Dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde yönetmeni Ali Aydın’a ‘Geleceğin Aslanı Ödülü’nü kazandıran ‘Küf’ filmi, Avrupa’da pek çok şehirde, onlarca sinema salonunda gösterilirken Türkiye’de kendisine salon bulamıyor. Sinema salonları tekelleştiği için nitelikli bağımsız filmlerin salon bulamadığını söyleyen Ali Aydın’la ‘Küf’ün çilesini konuştuk.
YÖNETMEN Ali Aydın’ın ilk uzun metrajlı filmi ‘Küf’, demiryollarında yol bekçisi olarak çalışan Basri’nin 18 yıldır kayıp olan oğlunu ararken, toplum tarafından yalnızlaştırılma hikâyesini anlatıyor. Başrollerini Ercan Kesal, Muhammet Uzuner ve Tansu Biçer’in paylaştığı film, uluslararası festivallerde pek çok ödüle layık görüldü. Avrupa’da pek çok şehirde onlarca sinema salonunda gösterilirken Türkiye’de kendisine salon bulamıyor. Bağımsız filmlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen Aydın, filminin vizyon macerasını ve yaşadıklarını anlattı:
İTALYA’DA 16 ŞEHİRDE GÖSTERİLDİ
“Avrupa’dan aldığımız ödüller ve dünya genelinde katıldığımız 25 festivalde aldığımız övgüler üzerine filmimizi gösterebilmek için karşılaştığımız zorluklar inanılmaz bir tezat oluşturuyor. ‘Küf’ iki hafta önce İtalya’da 16 şehirde 16 salonda gösterime girdi. Gelecek ay başında Yunanistan’da da girecek ve başka ülkelerle görüşmelerimiz de sürüyor. Ancak Avrupa’da filmi vizyona sokmak Türkiye’den daha kolay bir hal aldı. Biz son altı aydır Türkiye’deki dağıtımcılarla konuşuyoruz, hep gösterim tarihi ayarlamaya çalışıyoruz. Türkiye’deki büyük dağıtım ağının yaklaşık yüzde 85’ini elinde tutan Mars Group tarafından, bugüne kadar filmin gösterilebileceği bir salon açılmadı. Girse bile zaten bir hafta sonra vizyondan kaldıracaklar. Halbuki bir filmin seyircisine ulaşabilmesi ve 30-40 bin dolar civarındaki baskı maliyetini karşılayabilmesi için bir ay, en az üç hafta vizyonda kalması lazım.
Yapılan hukuki açıdan rekabet kurallarına aykırı bir davranış. Böyle keyfi bir uygulama yapılamaz. Sanat filmlerine de yer ayırmak zorundalar. Sürekli ticari filmleri vizyona sokup bizleri kenara bırakamazlar. Biz rekabet edemeyecek durumda bırakılıyoruz. Bunun eşit şartlarda yapılıyor olması gerekir. Üstelik artık Anadolu’da da şansımız kalmadı çünkü Anadolu’daki salonlar da büyük grupların eline geçiyor. Bu engelleme süreci geçen sene Emin Alper’in ‘Tepenin Ardı’ filmine karşı başladı, şimdi ‘Küf’ de bu kervana katıldı. Bu durum önümüzdeki yıllarda daha korkunç hale gelecek.
Biz Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek alarak çektiğimiz bu filmden hiç para kazanmadık, zaten para kazanmak için de yapmadık. Ancak filmin dijital kopyalarını göstermek için bile artık bizden kopya başına yaklaşık 750-800 Euro civarında para isteniyor. Bu halde 20 kopya, 15 bin lira demek. Ticari filmler üreten özel şirketler bu parayı ödeyebilir. Ancak ticari kaygı gütmeyen sanat filmlerinin yapımcıları bunu karşılayamaz. Yani, bizi yok etmeye çalışıyorlar.
BAKANLIK DESTEĞİNİN ANLAMI KALMADI
Kültür Bakanlığı’nın artık filmlere destek vermesinin de bir önemi kalmadı çünkü filmleri gösterebileceğimiz salon kalmadı. Zaten bakanlık filmlere destek verirken vizyona girmeyi şart koşuyor. Eğer ihlal edersen desteği cezasıyla birlikte geri ödüyorsun. Yani yakında Kültür Bakanlığı’ndan destek alan filmlerin birçoğu çöp olacak. Bağımsız filmlerin üretim sayısı çok çok azalacak.”
Film iyiyse kendi yolunu buluyor
Mars Entertainment Group CEO’su Muzaffer Yıldırım, bir gazetede yayımlanan söyleşisinde eleştirileri yanıtlamıştı: “14 ayda 68 Türk filmi oynadı. Bu filmlerin 8’i yüzde 90 ciro yaptı. Kalan 60 film battı. Bizim gıdamız, oksijenimiz film. Biz de Jîn, Eve Dönüş, Dağ filmlerine para yatırdık. Önümüzdeki dönem için 20 milyon dolar bütçe ayırdık, film yapacağız. Reha Erdem gibi bir ismi desteklememek mümkün değildi. Amacımız başarılı Türk filmlerinin cirosunu artırmak. 20 milyon bilet var Türk filmlerinde, 40 milyona çıkarmak istiyoruz. Film iyiyse kendi yolunu buluyor. Bu filmler yaz aylarında girmeli vizyona. Hem Art House film yapıp hem de Kanyon, İstinye Park gibi box office salonlarda çıkmak imkânsız. Binlerce insan çalıştıran bir endüstriyiz.”
Ezgi ATABİLEN
kaynak: hurriyet.com.tr
YÖNETMEN Ali Aydın’ın ilk uzun metrajlı filmi ‘Küf’, demiryollarında yol bekçisi olarak çalışan Basri’nin 18 yıldır kayıp olan oğlunu ararken, toplum tarafından yalnızlaştırılma hikâyesini anlatıyor. Başrollerini Ercan Kesal, Muhammet Uzuner ve Tansu Biçer’in paylaştığı film, uluslararası festivallerde pek çok ödüle layık görüldü. Avrupa’da pek çok şehirde onlarca sinema salonunda gösterilirken Türkiye’de kendisine salon bulamıyor. Bağımsız filmlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen Aydın, filminin vizyon macerasını ve yaşadıklarını anlattı:
İTALYA’DA 16 ŞEHİRDE GÖSTERİLDİ
“Avrupa’dan aldığımız ödüller ve dünya genelinde katıldığımız 25 festivalde aldığımız övgüler üzerine filmimizi gösterebilmek için karşılaştığımız zorluklar inanılmaz bir tezat oluşturuyor. ‘Küf’ iki hafta önce İtalya’da 16 şehirde 16 salonda gösterime girdi. Gelecek ay başında Yunanistan’da da girecek ve başka ülkelerle görüşmelerimiz de sürüyor. Ancak Avrupa’da filmi vizyona sokmak Türkiye’den daha kolay bir hal aldı. Biz son altı aydır Türkiye’deki dağıtımcılarla konuşuyoruz, hep gösterim tarihi ayarlamaya çalışıyoruz. Türkiye’deki büyük dağıtım ağının yaklaşık yüzde 85’ini elinde tutan Mars Group tarafından, bugüne kadar filmin gösterilebileceği bir salon açılmadı. Girse bile zaten bir hafta sonra vizyondan kaldıracaklar. Halbuki bir filmin seyircisine ulaşabilmesi ve 30-40 bin dolar civarındaki baskı maliyetini karşılayabilmesi için bir ay, en az üç hafta vizyonda kalması lazım.
Yapılan hukuki açıdan rekabet kurallarına aykırı bir davranış. Böyle keyfi bir uygulama yapılamaz. Sanat filmlerine de yer ayırmak zorundalar. Sürekli ticari filmleri vizyona sokup bizleri kenara bırakamazlar. Biz rekabet edemeyecek durumda bırakılıyoruz. Bunun eşit şartlarda yapılıyor olması gerekir. Üstelik artık Anadolu’da da şansımız kalmadı çünkü Anadolu’daki salonlar da büyük grupların eline geçiyor. Bu engelleme süreci geçen sene Emin Alper’in ‘Tepenin Ardı’ filmine karşı başladı, şimdi ‘Küf’ de bu kervana katıldı. Bu durum önümüzdeki yıllarda daha korkunç hale gelecek.
Biz Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek alarak çektiğimiz bu filmden hiç para kazanmadık, zaten para kazanmak için de yapmadık. Ancak filmin dijital kopyalarını göstermek için bile artık bizden kopya başına yaklaşık 750-800 Euro civarında para isteniyor. Bu halde 20 kopya, 15 bin lira demek. Ticari filmler üreten özel şirketler bu parayı ödeyebilir. Ancak ticari kaygı gütmeyen sanat filmlerinin yapımcıları bunu karşılayamaz. Yani, bizi yok etmeye çalışıyorlar.
BAKANLIK DESTEĞİNİN ANLAMI KALMADI
Kültür Bakanlığı’nın artık filmlere destek vermesinin de bir önemi kalmadı çünkü filmleri gösterebileceğimiz salon kalmadı. Zaten bakanlık filmlere destek verirken vizyona girmeyi şart koşuyor. Eğer ihlal edersen desteği cezasıyla birlikte geri ödüyorsun. Yani yakında Kültür Bakanlığı’ndan destek alan filmlerin birçoğu çöp olacak. Bağımsız filmlerin üretim sayısı çok çok azalacak.”
Film iyiyse kendi yolunu buluyor
Mars Entertainment Group CEO’su Muzaffer Yıldırım, bir gazetede yayımlanan söyleşisinde eleştirileri yanıtlamıştı: “14 ayda 68 Türk filmi oynadı. Bu filmlerin 8’i yüzde 90 ciro yaptı. Kalan 60 film battı. Bizim gıdamız, oksijenimiz film. Biz de Jîn, Eve Dönüş, Dağ filmlerine para yatırdık. Önümüzdeki dönem için 20 milyon dolar bütçe ayırdık, film yapacağız. Reha Erdem gibi bir ismi desteklememek mümkün değildi. Amacımız başarılı Türk filmlerinin cirosunu artırmak. 20 milyon bilet var Türk filmlerinde, 40 milyona çıkarmak istiyoruz. Film iyiyse kendi yolunu buluyor. Bu filmler yaz aylarında girmeli vizyona. Hem Art House film yapıp hem de Kanyon, İstinye Park gibi box office salonlarda çıkmak imkânsız. Binlerce insan çalıştıran bir endüstriyiz.”
Ezgi ATABİLEN
kaynak: hurriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın