Pages

19 Ekim 2011 Çarşamba

Kartal Tibet ile Röportaj


Kartal Tibet ile, Türk Sineması’nın dünü, bugünü ve yarını...


1970’lerde altın çağını yaşayan Türk Sineması’yla bugünkü Türk Sineması’nı karşılaştırdığımızda o seyirciyle bugünkü izleyici arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?

Eskiden TV olmadığı için halkın tek eğlencesi sinema idi. Gene eskiden çok değişik ve sayıda filmler-çok farklı yüzler çekiliyor, konu oluyordu sinemaya. Sinema o dönemlerde o kadar farklı idi ki senaryolar ve oyuncular 3-4 yılda bir değişip öylece senede 250-300 film yapılıyordu. Halbuki şimdi senede 300 filmden bahsetmek mümkün değil. Günümüz sinemasına baktığımızda ise öyle mi? Değil elbette .

Halk her zaman kahramanını bulur.

Tanju Gürsu (filmlerin bıçkın delikanlısı), Engin Çağlar ( salon filmlerinin romantik jönü), Muzaffer Tema (Yeşilçam’ın ilk romantik jönü) ve Kartal Tibet ( Karaoğlan’dan Tarkan’a) . Sizce günümüzde bu özellikleriyle yaşayan oyuncular mevcut mu? Bu manada oynayan değil yaşayan diyebileceğimiz aktör-aktrist var mı günümüzde?

1965 yılında Karaoğlan adlı yapımda ünlü kahramanı canlandırıp 1972’de Karaoğlan Geliyor ile Suat Yalaz’ın büyük ilgi gören çizgi romanından beyazperdeye uyarlanan seride unutulmaz bir kahramanlık macerasına imza atmıştı Kartal Tibet. Bunun üzerine Yeşilçam’ın o unutulmaz yüzlerinin üstlendiği-simgelediği rolleriyle günümüz oyuncularını konuştuğumuzda Tibet, o insanların o dönem hayatımızda yer edinip o özellikleriyle halkın beğenisini kazandığına, hayatımızda özdeşleştirdiğimiz özellikleriyle yer edindiğine değiniyor. O dönem star olup şimdi hala star olan oyuncularımızdan söz ediyor ve akabinde şöyle diyor usta yönetmen: “Bir Kemal Sunal, bir Cüneyt Arkın, bir İzzet Günay, bir Öztürk Serengil, bir Ayhan Işık… Bunlar bir defa geldiler. Bunların yerini başka oyuncular alabilir mi?

Son dönem oyuncularına baktığımızda Kadir İnanır, Tarık Akan… Bunlar geldiler, o dönem büyük bir izleyici kitlesine sahip olmuş ve kendilerini kanıtlamış oyuncular olarak da halkın beğenisini kazanarak adından söz ettirdiler yıllarca. Gönüllerde kurduğu tahtlarla o dönem de stardılar ve hala da starlar. Bir Şener Şen, bir Haluk Bilginer ki Haluk Bilginer’in başarısı yaptıkları inkar edilemeyecek kadar güzel. Bunlar büyük birer starlar. Bu neye işarettir biliyor musunuz? Kahramanların gücü değişir, çeşitlilik gösterir, attığı imzalarla başarılarla daha başka görünür buna karşılık halk, her zaman kahramanını bulur. Bir Kurtlar Vadisi ne kadar sevildi…

Sizce sinemanın büyüsü nedir?

Sinemada insanı büyüleyen ortam 2 yolla kitlelere ulaşır.

1- Sinemanın illüzyonu-büyüsü (kendisi )

2- Biz, Türk Filmi yapıyoruz.

Evet, bizim yaptığımız film bünyesindeki büyüyle gideceği yeri o kadar güzel bir şekilde buluyor ki halk kendinden olan, onunla beraber yaşayan, onu anlatan onu konuşan bu büyüyü alıyor ve bırakmıyor artık. Kısacası bu, halka yakın geliyor.

Seyirciye ulaşmamışsa eksiktir…

Sinema bünyesinde neyi barındırmalı? Ya da başka bir ifadeyle sanat için mi yoksa halk için mi olmalı sinema?

Sanatın kapsadığı alan bakımından önem arzettiğine ve bunun sinemadaki yerine değinen Tibet, sanatla dolayısıyla sinemayla halka ulaşılabileceğinden bahsediyor ve şöyle diyor: “Nitekim yapılan sanattır. Bu sanatsa, bütün Güzel Sanat dallarını içerir ve bunların toplamından doğar. Sanatta bir operadır; daha çok kitlelere ulaşan. Sinema vardır dolayısıyla sanat dalı vardır ve bunun da tamamlayıcı öğesi seyircidir burada.”

Bir ürünün güzel olması – sanatsal değer taşıması mı, yoksa halka ulaşmış olup basit olması mı? mevzusuna değinen Tibet, sinemanın sanatla olan bağına ve seyirciyle olan ilişkisine şöyle değiniyor: “Bir sanat-bir sinema, güzel olsa bile seyirciye ulaşmamışsa eksiktir, hiçbir anlam ifade etmez. Buna karşılık halka ulaşmış ama sanatsal değer taşımıyor yani ucuzsa o zaman da eksiktir.” diyor ve ekliyor: “ İşte burada şu mevzunun önemini bir kez daha anlıyoruz: Bir eser-bir sinema, sanatı içinde barındırmalı ve o sanat seyirciye ulaşmalı.”

Müziğin ritminde yaşamak…

Nostalji evrensel midir sizce?

Evrenseldir elbette, neden evrenseldir? Çünkü; anılar- yaşadıklarımız her zaman bir yerlerde duran, hafızalarda kalandır.Yaşam olduğu sürece anılar-anılar yaşadığı sürece de nostalji bitmeyecektir ve o hak ettiği tavrıyla hep bize gülümseyecektir. Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Kadir İnanır…Bunlar o denli ki müziğin ritmini doğurup o ritimde 30 yıl sonra onlar için de nostalji olacak. Saygın durumlar var, olanca saygınlığıyla bu değerli oyuncular; özel hayatıyla değil halkın gönlünde kurduğu tahtla yer edindi. Böylece seyirci onları evine buyur etti ve birer kahraman oldular…

Amerika filmlerindeki teknoloji ile…

Yıllar evvel Cüneyt Arkın’ın oynayıp Çetin İnanç’ın yönettiği ‘Dünyayı Kurtaran Adam’la başlayan maceraya, şimdi ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu’ adlı filmin yönetmenliğini yaparak devam ettiniz. Ekimde vizyona girecek bu filmle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?

Halkın bildiği bir Dünyayı Kurtaran Adam var. Filme gitmek isteyecektir seyirci ki; prodöktör doğru yatırım yaptı. Seyircinin o filme mi bu filme mi? Derken bu filme gidecektir ki seyirci de tatmin olacaktır.Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu bana göre Amerika filmlerindeki teknoloji ile Türkiye’de yapımı gerçekleşen önemli bir film. Dev oyuncu kadrosuyla, Mehmet Ali Erbil’de rol alırken Türkler’in kullandığı o makinalarla birkaç Fransızla bizde böyle bir film yapılıyor. Beyaz perdeye yansıyan masal dünyasının unutulmaz filmi olan ‘Keloğlan Kara Prense Karşı’ adlı filmi çeken Energy medya ve prodüksiyon’un Dünyayı Kurtaran Adam’ın yapımcılığını üstlendi. Kısacası halk izleyecek ve kararını verecek…

‘Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu’nun bugüne kadar yapılan en başarılı Türk uzay filmi olacağını kaydeden usta yönetmen, filmde izleyicilere Hollywood ayarında animasyonlar izlettireceklerini söylüyor. Türk insanının algılama, düşünme ve çeşitli biçimlerinden yola çıkılıp uzayın fethedilerek Türkleştirilmesini anlatacak olan filmin senaryosu Murat Boyacıoğlu tarafından yazılırken, yönetmenliğini ise Kartal Tibet yapıyor.

10 yılda 120 filmde başrol…

Kartal Tibet sinemaya nasıl başladı?

Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünü bitirdim. Uzun yllar tiyatro oyunculugu yaptıktan sonra Karaoglan filmiyle sinemaya geçtim (1965). “Karaoğlan” ve “Tarkan” gibi sinema filmlerinde oynadım ve izleyici bu filmleri çok sevdi. 120 filmde oyunculuk Devlet Tiyatrosu’nda yönetmenlik yaptım ve 30 piyeste oynadım. Sinemaya girdiğim on yıl içerisinde yüz yirmi filmde başrol oynadım.

Atıl Kurt!..

Ve Tarkan nasıl doğdu?

Tarkan klasiği…Yılllarca ‘Tarkan’ filmlerinden oluşan 6 filmle gönlümüzde kurduğu tahtıyla o zaman da şimdi de hala yer edinen unutulmaz bir efsane. Peki ama Kartal Tibet’te ‘Tarkan’ nasıl doğmuştu? İşte Tibet’in açıklaması: “ Tarkan’ı Sezgin Burak doğurdu, Arzu film hayata geçirdi. Tunç Başaran ardından da Mehmet Aslan yönetmenliğini yaptı diyor özlem dolu gözleriyle usta yönetmen. Öyleki “1969’da Tarkan Mars’ın Kılıcı”ile başlayan efsaneyi Tunç Başaran Yönetmiş arından da Mehmet Aslan’la, 1970, 71. 72’de Tarkan seri filmleri çekilmiş. Tarkan’ınsa Sadık dostu Kurt’a “Atıl Kurt” dedi mi, artık düşmanlarının titreme zamanı gelmişti her defasında…






Söyleşi: Fatma KORKUTATA

MİLLİ GAZETE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın