20 Kasım 2011 Pazar

"Sinema oyunculuğu Türkiyede çok az"


Ahmet Fuat Onan 1952 yılında Ankara'da doğdu. Tiyatroya 1976 yılında Ankara Çocuk Tiyatrosunda bir palyaço olarak başladı. Ankara Çağdaş Sahnede Ali Taygun tarafından sahnelenen Nâzım Hikmetin "Kuvayı Milliye Destanı"nı ve Bertolt Brechtin "Arturoinin Önlenebilir Yükselişi" oyunlarında oynadı. Ardından Erkan Yücelin kurduğu Halk Tiyatrosunda Haldun Tanerin Eşeğin Gölgesi isimli kabaresinde rol aldı... Ankarada çocuk tiyatrosu kurdu, Çağdaş Sahne ve Halk Tiyatrosunda, kendi yazdığı oyunları sahneye koydu. 1979 yılında sinema aşkıyla İstanbula gelmeye karar verdi.

A. Fuat Onan: Herkes sinemacı olmak ister ya... Ben de istedim... Geldim buralara... Müjde Ar ve İlyas Salmanın başrollerini oynadığı "Çirkinler de Sever" filminin senaryosunu Sinan Çetinle birlikte yazdık Antalya Film Festivalinde film birinci oldu. Sinemaya girmemde şöyle bir enteresanlık var. Birçok yönetmenin ilk filminin asistanı oldum. Bunların içinde Sinan Çetin, Ömer Uğur, Oğuzhan Tercan, Cemal Şan, İsmail Güneş, Belma Baş, Mustafa Altıoklar, Selma Savaş Çekiç, Ela Alyamaç, Derviş Zaim, Serdar Akar. O zamanlar bir veya iki asistan vardı en fazla.

Sayısız kısa filmde de çocuklara yardım ettim

1979 yılında İstanbula geldim. 1980den bu güne kadar sayısız kısa filmde de çocuklara yardım ettim. Teknik konularda yardım ettim. Oyunculuk konusunda destek oldum. Bu yıl 4 kısa film çektik yine. Bir arkadaş çekilen bu kısa film sayesinde burs kazandı. Benim hayatımı çekmişti. 30 senelik sigortasız bir hayat!

1984 yılında Sevgi Çocuk Evreni diye bir şarkı grubu kurdum. İstanbulda birçok yerde şenlik düzenledik, sokak gösterileri yaptık. Yaptığımız şarkıları dans eşliğinde insanlara sunduk Ankara'da başladım palyaço gösterilerine. Sonra sinema, tiyatro, palyaçoluk ve şarkı grubu devam etti.
Sinemada yardımcı yönetmenlik, oyunculuk yaptım. İki de senaryo yazdım. Hikayesi Canan diye bir arkadaşa ait olan, Ateş Böceği filmi... O zamanlar Kültür Bakanlığı ödülünü almıştı 1993 yılında modern dans çalışmalarına başladım. Çağdaş dans atölye çalışmalarına Çatı Dans Stüdyosunda devam ediyorum.

Yakup Sancı: On parmağında on marifet bir sanatçısınız. Sinema, tiyatro, yoga öğretmenliği... Senaryo yazıyorsunuz. Pek işsiz kalmıyorsunuz sanırım. Bu aralar çalıştığınız alan sinema mı? Tiyatro mu?

A. Fuat Onan: Teşekkür ederim. On parmağımızda on marifet de olsa zaman zaman bende işsiz kalabiliyorum. Sinema teklifleri geldiğinde değerlendiriyorum. Yeni bir tiyatro oyununa başladık. Sadri Alışık Tiyatrosunda Orhan Kemalin 72. Koğuşu. Bu oyunu Yavuz Bingöl ve Azra Akın ile birlikte oynuyoruz.

"Birazcık Değişsek Çok mu Olur?"

Tiyatro-sinema-performans-yoga... Bütün bunlar birbirlerini destekleyen alanlar. Bitmiş bir projem var "Olmakta Olan Şey" diye... "Birazcık Değişsek Çok mu Olur?" Ya da adı bilmem ne olacak, bir de sine-roman projesi... Bir çocuk kitabı yazdım yayınlanmaya hazır; "Özgür Serçe". Fakat yayın evleri çok beğeniyor ama animasyon kısmına para yatırmak istemiyor. Ben de vermiyorum.

Yakup Sancı: Tiyatro ve sinema oyunculuğunda ne gibi farklar var?

A. Fuat Onan: Tiyatro ve sinema oyunculuğu farklı... Sinemada daha minimal oynayacaksınız, tiyatro mekanı izlenirlik açısından farklı olduğu için daha büyük oynamak zorundasınız. Ayrıca tiyatro ve sinemada ve performansta objeler de oyuncu olarak kullanılabiliyor. Birbirini destekleyen şeyler sinema ve tiyatro oyunculuğu. Biliyorsunuz Marlon Brando da tiyatrodan başladı oyunculuk kariyerine.

Sinemaya yedinci sanat diyorlar, sanki diğer sanatlar daha aşağıdaymış gibi bir tavır var. Hayır! Ben sinemaya sonuncu şey gözüyle bakıyorum. Çünkü sadece sanat değil sinema psikoloji, sosyoloji antropoloji, etik. Her şeyi olan bir şey sinema... Yani diğer sanatlara böyle üvey evlat muamelesi yaptıkları zaman sinemacılar, üzülüyorum. Gerek yok böyle şeylere. Zaten sinema filmlerinde genellikle tiyatro oyuncularını oynatıyorlar. Sinema oyunculuğu Türkiyede çok az, hatta daha yeni başladı.

Yakup Sancı: Sinema ve tiyatroda kaç tür oyunculuk var?

A. Fuat Onan: Sinema ve tiyatroda iki tür oyunculuk var genelde. Bir uygulayıcı oyuncu var bir de yaratıcı oyuncu... Uygulayıcı oyuncu yönetmen ne derse onu yapar. Yaratıcı oyuncu uygularken yaratır, kendisinden bir şeyler verir yönetmene. Bu tür oyunculuk Türkiyede az. Çünkü yaratıcı oyunculuk için sanatın ve hayatın değişik disiplinleriyle ilgilenmek gerekiyor. Siz sunuyorsunuz, yönetmen onu tıraşlıyor tabii, küçültüyor ya da büyütüyor. Tabii bu yaratıcı oyunculukla ilgili bir şey... Ben yaratıcı oyuncuya inanıyorum. Ben senaryoyu okuyorum, ondan sonra içimden rolüme hazırlanıyorum. İyi bir senaryoysa sizin yaratıcılığınızı geliştiriyor zaten, o önemli benim için.

Yakup Sancı: Oyuncu oynamalı mı?

A. Fuat Onan: Antrakt, Kinema, Çalıntı, Ütopya gibi dergilerde eleştiri, sinema ve oyunculuk üzerine yazılar yazdım. Oyunculuk üzerine size yaşadığım bir örnekten yola çıkarak bir şeyler söyleyebilirim. Karaköyde bir balıkçı balık satıyordu, "Oynuyor bu balık oynuyor!" diye. Uzaktan baktım, eliyle birtakım işaretler yapıyor önündeki kovaya. Ne yapıyor diye merak ettim, yaklaştım "Oynuyor bu balık, oynuyor" diye bağırıyor ama bu arada eğiliyor eliyle balığın başına vurarak  "Oynama balık, oynama..." diyor. Şimdi ben orada oynamayıncılığı keşfettim. Ya zaten canlısın, bir de ne oynuyorsun ? demek istiyor balığa. Yani müşteriler balık rol yapıyor sanacak Hem tiyatroda hem sinemada oynamayıncılığı yakalamak çok zor. Hadi tiyatroda seyirci oyuncuları izlemeye gittiğini biliyor. Ama sinemada izleyiciye anı anında yaşatmak için, rol kesmemek gerekiyor. Balıkçının balığa dediği gibi, bir oyuncuya da "Oynama oyuncu" diyecek bir yönetmen çok önemli. Zaten oyuncusun bunu herkes biliyor, bir de ayrıca oynama. Tiyatro ve sinemada oynamayıncılığa inanıyorum. Ben bunu ne kadar yapabiliyorum işte onu bilmiyorum.

Rolün doğal ve kendiliğinden olması gerekli...

Yerine rolüne göre değişik tarzları oyunculuğunuzda eriterek kişisel tarzınızı ortaya çıkartırsınız. Bu benim kendi oyunculuğum. Ben Brechti okudum. Bercht önemli bir yaratıcı çünkü. Özellikle insanın kendisine ve hayata yabancılaşmasından yola çıkarak bulduğu ironik oyunculuk tarzı önemli. Rolün doğal ve kendiliğinden olması gerekli...

Yakup Sancı: İstediğiniz düzeyde bir oyuncu olduğunuzu düşünüyor musunuz?

A. Fuat Onan: Hiçbir zaman tam istediğiniz gibi bir oyunculuk yapamazsınız. Türkiye şartlarında hele çok zor bir şey... Kendi kendinize hazırlanmanız gerekiyor zaten. Biraz kendi kendime biraz da hoca desteğiyle hazırlandığınızda ödül veriyorlar işte ara sıra. Ama ödül alınca da bu sefer işsiz kalma tehlikesi baş gösteriyor. "Ya o ödül almış ona küçük rol vermeyelim" diyorlar. Hiç benim için önemli değil, küçük olsun benim olsun. Hiç önemli değil yani, çalışırım. Ödül alırken yaptığım konuşmada ülkemizdeki sinema-televizyon oyuncularının telif hakları meselesine değindim.

Yakup Sancı: Ne dediniz?

A. Fuat Onan: Yani birçok filmde oynuyorsunuz. Bu filmler tekrar tekrar televizyonlarda gösteriliyor. Siz bir hak talep edemiyorsunuz. Bir yazarın kitabı yeniden basıldığında karşılığını almıyor mu? Bir ses sanatçısının şarkısı televizyonda ya da başka bir yerde kullanıldığında telif verilmiyor mu? Maalesef bu oyuncular için uygulanmıyor. Sadece yıllardır yüzlerce kez gösterilen Çiçek Abbas filminden telif alsaydım bu kadar maddi sıkıntı yaşamazdım. Diğer onlarca film hariç

Sadri Alışık ödülünün benim için başka bir anlamı var. İlkokuldayken, Ankara-Yenimahallede açık hava sinemasında Sadri Alışık'ın siyah-beyaz filmleri oynarken, ben sinemanın önünde bardağı beş kuruşa çekirdek satardım. Yani çekirdekten sinemacıyım. Şimdi de atom çekirdeğinin gizemiyle ilgileniyorum. Bizde yoğunlaşmış bir enerji olan atomlardan meydana gelmedik mi? O da ayrı bir konu...

Yakup Sancı: İlerisi için projeleriniz var mı?

A. Fuat Onan: İçinde fotoğraflar, şiirler olan bir sine-roman yazıyorum. Daha doğrusu 30-40 yıllık çalışmalarımı toparlamaya çalışıyorum. Oradan ne çıkar bilmiyorum, insan üstüne çalışıyorum esas olarak. İnsan nedir, gezegen-insan ilişkileri üzerine bir şeyler. 12 Mart askeri darbesinde, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan maddeler yüzünden 2 sene hapiste yattım, işkence gördüm. Yıl 2009...38 yıl geçmiş hala düşünce özgürlüğü maddeleri tartışılıyor. Yöneticiler yer değiştirmiş, hâlâ değişen yakın-uzak tehlike gerekçeleriyle darbelerden medet uman insanlar var. Bu güzel ülkeye yazık değil mi? Bu hayat benim yazmamı erteledi. Çünkü yaşamaktan bunları birleştirmeye olanak bulamadım. Şimdi işte boşa gitmesin diye onca yaşanmışlık, onları kurgulamaya çalışıyorum.

Yakup Sancı: Genç oyuncu arkadaşlara oyunculuk hakkında neler söylemek istersiniz?

A. Fuat Onan: Sinema ve tiyatro oyunculuğu ile ilgili şunu söylerim; kimse "oynamasın!". İçlerinden geldiği gibi olsunlar sadece. Günlük hayattaki gibi

Yakup Sancı: Yıllardır yoga ile ilgileniyorsunuz. Yoga öğretmenliği yapıyorsunuz. Yoga nedir? Anlatır mısınız?

A. Fuat Onan: Hintli hocamdan aldığım ilk dersle yoga yapmaya başladım. Bugün yoga öğretmenliğini sürdürüyorum. Yoganın, insanın kendisi olması için verdiği hürleşme çabasında çok önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Bunun için bütün farkındalık çalışmalarına dikkat...

Yoga eğitimine 1985 yılında Hiranmayanan da Dada ile başladım. Daha sonra yurt dışından gelen değişik yoga öğretmenlerinden dersler aldım. Aynı zamanda modern dans öğretmeni olan Christine Brodbeck'in yoga derslerine katıldım. İstanbul Yoga Evi'nde, Çatı Dans Stüdyosu'nda, Arama Tiyatrosu'nda ve Owo-Kun'da yoga dersleri verdim. Şu anda Oyuncular Tiyatrosu'nda çalışmalarına devam ediyorum. 1993 den itibaren modern dans ve atölye çalışmalarına katıldım. Bu çalışmalarda Tal ve Çatı Dans Stüdyosundaki çalışmalarda yer aldım. Mustafa Kaplan, Durmuş Doğan, Christine Brodbeck'den modern dans eğitimi aldım. Meryem Quiolla Şaman Baksi Dans atölyesine ve Tetsuro Fukuhara'nın Butoh Dans çalışmasına katıldım. Son olarak Nisan 2007'de Daniel Lepkoff'un Kontakt Doğaçlama atölyesi'nde yer aldım.

Dansın özgür devinimini, sekiz kollu asthanga yoga ile birleştirerek yogadaki farkındalığı ön plana çıkardım. Böylece herkesin kendi yogasına olanak sağlayacak olan Anda Yogayı geliştirdim. Her yaştaki insanların ihtiyarlık hastalığına karşı Asanalar (beden çalışmaları), Pranayama (nefes çalışmaları) ve meditasyonun iç içe yapıldığı bir yoga uygulamasına inanmaktayım.

Yakup Sancı: Yoga, son yol mu?

A. Fuat Onan: Aslında ilk başlarda Yoga ya sadece sağlık için başlamadım diyebilirim. Yoga sayesinde kendi kendimi tedavi etmeyi öğrendim. Yoga binlerce yıllık bir insanlık kültürü Gezegenin her yerinde yaşayan şamanik bir yaşamın içinden çıkmış. İnsanı, kendimi ve hayatı tanımanın yollarından biri... Son yol değil... Yolları açan bir yol; Bir hayata bakış var insanını kendine ait bakışını ortaya çıkartıyor.

Yakup Sancı: Kendime ait bir felsefem var diyorsunuz. Felsefeniz nedir?

A. Fuat Onan: Evet, kendime ait bir felsefem var. İnsanın kendisi nasıl oluru üzerinde çalışıyorum. Bu konu ile ilgilenen insanlarla tanışıyor, konuşuyorum. İnsanın kendisi nasıl olurun kendisi de bunlar zaten. Yoga, yazarlık, felsefe... Kendime ait bir dünya görüşü oluşturdum. Benimki bir hayata bakış. Yani hayata bakışa inanıyorum. Tek ayakla insanların birbirine yardım edemeyeceklerine inanıyorum.

Yakup Sancı: Değişik hayat felsefesi olan bir sanatçı aşka nasıl bakıyor?

A. Fuat Onan: Aşka inanıyorum. Ama aşk bir uçurtma, uçur ama kaçırma diyorum. Bazı insanlar kanserojen aşklar yaşıyorlar. Aşk özgürleştirir. Özgürleştirmiyorsa orada aşk yoktur. Sessizce oradan uzaklaşmış ve gitmiş diyorum. Sinema dili Türkiye ye yeni geldiği için sinemada aşkın dili de bulunamadı henüz.

Yakup Sancı: Çevreci biri olduğunuzu biliyorum. İnsan, doğa, dünya ve gezegen için neler söylemek istersiniz?

A. Fuat Onan: Gezegen için bir şeyler söylemek istiyorum. Gezegeni yok ediyoruz. Şu sıralar kendine doğru gelen ideolojik kutsal ya da ekonomik inançlarının peşinde koşan bazı insanlar, gezegenin ayaklarının altından kaydığının farkında bile değil. Hadi aramızdan birilerinin haklı olduğunu düşünelim. Biz, kupkuru bir gezegende haklı haklı, böbürlene böbürlene yürüsek, çevremize müstehzi-alaycı bakışlar atsak ne olur? Sanki doğa, hayatı sürdürmek için o zorunlu tokatı atmadan önce aramızda ayırım mı yapacak? "Ha onlar iyi, haklı insanlar. Onları bir kenara çekeyim de tokatı öbürlerine atayım" mı diyecek?

İnsan kendini yenilemezse, doğa kendini yenilemek için, insansız yoluna devam edecektir

Kar-amaç-iktidar hırsı yüzünden her şeyi mübah gören belli azınlıklar gezegeni umursamıyor. Şimdi insanlar arasında bir sosyal mücadele varsa, ayrıca gezegende de insan sınıfı ile diğer canlı sınıfları arasında bir mücadele var. Bence esas mücadele şu anda budur. Çeşmelerden su akmadığında, bir virüsle karşılaştığımızda, solcusu sağcısı, sinemacısı, dansçısı, doktoru, rahibi... Bunu anlıyor, hep birlikte paniğe kapılıyoruz... İnsan kendini yenilemezse, doğa kendini yenilemek için, insansız yoluna devam edecektir.

Ahmet Fuat Onan'a teşekkürler...

Yakup Sancı
sinematürk.com
                                                                                                                                             Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın