat ve huzurlu bir hayat sunmuştur. Ne yazık ki, bu huzur, bu güzellik milli mücadele döneminin başında Yunan işgalcilerinin ve destekçileri olan yerli Rumların gerçekleştirdikleri ile büyük darbe almıştır.
Milli Mücadele’de Turgutlu
Turgutlu, 29 Mayıs 1919 tarihden 7 Eylül 1922 tarihe kadar Yunan işgali ve istilası altında kalmış ve Yunanlılar tarafından Kasabalılar çok eziyetlere maruz kalmışlardır.
Kasaba’nın savunulması amacıyla kurulmuş bulunan Turgutlu Müdafââ-i Osmaniye Cemiyeti ve onun milis kuvvetleri, işgale karşı direnmeye çalışmışlar, Şehre girip Mihali İstasyonu’nu üs edinen Yunan işgal birliklerine karşı mücadele etmişlerse de işgale engel olmaya muvaffak olmayıp, şehri ter etmişlerdir. Bu Kuvâ-yı Milliyecilerin bir kısmı Akhisar, bir kısmı Salihli, bir kısmı da Alaşehir cephelerine doğru çekilerek, buradan mücadelelerini sürdürmeye çalışmışlardır.
Turgutlu’yu işgal eden ve buraya yerleşen Yunanlılar işgalden hemen sonra Kasaba’da sıkyönetim ilan etmişler, gece saat 21.00’dan sonra sokağa çıkma yasağı koymuşlar, bütün resmi binalara Yunan bayrağı çekmişler ve şehrin giriş – çıkışlarını denetim altına almışlardır. Bundan sonra kasaba halkının üç yıla yakın sürecek olan acı, dehşet ve vahşetli günleri başlamıştır.
Üç yılın ardından 26 Ağustos’ta başlayan ve 30 Ağustos’a kadar süren Büyük Taaruz’da ağır bir mağlubiyete uğrayan Yunan orduları, büyük bir hız ve telaş içinde İzmir’e doğru geri çekilirken, geçtikleri Türk topraklarını yakıp yıkmaya başladılar. Yunan işgalinden kurtulacaklarına sevinen Kasabalılarında bu sevinci uzun sürmemiş ve diğer yörelerde olduğu gibi burasında ateşe verilerek geri çekilmişlerdir.
Kasaba yangını, 4 Eylül 1922 pazartesi günü başlar ve 2 gün boyunca devam eder. Bu aradan vahşet devam ediyor, yangından kaçmak isteyen halk ise yine düşman askeri tarafından öldürülüyordu.
Bu yangınlar ve vahşet 6 Eylül 1922 Çarşamba akşamına kadar devam etmiş, akşamüzeri şehir adeta büyük bir kül yığını haline gelmiştir. Halide Edip’in ifadesi ile şehir “bir yanmış ceset haline gelmiştir.
Turgutlu yangınında yerine konulması mümkün olmayan pek çok tarihi binanın yanında içinde pek çok yazma eserin bulunduğu Paşa Camisi Kütüphanesi’ninde yandığı edinilen bilgiler arasında.
Turgutlu’muzda o yıllardan bu yıllara çok şey değişti. Turgutlu artık, sanayisi ile, iç dinamikleri ile Ege Bölgesinde ve Türkiye’e yükselen bir yıldız konumunda. Fakat o yıllardan bu yıllara değişmeyen tek şey milli birlik ve beraberliğimize, vatanımıza verdiğimiz önem. Gerektiğinde onun için canımızı bile ortaya koyacağımız gerçeği.
- Turgutlu Tanıtım ve Turgutlu Haber SitesiTurgutlu, 29 Mayıs 1919 tarihden 7 Eylül 1922 tarihe kadar Yunan işgali ve istilası altında kalmış ve Yunanlılar tarafından Kasabalılar çok eziyetlere maruz kalmışlardır.
Kasaba’nın savunulması amacıyla kurulmuş bulunan Turgutlu Müdafââ-i Osmaniye Cemiyeti ve onun milis kuvvetleri, işgale karşı direnmeye çalışmışlar, Şehre girip Mihali İstasyonu’nu üs edinen Yunan işgal birliklerine karşı mücadele etmişlerse de işgale engel olmaya muvaffak olmayıp, şehri ter etmişlerdir. Bu Kuvâ-yı Milliyecilerin bir kısmı Akhisar, bir kısmı Salihli, bir kısmı da Alaşehir cephelerine doğru çekilerek, buradan mücadelelerini sürdürmeye çalışmışlardır.
Turgutlu’yu işgal eden ve buraya yerleşen Yunanlılar işgalden hemen sonra Kasaba’da sıkyönetim ilan etmişler, gece saat 21.00’dan sonra sokağa çıkma yasağı koymuşlar, bütün resmi binalara Yunan bayrağı çekmişler ve şehrin giriş – çıkışlarını denetim altına almışlardır. Bundan sonra kasaba halkının üç yıla yakın sürecek olan acı, dehşet ve vahşetli günleri başlamıştır.
Üç yılın ardından 26 Ağustos’ta başlayan ve 30 Ağustos’a kadar süren Büyük Taaruz’da ağır bir mağlubiyete uğrayan Yunan orduları, büyük bir hız ve telaş içinde İzmir’e doğru geri çekilirken, geçtikleri Türk topraklarını yakıp yıkmaya başladılar. Yunan işgalinden kurtulacaklarına sevinen Kasabalılarında bu sevinci uzun sürmemiş ve diğer yörelerde olduğu gibi burasında ateşe verilerek geri çekilmişlerdir.
Kasaba yangını, 4 Eylül 1922 pazartesi günü başlar ve 2 gün boyunca devam eder. Bu aradan vahşet devam ediyor, yangından kaçmak isteyen halk ise yine düşman askeri tarafından öldürülüyordu.
Bu yangınlar ve vahşet 6 Eylül 1922 Çarşamba akşamına kadar devam etmiş, akşamüzeri şehir adeta büyük bir kül yığını haline gelmiştir. Halide Edip’in ifadesi ile şehir “bir yanmış ceset haline gelmiştir.
Turgutlu yangınında yerine konulması mümkün olmayan pek çok tarihi binanın yanında içinde pek çok yazma eserin bulunduğu Paşa Camisi Kütüphanesi’ninde yandığı edinilen bilgiler arasında.
Turgutlu’muzda o yıllardan bu yıllara çok şey değişti. Turgutlu artık, sanayisi ile, iç dinamikleri ile Ege Bölgesinde ve Türkiye’e yükselen bir yıldız konumunda. Fakat o yıllardan bu yıllara değişmeyen tek şey milli birlik ve beraberliğimize, vatanımıza verdiğimiz önem. Gerektiğinde onun için canımızı bile ortaya koyacağımız gerçeği.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın