Pages

3 Mayıs 2013 Cuma

TV, sinema, tiyatro, perdeee...


Geçen gece iki televizyon kanalında, iki ödül töreni vardı. Biri Antalya 4. TV ödülleri, ikincisi de Sadri Alışık ödül törenleri...
Sadri Alışık töreni daha önce yapılmış banttan veriliyordu, Antalya Televizyon ödül töreni ise canlı yayınlanıyordu.
Sinema ve tiyatro oyunlarını bölümlere ayırmışlar, her bölümün ödül alanları genç insanlardı, kimi Devlet Konservatuarı’ndan, kimi Müjdat Gezen’in okulundan, kimi de “alaydan” yetişmişler...
***
Bu kadar tiyatro, bu kadar televizyon oyuncusu, sanki bazı çevrelere cevap veriyordu, “Biz buradayız” diye. İki yarışma iki belediyenin desteğiyle yapılıyordu, ikisi de CHP’li, Antalya ve Beşiktaş Belediyeleri, ya tesadüftü ya da anlamı vardır.
Bazıları siyasete atıldıkları ilk günlerinde, bale için “yarı çıplak” diyorlardı. Belki o günleri hatırlarlar.
***
Biliyorsunuz ya da duymuşsunuzdur, bazıları ya da bazı çevreler için “diziler” sanki günah...
Niye? Dizilerin başrol oyuncuları çok para alıyor.
Rahmetli Erol Günaydın’la bu konuyu tartışmıştık, biz onun gibi düşünüyor, o da bizim gibi düşünüyordu.
O günlerde Uğur Yücel’in bir dizisinde konuşamayan bir hastayı oynuyordu.
Bir ara kızdı!
“Dizilere karşı çıkanlar, birkaç rol alsalar görün!”
Tabii dizilere karşı çıkmak eski bir moda...
Oysa “Hürrem Sultan” Meryem Uzerli’nin dediği başka:
“Üç yıldır Türkiye’deyim, ilk defa bir ödül alıyorum. Bir de dizileri uzun tutuyorlar, kısa yapsınlar!” diyordu, o sevimli Türkçesiyle.
Ne de olsa “Alamancı” onun bakışı bir başka...
***
Nedir tiyatro, kimdir oyuncu?
Haldun Taner der ki:
“Zaten aktör dediğin nedir ki? Biz oynarken varızdır, sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur, kalırız. Görüyorum hepiniz gardıroba hücuma hazırlanıyorsunuz. Birazdan tiyatro bomboş kalacak. Ama tiyatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenek’in bir şarkısı, perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim de bir tiradım şu perdeye sinmiştir. Sirapuş’la Virjin’in bir diyalogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. Bütün bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizlikçiler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perdeeeee...”
Haldun Taner, “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”nda bunları söyletir, Münir Özkul’a...
Perdeeeee!
Her tiyatro oyuncusu bunu ezberleyip sahnenin bir köşesine asmalıdır.


Hasan Pulur Olaylar ve İnsanlar
h.pulur@milliyet.com.tr

kaynak: milliyet.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın