Pages

5 Aralık 2011 Pazartesi

Aslıhan Güner ve Alper Kul ile Röportaj


Sinema gönül işi dizi para kapısı!...

Sümela’nın Şifresi Te-Mell’in başrol oyuncuları Aslıhan Güner ile Alper Kul,  dizilerin oyuncuya yaşattığı reyting stresini eleştirdi ve ‘Sinema bir oyuncu için en güvenilir yerdir’ dedi.

Proje size nasıl geldi ve bu projede sizi etkileyen ne oldu?

Aslıhan Güner: Teklif ajansım aracılığıyla geldi. Senaryoyu gönderdiler, okudum, çok komik buldum. Çünkü benim de komik bulmam ve projeye inanmam çok önemliydi. Karakteri de sevdim. Aslında hikayede geçen tüm karakterleri sevdim, bu da önemli bir şey. Tamamını sevdiğim için kabul ettim.

Alper Kul: Bu sene BKM’de 'Babamın Oğlu' adlı bir oyun oynuyorum. Oyun Cumhuriyet'in ikinci yarısında doğmuş olan babamın, hayatında algılamaya çalıştığı, değişen sistemi, kadın-erkek ilişkilerini ve akabinde benim dönemimde daha da hızlı değişen aileyi ve ilişkileri anlatan bir oyun. Babamın üniversite okuma bahanesiyle ama aslında ilk cinsel deneyimini yaşamak üzere Trabzon'dan İstanbul'a gelmesini ve yaşadığı kadın erkek ilişkilerindeki değişimi anlatan bir komedi oyunu. Karadenizli bir ailenin hikayesi. Yapımcımız ve yönetmenimiz Adem Kılıç oyunu izledikten sonra Temel rolünü bana teslim etmeye ikna olmuş. Sonrasında teklifte bulundu, bende koşa koşa geldim.

Oynadığınız karakteri kısaca anlatabilir misiniz?

Alper Kul: Temel karakterini canlandırıyorum. Tüm Karadenizliler’in tek bir bünyede toplanmış hali diyebiliriz. Kompleksi yok, inanılmaz bir özgüveni var. Çalışkan, kafası biraz farklı işliyor. Laz fıkralarındaki kahramanımıza aslında çok yakın. 'O' mu dersek o değil. Bizim başka bir hikayemiz var. Ama birebir Temel’i andıran bir Temel karakteri bizimki. Belki de fıkralardaki Temel ama farkında değil. Nitekim hikaye günümüzde geçiyor.

Aslıhan Güner: Zuhal de Trabzonlu bir kız ama burada büyümemiş. İstanbul’da büyümüş, yurtdışına çıkarak kendisini iş alanında geliştirmiş bir kız. En önemli özelliği Temel’in ona aşık olması. Hikayede daha sonra gerçekleşecek olayların başlangıcı da buradan başlıyor. Temel’in ona aşık olduğundan haberi yok. Kendi halinde, işinde gücünde bir kız.

Alper Kul: Zaten Zuhal’le Temel ilkokulu beraber okumuşlar. Temel ona aşık olmuş, ilk okuldan beri platonik bir aşk söz konusu. Kızın hiçbir şeyden haberi yok ve Temel 20 yıl boyunca her gün bu aşkı içinde yaşatmış. Ve bir gün canına tak ediyor.  Zuhal, Trabzon’un en zengin kızı. Temel de maddi anlamda en diplerde yaşayan biri olmasına karşın bunu zaten bir engel olarak görmüyor. Evlenip mutlu olacaklarından emin. Zaten maddiyat aşkın önünde nasıl bir engel olabilir ki?

Temel ve sevgilisinin klasikleşmiş hikayelerinin yanında bu film gözünüzü korkutuyor mu?

Aslıhan Güner: Bence modern Temel bu. Bizim fıkralarımızda anlatılan Temel'e çok benzemiyor. Sevgilisinin hikayeleri de çok benzer hikayeler de değil. Yine benzer şeyler var da Karadenizli olmasından dolayı benzeyen şeyler bunlar. Temel güzel bir örnek aslında, aşkına inanılmaz sadık.

Alper Kul: Bizim filmde çektiğimiz Temel karakteri zaten fıkralarda bahsedilen Temel karakteri değil. Çünkü fıkralardaki Temel’in bir seceresi yok, anne babası kimdir ne yapar ne eder, bu bir figür. Bu figüre de çok uygun bir Temel karakteri var filmde. Ortak benzer yanları da var. Tabii ki bu fıkralardaki Temel karakteri dedirtecek kadar benzer yanları var. Ama biz burada etten kemikten hikayesini, geçmişini, ailesini, yaşadığı habitat'ı, ne yer ne içeri belirliyoruz. Nerede yaşıyor, nerede okumuş, aşık olduğu kızı her şeyi görüyoruz. Yazarımız Yılmaz Okumuş detaylı bir özgeçmiş yazmış Temel’e. O hikaye içerisinde de dramaturjik açıdan gayet ayakları yere bastığı için korkulacak bir taraf kalmıyor. Çünkü fıkralardaki Temel’den tamamen sıyrılmış oluyor. Hayatını fena irdeledik valla, o bizden korksun.

Yönetmen Adem Kılıç’ın ilk sinema filmi. Sizce bu bir risk taşıyor mu?

Alper Kul: Bu film Adem beyin ilk sinema film yönetmenliği. Televizyona yönetmenlik ve yapımcılık yapı yıllarca… Sonuçta her iyi yönetmenin bir ''ilk sinema filmi'' oluyor. Bu doğrultuda baktığın zaman hiçbir risk yok.

Aksine daha da keyifli.

Aslıhan Güner: Tam tersi ilk göz ağrısı olması bizi daha da güzel bir konuma getiriyor böyle bir durumda. Özel oluyoruz. Bir oyuncu olarak benim açımdan öyle. Bir yönetmenin ilk filminde oynamak benim için çok güzel bir şey.

Alper Kul: 3 yıldır çalıştığı bir hikaye aynı zamanda. Adem Kılıç iyi bir hikayeci. Hikayeyi iyi anlatıyor. İyi de bir ekip kurdu, biz de keyfini çıkarıyoruz.

Bir komedi filminde oynamak nasıl bir tecrübe? Daha önce hiç komedi filminde oynadınız mı?

Alper Kul: Geçen sene Mağara Adamı adında tek kişilik komedi oyunu oynadım. Bu sene Babamın Oğlu adında yine tek kişilik bir komedi oyunum var. Televizyonda ise Şen Yuva'ya kadar ağırlıklı olarak dramalarda yer aldım. Bu ilk komedi filmim olacak. Nasıl bir tecrübenin cevabı ise; eğlenceli. Dramda sürekli ağlıyorsun. Bir kızı seviyorsun mutlaka ve o ilişki bir normale dönemiyor. Kızı başkası alıyor, tecavüz ediyor, evin yanıyor, çocuğunu kesiyorlar falan, sürekli ağlıyorsun. Yeter. Dizi tutmasa bir dert, tutsa bir dert. Hadi tuttu, 3 yıl gitti, sen evden işe diye çıkıyorsun, iş dediğin yerde akşama kadar ağlayıp, mesai saatini doldurup eve geliyorsun. Sonra o adamdan evde hayır bekle. Komedi de sürekli gülüyorsun. Keyfin yerinde. Psikolojin de rahat. O nedenle komedi filminin setinde bulunmak daha tercih edilir bir durum. Çekim tatile dönüşmüş oluyor.

Aslıhan Güner: Benim de ilk komedi sinema filmim. Bundan önce hep dram ağırlıklı işlerde bulundum. Bana ağlamayı daha çok yakıştırıyorlar. Ama böyle bir projede bulunmayı hep istemişimdir. Gerçi filmde komik bir karakteri oynamıyorum. Ama yine de komedi filminin içinde bulunuyor olmak her zaman gülümsemenize neden oluyor. Benim için de güzel bir ilk olmuş oldu.

Filmin öyküsü Trabzon’da geçiyor ve karakterler de Trabzonlu. Bu durumun filme ve performansınıza yararı oldu mu?

Alper Kul: Ben de Trabzonluyum. Bu durumun seni fazla detaycı yapıyor. Zaten bu oyunu çıkarırken de babamla aynı sıkıntıyı yaşadık. Trabzon’da her mahallenin ayrı bir aksanı ve şivesi var. O yüzden ortak bir Trabzon aksanı tutturmak imkansız. Her iki kilometrede bir aksan değişiyor ve ortak bir Trabzon aksanı diye bir şey yok.

Aslıhan Güner: Ben Trabzonlu değilim. Doğma, büyüme İstanbulluyum ama anne babadan Sivas  Malatya tarafındanım. Ama ben de Karadeniz’in tüm özelliklerini çok sevdiğim için mutlu olarak geldim. Öğrenmeye geldim. Zaten karakterimin şivesi yok. Şive olacak diye çok umutlanmıştım.

Türkiye’de komedi filmlerinin gişe filmi olarak sınıflandırıldığına inanıyor musunuz?

Alper Kul: Son yıllarda çekilen komedi filmlerinin iyi gişe yaptığı bir gerçek. Ama bu katı değil tabii ki.  En iyi gişe yapan filmlerin içinde Babam ve Oğlum gibi filmler de var. Bence hikayesi iyi olan her film tarz gözetmeksizin aynı şansa sahip.

Türk izleyicisinin komedi filmine ilgisi bir başkadır. Bu anlamda sinema endüstrimizin komedi gişedir düşüncesi biraz sömürüye girmiyor mu? Bu konuda sizin algınız nedir?

Alper Kul: Son yıllarda vizyonda izlediğimiz komedi filmlerinin iyi gişe yapanlarına baktığımızda buradaki senaryonun da başrol oyuncusunun elinden çıkmış olduğunu görüyoruz. Bu kişinin kalitelerini daha verimli kullanabilmesi için uyguladığı akıllı bir tercih. Çünkü insanlar beğendikleri oyuncuyu ve onun tiplemelerini izlemeyi tercih ediyorlar. Bu komedi gişedir düşüncesini üçüncü şahıslarda doğuruyor olabilir ama uygulayanı da bağlamaz. Sadece tek karakterin ağırlıklı olduğu bir hikaye zaman içerisinde izleyiciye yetmeyebilir, bu da bir süreçtir. İzleriz görürüz.

Sinema oyuculuğu ile dizi oyunculuğu arasındaki en büyük fark nedir?

Alper Kul: Diziye başladığın zaman uzun soluklu olmasını temenni edersin. Ama bu temenni aslında işin kalitesini yiyerek beslenen bir virüs gibidir. Virüsler bir organizmaya yerleşirler ve çoğalmaya başlarlar. Taa ki o organizmayı tamamen bitirene kadar. O organizma ile birlikte de ölürler. Sinemada hikayesi belli olan karakterler bulunur, çalışırsın,değişimlerine karar verirsin, iyi kötü nihayetlendirirsin. Dizinin tutması bir derttir, tutmaması ayrı bir dert.

Aslıhan Güner: Sinemada çalışmak bir oyuncu için ayakları yere basarak çalışmak gibi bir şey oluyor. Çünkü senaryon eline geliyor. Karakteri inceleyip ona hazırlanma fırsatın doğuyor. Dizide bazen duyguya giremeden ya da senaryonun ne olduğunu sahnede öğrenerek çekimler yaptığımız için sinema çok daha profesyonel geliyor. Sinemada en ufak bir mimik, hata daha da büyüyor. Ama dizi de öyle değil. Sinema daha zor, hem de iş anlamında daha sağlam geliyor bana. Sinema bütün oyuncuların öncelikli tercihidir. Dizi, yaşamını sürdürmek için devam etmen gereken bir beden yorgunluğu.

• Serdar Akbıyık sakbiyik@stargazete.com
stargazete.com
                                                                                                                                      Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın