Pages

21 Kasım 2011 Pazartesi

Yönetmen ve Oyuncu Maiwenn Röportajı



Cannes'da yarışan filmlerden biri olan Poliss'in oyuncusu ve yönetmeni Maiwenn ile Wild Bunch tarafından yapılan röportajı sizin için çevirdik

W.B: Çocuk Koruma Birimi ile ilgili bir film yapma fikri nereden çıktı?

M: Bu konuda bir TV belgeseli izlemiş ve çok etkilenmiştim. Ertesi gün kanalı arayarak belgeselin yönetmeniyle görüşmek istediğimi söyledim. Çocuk Koruma Birimi'nde görev alan polis memurlarıyla nasıl iletişim kurulabileceğini merak ediyordum.

W.B: Bir sonraki adımınız da o oldu herhalde.

M: Çocuk Koruma Birimi ile ilgili bir senaryo yazmadan önce o polis memurlarının hayatlarına daha yakından bakmam gerektiğini düşündüm. Onlarla zaman geçirmeliydim, canlı canlı izlemeli, dinlemeliydim. Sert bir yumruk gibiydi yaşadıklarım. Bir gruptan diğerine katıldım, notlar aldım, tüm bilgiyi içine çeken bir sünger gibiydim. Yemek ve kahve aralarında bile yanlarında olarak en ufak bir detayı bile kaçırmamak için elimden geleni yaptım.



W.B: Onlardan öğrendiklerinizin ne kadarı beyazperdeye yansıdı?

M: Birebir tanık olduğum olayları ve polis memurlarının bana anlattıkları hikayeleri yazdım senaryomda ama filme çekerken birkaç değişiklik oldu tabii. Ama baştan yarattığım hiç olmadı, hepsi gerçeklere dayanıyor. Bu polis memurlarının gün içinde neler yaptıklarını yansıtmak, bir günlerini nasıl geçirdiklerini tüm doğallığıyla izletmek istedim filmimde. Bir yandan da yaşanan pedofili olaylarını, yüksek gelirli ailelerde yaşanan ensestleri, gençlik ortamlarını vermek istedim. Bir yandan da izleyicilere şunu anlatmak istedim ki, polis memurları ilgilendikleri her vakanın sonradan nasıl sonuçlandığına dair bilgilendirilmiyorlar. Zaten psikolojik durumlarını korumaları için de bir vakayı işleri bittiğinde bırakıp derhal diğerine geçmeliler. Bu yüzden izleyicinin de yaşanan her vakanın nasıl sonuçlandığını bilmesini istemedim, çünkü onlar da bilmiyor.

W.B: Senaryoyu Emmanuelle Bercot ile yazmak nasıl bir deneyimdi?

M: İlk kopyayı kendim yazmıştım, daha sonra Bercot bana katıldı. Senaryomuza gerçeklik getiren oydu, bense mizah katmak istedim, çünkü katıldığım gruplarda da şunu anlamıştım ki ancak aralarındaki mizah duygusu ile yaşananların ağırlığından kaçabiliyorlardı.



W.B: Filminizde, hükmü geçen, arkası sağlam bir kişi davalı durumda olursa, buna göz yuman üst düzey yöneticilerin de olduğunu anlatmışsınız.

M: Evet, böyle bir hikaye on yıl önce yaşanmış. Güçlü bir konumda olan bir kişi yıllarca kendi kızına tecavüz etmiş ve statüsü sayesinde bu işten yırtmış. Bu hikaye çok önceden yaşanmış ve artık böyle olaylar olmuyor diye anlattılar bana ama gene de bilemeyiz ve her davalıya eşit davranıldığını söyleyemeyiz.

W.B: Çocuk Koruma Birimi'nde çalışan polis memurlarının birbirleri arasında da bazı problemler olduğunun altını çizmişsiniz.

M: Evet, her şeyden önce diğer departmanlar tarafından aşağılanan bir grup onlar, "bebek birimi" gibi isimler takıyorlar ve yaptıkları işi basit görüyorlar. Halbuki belki de en zor iş onların: bir bebek annesi tarafından şiddet mi görüyor, koşan onlar, genç bir kız intihar etmeye mi kalkıyor, koşan onlar, bir çocuk evden mi kaçmış, koşan onlar. Üstelik muhatap oldukları kişiler, çocukların büyükleri; kardeşleri, ağabeyleri, öğretmenleri. Mahkemeye kabul ettirmek zorunda oldukları şey, görülmese de, duyulmasa da bu çocukların şiddete, işkenceye, tacize, tecavüze maruz kalmış oldukları. Zaten en kötü şiddet şekli sessiz olanlar.

W.B: Filmde çok dramatik olaylardan birdenbire mizahi bir yöne doğru geçişler var.

M: Hayat bunların toplamından oluşuyor ve bundan dolayı güzel bence, yoksa çekilmez olurdu. Daha önce de dediğim gibi özellikle bu polis memurları için mizahsız bir yaşam imkânsız.


W.B: Filmde anlıyoruz ki polis memurları, yaşadıkları olaylardan etkileniyor ve kendi çocuklarına davranışları değişiyor. Bu kaçınılmaz bir şey mi?

M: Kesinlikle öyle. Polis memurlarından biri anlatmıştı, iş hayatında gördüğü bazı olaylardan sonra kendi çocuğunu mıncıklayamaz, hatta rahat rahat dokunamaz olmuş. Joeystarr'ın kızını yıkarken ki sahnesini bunun altını çizmek için koydum.

W.B: Kamera açıları için neler söylemek istersiniz?

M: Bana göre, kamera hareketleri seyirciyi en rahatsız etmeyecek şekilde olmalı. Oyunculara odaklanmalı kamera bence. Oyuncuların kameranın varlığını tamamen unutmalarını istedim ama bunu başarabilmek için değişik bir yöntemim yok. Çoğunlukla 2 dijital kamera kullandık, bazen ise 3, çünkü alanlar çok dardı. Kameramanlarımın da hikâyeye adapte olmalarını ve oyuncular gibi onların da doğal davranmalarını istedim.

W.B: Sizi etkileyen filmler hangileri?

M: Tüm polisiye filmleri izlemişimdir. Alain Delon'un polisi oynadığı filmler dâhil. Fakat esas ilhamımı Virgil Vernier'in belgeselinden aldım. Aslında bakarsanız çok fazla film izlemiş değilim ve beni bir filmden çok gerçek olaylar etkiliyor ve bir şeyler yazdırıyor. Gerçek hayat hikâyeleri bana ilham veriyor.

W.B: Kurgu?

M: Muhteşem kurgu yönetmenleriyle çalıştım, çok şanslıyım. Üç ay boyunca çektiğimiz 150 saatlik görüntülerin üzerinde çalıştık. İlk montaj üç saat 20 dk sürdü. Sonra kısalttık tabii ki ama içim çok rahattı. "Şu sahneyi keserseniz sizi öldürürüm" diyordum çalışırken ve çok eğleniyorduk.


Röportaj: Wild Bunch
Çeviri: Melis Zararsız
beyazperde.com
                                                                                                                                           Alıntıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın