Modern süreçte, bizim dünyaya film böyle yapılır, şiir böyle yazılır, müzik böyle yapılır, diyebileceğimiz özgün bir şiir, film, müzik, mimari, tiyatro dilleri geliştirdiğimizden sözedebilecek durumda mıyız? Bu soruların cevapları, ne yazık ki, büyük ölçüde hayırdır.
Oysa kendine özgü dil, söyleyiş ve ifade biçimleri geliştirebilmiş güçlü bir edebiyatı, sineması, müziği, tiyatrosu olmayan bir ülkenin özgür olduğundan ve varlığını uzunca bir süre asil bir şekilde sürdürebileceğinden sözedebilmek hem güçtür, hem de gülünçtür. Batılıların ürettiklerini burada tüketiyor olmak bize bir şey kazandırmaz; bizi özne kılmaz, sadece karikatürleştirir bizi. Oysa özne olamayan bir toplum, özgür olamaz; yalnızca nesne olur; tarih-dışına düşer, tarihin yapılmasında birinci derecede aktif bir aktör rolü oynayamaz. Nijat Özön, bir zamanlar şöyle bir şey söylemişti: “Türkiye’de Batı’daki gibi bir dram / tiyatro sanatı geleneği, Batı’daki gibi bir resim sanatı geleneği olmadığı için Türkiye’de sinema yapılamaz; sadece Karagöz sineması yapılır.”
Türk toplumuna, sanatına, kültürüne, düşüncesine, tarihine, medeniyetine, yani kendisine başkalarının gözlükleriyle bakan bu kafa yapısı, bizi bugüne kadar bir yere götürmemiştir; bundan sonra da götürmesi beklenemez. Kendisi olmayan, olamayan birinin dünyaya esaslı şeyler vermesini beklemek elbette ki gülünçtür.
Türkiye’de sinema yapmak için, Batı’daki gibi bir dram sanatı, Batı’daki gibi bir resim sanatı geleneği olması gerektiğini söyleyen bir adam, hem sinemayı, hem dünyayı, hem de kendi dünyasını bilmiyor demektir.
Bugün dünyada sinemayı bir sanat, bir dil, bir ifade biçimi olarak Latin Amerikalılar, Çinliler, Afrikalılar, İranlılar Amerikalılardan da, kısmen de olsa Avrupalılardan da çok daha ötelere götürmüşlerdir. Afrikalılar, dünya çapında bir film dili geliştirmişlerdir; ama Batı’daki resim sanatı veya drama sanatı geleneğinden yola çıkmamışlar, kendi kültürel kodlarından, ifade biçimlerinden yola çıkarak bunu başarmışlardır. Aynı şey, Latin
Amerikalılar, Çinliler, İranlılar için de geçerlidir.
Çünkü sinema, her ne kadar Batı’da icat edilmiş sanat türü olsa da, sonuçta bir form’dur ve siz bu formu kendi normlarınız doğrultusunda dönüştürebilirsiniz. Norm, asıl’la, aslî dinamiklerle, kültürel kodlarla ve anlam haritalarıyla ilgilidir; siz kendi aslî dinamiklerinizle, kültürel kodlaınızla doğrudan, samimî bir şekilde ilişkiye geçtiğinizde, bu, size geliştireceğiniz form’u veya usûlü de verecektir.
Kültürel dinamiklerini ıskalayan bir sinemacının, sanatçının, ruhu yok olmuştur; kendi toplumuna da, dünyaya da esaslı bir ruh üfleyecek kaynakları kurumuş demektir.
İşte Türkiye’de hem sinemada, hem de televizyonda bu topluma ve bu dünyaya ruh üfleyen, yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade geliştirmenin nasıl mümkün olabileceğinin yollarını gösteren, kapılarını açan yönetmenlerden biri Osman Sınav’dır.
Kapıları Açmak filmi ve yarım bıraktırılan televizyon dizisi, bu açıdan öncü metinlerdir. Türkiye’de özgün bir film dilinin ve televizyon dizi formatının nasıl geliştirilebileceğini gösteren başyapıt ve kaynak metinlerdir bunlar. Üniversitelerin sinema-televizyon bölümlerinin dönüp dolaşıp örnek olarak inceleyeceği metinlerin başında yer alan iki öncü çalışmadır. Türkiye’de seküler / yabancılaşmış ikonolojiyle beyni sulanan akademisyenler bunu ıskalayabilirler ama dünyadaki üniversitelerin, bu metinler, “işte bakın Türkler nasıl film yapılabileceğini, nasıl televizyon yapılabileceğini gösteriyor” diyecekleri metinlerdir.
Deli Yürek, Ekmek Teknesi ve Kurtlar Vadisi dizisi, bazı zaaflarına rağmen, gerçek sinema tutkusuyla kotarılmış, sinema tadı alabileceğimiz, bu topluma hem ruh üfleyen, hem de bu toplumun ruhunu yeniden üreten öncü çalışmalardır.
Ayrıca Osman Sınav, sadece öncü metinler üretmemiş, aynı zamanda, sinema ve televizyon dünyasında öncü işlere imza atacak genç bir sinemacılar ve televizyoncular kuşağı da yetiştirmiştir. O yüzden biraz gündemi değiştirerek, asıl çığır açıcı, dil kurucu ve ruh üfleyici çalışmalara bundan sonra imza atacağından kuşku duymadığım Osman Sınav’ı hatırlamak, hatırlatmak ve kutlamak istedim. Ruh kapılarımızı açan Osman Sınav’a dikkat diyorum.
Yusuf Kaplan
Alıntıdır....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi bizimle paylaşın