Pages

27 Kasım 2011 Pazar

Üçboyutlu Sinema


Sinema sessiz ve siyah-beyaz olarak doğdu. Sesin, sonra da rengin işe karışması görüntüleri gerçeğe en yakın biçimde yansıtma olanağını artırdı. Bu olanağı daha da artırmak için üçboyutlu filmin oluşturulmasına çalışıldı.

Fotoğrafta kullanılan iki göze yönelik üçboyut yöntemleri sinemada tümüyle uygulanamadı. Sinemanın topluca izlenen bir gösteri oluşu, tekil kullanıma yönelik aygıtta sağ ve sol görüntülerin ayrılması yöntemini geçersiz kıldı. Uygulamada rastlanan üçboyutlu film yöntemleri şunlar oldu:

- İkiz görüntüler: Bunlar kırmızı-beyaz (siyah-beyaz benzeri) ve yeşil-beyaz iki görüntüdür. Ayrışmaları, bir camı kırmızı, bir camı yeşil olan gözlüklerle gerçekleşir ve bu ayrışma, iki göz için siyah-beyaz bir görüntü izlenimi doğurur. Üstünlükleri: Kopyalar, perdeye olağan bir kopyaymış gibi yansıtılabilir. Sakıncaları: Görsel izlenim siyah-beyaz bir filmin izlenimi olarak kalır; göz yorgunluğu önemli bir kusur oluşturur.

- Polarıcı filtreler: Siyah-beyaz ya da renkli iki görüntü perdeye dik konumlu iki polarıcı filtreden geçerek yansıtılır. Ayrışma, eş filtrelerle donanmış gözlükler aracılığıyla gerçekleşir. Bu iki görüntü ya aynı kopya üzerine yan yana (ve özel bir ikili mercek sayesinde perdede üst üste gelecek biçimde) kaydedilir; ya da eşlemeli biçimde gösterilen iki ayrı kopyayla yansıtılır. İkiz görüntülerin sakıncaları ortadan kalkar, ama bunun için ışığın polarmasına uygun metal kaplı özel bir perde gerekir.

- Izgaralı sistemler: Perdenin çok özel biçimde bölümlenmesiyle her göz, özel gözlükler gerekmeden, kendine ayrılan görüntüyü görür. Bu sistem ne yazık ki çok karmaşıktır ve izleyicinin başı salonun belirli noktalarında tümüyle kıpırtısız kalmak zorundadır. Yoksa görüntülerin ayrışması gerçekleşmez.

Çok zorlayıcı ve sıkıcı olan üçüncü yöntem, neredeyse tümüyle deney aşamasında kalmıştır. Buna karşılık ikiz görüntüler ya da kutuplama yöntemleriyle (örneğin Hitchcock'un Dial M for Murder filmi) üçboyutlu yapılan belli sayıda film, sinema girişlerinde seyircilere dağıtılan özel gözlükleri kazanç aracı haline getirdi.

Gerçekte, başlangıçta merak dürtüsüyle gelişen bir akından sonra, seyirci iki göze yönelik üçboyutlu filme büyük ilgi göstermedi. Filmin gösterildiği salonda uygun yer ayırtma ve özel gözlüklerin üstte taşınması gibi güçlüklerin ötesinde, iki gözle sağlanan üçboyut duyumu, bir sahneyi filme alındığı açıdan izletebildiği ölçüde inandırıcı olabildi. Oysa ancak sinema salonlarının ortasındaki birkaç ideal yer bu ölçüte uygun düştü. Öbür koltuklarda üçboyut izlenimi doyurucu olamadı. Üçboyut çoğu zaman abartılı göründü.

Her durumda, iki gözle görme, beynin görme düzeneğini sağlayan bölümüne, uzaklıkları değerlendirme olanağı veren öğelerden yalnızca biri oldu. Nesnelerin göreceli hareketleri, boyları ve birçok başka özellik hesaba katıldı. Sonuç olarak, daha yüksek yapılmış ideal koltuklarda oturarak olağan bir filmi izleyen seyirci, kamera hareketleri ya da filme alınan nesnelerin hareketi yüzünden belli bir üçboyut duygusuna kapıldı. Tersine, perdeye çok yakın ya da çok uzakta oturan ya da perdeye göre çok yanda kalmış bir seyirci için üçboyutlu bir filmin iki görüntüsünün karşılaştırılması, gözlenen sahnenin üçboyutluluğunun zihinde canlandırılan biçimiyle az çok çelişkili olma tehlikesi taşır. Bu durumda iki gözle görme de rahatsızlıktan başka bir şey yaratmıyordu.
Bugünkü teknik aşamada, holografinin yaratabileceği sürprizler saklı tutulursa, üçboyutlu film büyük bir ilgi görmekten uzaktadır. Bu tür filmden esas olarak bilimsel çalışmalar gibi kimi özel alanlarda yararlanılmaktadır.

KAYNAK: BÜYÜK LAROUSSE (1993)
sinematurk.com
                                                                                                                                          Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın