Sert efektler, yorucu kamera, bas bas bağırılan diyaloglar... 'Hayat Devam Ediyor', Mahsun Kırmızıgül'ün derin okumalardan değil de yoğun seyirlerden beslendiğini iyice belli ediyor
Mahsun Kırmızıgül’ün hikâye edip yönettiği yeni dizi ‘Hayat Devam Ediyor’, ‘kitap’tan ziyade ‘seyir’den öğrenen ve esinlenen bir zihnin ürünü olduğu izlenimi bırakıyor. Bana öyle geliyor ki Mahsun, film temalarını ve kurgularını derin okumalardan değil yoğun seyirlerden çıkarmakta. Mesela yeni dizinin ana teması olan çocuk yaşta kızın dedesi yaşında adamla evlendirilmesi, özellikle kızın gelinlikli hazin görüntüsü eşliğinde, ‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyasıyla ilgili o çarpıcı ‘sosyal reklam’dan esinlenildiği tahminini hemen ilk bölümde üretti. Tahmin, bu haftaki ikinci bölümde doğrulandı. 15 yaşındaki ‘Hayat’ın (Meltem Miroğlu) öğretmeni sınıfta yoklama yaparken söz konusu reklamın vasat bir taklidiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünmemek olanaksızdı:
“- Hayat Bakırcı?”; “- Yok öğretmenim. Hayat evlendi.”; “- Nee?!”; “Evet öğretmenim. Hayat’ı Tanker Abbas’a verdiler.”
Mahsun, sinema filmlerinde de karşımıza çıkan bu ‘seyirden esinlenme’ özelliğinin yanına, her zaman olduğu gibi içerisinde yetiştiği geleneksel hayat deneyimini koymakta. Daha doğrusu o deneyimi, artık içerisinde yer aldığı modern kent ortamındaki gözlemleriyle, ‘seyir’in de kılavuzluğunda eklemlemeye çalışıyor. Dizi, bol bol sert efektler, yorucu kamera hareketlilikleri, bas bas bağırarak konuşan insanların şiddetli diyalogları ve yaylım yaylım müziklerle ‘harra gürre’ gitmekte. Her şey abartıldığı için - ki işte burada estetik hassasiyet eksikliği fark ediliyor - ortaya, söylemesi ayıp, ‘kiç’ bir sonuç çıkmakta. Sözgelimi 15 yaşındaki ‘Hayat’ın 70’lik kocası ‘Abbas’la (Rana Cabbar) ‘halvet’inde adam şöyle konuşturuluyor: “Yevriiim… Yevriiim… Yevriiim… Sen de beği öpp!”
Çarpıcı değil çıplak
Böylece çocuk yaşta kızın dedesi yaşındaki adamla evlendirilmesi sorunu, çarpıcı olmaktan ziyade ‘çıplak’ bir üslupla sergilenmiş oluyor. Evet, Mahsun’un bu türden bütün çalışmalarında olduğu gibi, sosyal mesele, sembolik veya metaforik bir anlatımla değil, literal, didaktik, dümdüz ve ‘çıplak’ sunulmakta. Bu olamaz mı peki? Olur, ama belgeselde olur. Mahsun, kurgusal (fictional) olmaktan çok belgesel (documentary) bir dille konuşuyor bizimle… Ve gelenek-modernlik geriliminin eleştirel analizine çağrı niteliğinde yaratıcı planlar yine hiç çıkmıyor karşımıza. Dizi, ‘modern(leşmiş)’ vicdanları devreye sokarak töre muktedirlerini tekdir, töre mahkûmlarını da terapi etmeye çalışan ‘konformist’ bir pozisyon almanın ötesine gitmiyor.
Bize de Charles Dickens’ın ölümsüz romanı ‘A Christmas Carol’daki ölümsüz karakter Ebenezer Scrooge’ın o ölümsüz sözünü zikretmek kalıyor: “Bah! Humbug”!..
Not: Geçen haftaki yazımda fahiş bir dikkatsizlik sonucu ‘Behzat Ç.’ dizisine temel oluşturan romanın yazarı Emrah Serbes’i senaryonun da yazarı olarak kaydedip dizinin senaristi Ercan Mehmet Erdem’e büyük bir haksızlık yaptım. Başta o olmak üzere tüm dizi ekibinden içtenlikle özür dilerim!..
TAYFUN ATAY Arşivi
Radikal.com.tr
Alıntıdır.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın