Pages

2 Aralık 2011 Cuma

KAZAKİSTAN SİNEMAYLA DÜNYAYA AÇILIYOR


Festivalin geçmişi aslında i. Avrasya Film Şenliği ile ıgg8 yılında başlıyor. Sovyetler Birliği döneminde ülkede on bir bin civarında sinema salonu mevcutken ve yılda yaklaşık elli film üretilirken, bu sayılar doksanlı yıllarda salonlar için iki yüze, sinematografik üretim için ise beş filme kadar düşmüş. Ülkenin sinemadan sorumlu devlet kuruluşu Ka-zakhfilm ve Kazak Kültür Bakanlığının ortaklaşa düzenledikleri birinci buluşmadan sonra temelde iç siyasetten kaynaklanan sorunlar nedeniyle ikinci festival 2005'e kadar gerçekleşememiş. Aynı yıl kaleme aldığı bir makalede NETPAC jüri üyesi ve sinema tarihçisi Baurzhan No-gerberk, "2005 yılında festivalin yedi yıl sonra yeniden canlandırılmasının olası nedenlerinden biri aynı yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğundan, sanırız festivalden ziyade siyasi bir şov olarak algılanabilir" diyordu.

İkinci festivalden itibaren yeni yönetimle farklı bir ivme yakalamak isteyen Avrasya Şenliği, üç yıldır dünya çapında yıldızları da ağırlamayı eksik etmiyor. 2005'de Catherine Deneuve ve Jean-Claude Van Damme (O'dan, 2006'da Steven SeagaI'dan sonra bu sene yıldızların sayısı bir hayli kabarıktı: Kente gelişi neredeyse deprem yaratan Gerard Depardieu'nün yanı sıra, Sophie Marceau ve Christophe Lambert açılışın konuklarıyken, Jacqueline Bisset ve Em-manuelle Beart kapanış gecesinin yıldızlarıydı.

Açılış töreninde "Yaşasın Kazakistan!", "Burada olmaktan çok mutluyum", "Kazakistan'ı çok seviyorum" gibi sözlerle özetlenebilecek bir "konuşma" yapan Depardieu'nün ardından, Sophie Marceau da benzer sözlere "Filmimi burada göstermekten çok mutluyum"u ekliyordu. Oysa açılış gecesi ve filminin öyküsü bir hayli karmaşık. İlk programda Festivali bu yılkı uluslararası jüride yer alan Rus yönetmen Sergei Bodrov'un süper prodüksiyonu "Mongol" açacakmış. Ardından 2006'da onur konuğu olan ve altı filmden oluşan retrospektifi gösterilen Alman yönetmen Volker Schlöndorff'un Kazakistan'da çektiği "Ulzhan"ın festivali açması öngörülmüş. Ancak Sophie Marceau Kazakistan'a gelme şartı olarak kendi filminin gösterilmesini talep edince, program yeniden değişmiş. Mütevazı davranışlarının yanı sıra, yaptığı konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla davetliler arasında "ev ödevini" yerine getiren, yani örneğin, Kazak sineması tarihini okuyup, önemli filmleri ve yönetmenlerin adını sayan tek sanatçı Emmanuelle Beart'dı. Yeni filminin konusunu Almatı'da açıklayan sanatçı, Güney Doğu Asya'yı yerle bir eden Tsunami felaketinde çocuğunu kaybeden, ancak cesedi bulunamadığından ölümüne inanmadığı yavrusunu arayan bir anneyi canlandıracak.

Davedilerin hemen hepsine neredeyse 24 saat boyu görev yapan birer rehber-çevirmen eşlik ediyordu. Çoğunluğu genç öğrencilerden oluşan bu görevliler festivalin belkemiğini oluşturuyor ve iletişimin büyük bir bölümü bu gençlerin aracılığıyla yapılıyordu. Öyle ki, jüri görüşmeleri zaman zaman aynı anda üç, dört, hatta beş dilde gerçekleşiyordu. Ancak ne yazık ki aynı özen filmlerin altyazı ve çevirilerine gösterilmemişti. Özellikle Orta Asya yarışmasında -ki bizce en ilginç seçkiyi bunlar oluşturuyordu-fil-mi takip etmemizin tek yolu üç aşamalı bir çeviriydi: ekranda filmin özgün dili (örneğin Kırgızca, Özbekçe, Azerice vs.) kısılıyor, salonda bulunan ve dümdüz bir tonla senaryoyu Kuşça mikrofonla okuyan bir görevlinin sesi ise çevirmenlerimiz tarafından kulağımıza kendi dilimizde aktarılıyordu!

Her gece özel bir program sunan Kazak ev sahiplerimizin düzenlediği folklor gösterileri, revü dansları, oryantal danslar, disko-tekno danslar ve müziklerden oluşan yemekli davetlerin en ilginç "sanatçısı" ise Kültür ve Enformasyon Bakanı Yermukhamet Yertysbayev'di. Bakan iki gece bizlere "crooner" hünerini sergileyerek, İngilizce şarkılar sundu! Bakanın 'performansının' doğrusu biz davediler için şaşırtıcı olduğu kadar hoş bir sürpriz olduğuna konusunda hepimiz hemfikirdik.

ANGELOPOULOS
Festivalin bizce en önemli ve saygın konuğu Yunanlı yönetmen Theo Angelopoulos'du. Açılış töreninde sahneye davet edilmemesi şaşkınlık yaratan ustanın festivalde üç filmi gösterildi: "Sisli Manzara" (ıg88), "Leyleğin Geciken Adımı" (ıggı) ve "Sonsuzluk ve Bir Gün" (ıgg8). Angelopoulos, "Eleni-Ağlayan Çayır"dan sonra 20. Yüzyılın şiirsel özetini içerecek üçlemenin

ikinci filminin hazırlıkları için geldiği Alma-tı'daydı. Üçleme, zamana kafa tutan bir aşk hikayesi aracılığıyla 20 ve 21. yüzyılların arasındaki önsezili ilişkisini içerecek ve ıgıg'da Kızıl Ordu'nun Odessa'ya girmesiyle başlayıp (Ele-ni), 21. yüzyılda New York'ta son bulacak. Angelopoulos ikinci film "Üçüncü Kanat"ı şöyle özetliyor: "Üçlemenin ikinci filmi Kazakistan'ın bir köyünde ıg53'de Stalin'in ölümüyle başlayacak, sırasıyla Roma'ya ıgöo'lı yılların Cinecitta'sına, ardından Berlin'e duvarın yıkılışına oradan da n Eylül 2001'de New York'a yol alacak. Ana teması Yunanlıların sürgünü, yerleşim eksikliği, tarihin akışına uymak zorunda kalan insanların zoraki göçü olan üçleme aslında yakın tarihin temel olaylarını kat ediyor."

Avrasya Film Festivali yeni yola çıkan tüm büyük sanat buluşmalarının sıkça karşılaştığı sorunları yaşıyor. Ne var ki, Kazakistan'daki bu buluşma sadece ülke sineması için değil, daha da önemlisi tüm Orta Asya sineması için elzem bir vitrin. Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan'ın maddi koşulları

Kazak komşularınınkine ulaşamıyor. Petrol zengini bu ülkenin bölgenin sinemasını tanıtmak için çaba göstermesi bile, tek başına bu festivalin desteklenmesini gerektiren nedenlerden biri olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan, ülkede ortalama memur maaşı 20 000 Tenge (yaklaşık 200 YTL)'yken Almatı'da modern bir binada tek odalı bir daire için 120 000 Tenge (1120 YTL) ve bir sinema biletine yaklaşık 1000 Tenge (10 YTL) ödemek gerekiyor. Bu bağlamda festival yöneticilerinin neredeyse sadece Amerikan yapımlarını vizyona alan sinema salonlarına kafa tutarcasına kent halkına tüm filmleri ve gösterimleri ücretsiz sunmasını takdir etmemek mümkün değil. Antalya'daki adaşının gölgesinde kalmadan ülkeyi, sinemasını ve yaratıcılığını eşsiz bir misafirperverlikle dünyaya tanıtan Avrasya Uluslararası Film Festivalini izlemeye devam edeceğiz...

Defne Gürsoy Almatı/Parisf)
Defne Gursoy, Paris'te yasayan gazeteci-yazar, 4. Avrasya Uluslararası Film Festivalinde NETPAC (Network for the Promotion of Asian Cinema-Asya Si-nemasini Teşvik Agi) Jürisi Baskani.

Birgün.net
                                                                                                                                        Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın