Pages

17 Kasım 2011 Perşembe

Kısa Belçika Sineması Tarihi


Konumuz Belçika Sineması. İki dilli ülkenin; sinema tarihine çok önemli sinemacılar kazandırmış, son yıllarda çarpıcı filmlere karşımıza çıkan o çekici ülkenin sineması.

Çarpıcı demişken; Belçika’nın tarihi boyunca sanatın hep uçlarında gezindiğini, pek çok farklı disiplinde ilerici, avangard kafalı sanatçılar çıkardığını biliyor muydunuz? Mesela müziği ele alalım: Dünyanın en ilginç plak şirketlerinden biri olan Sub Rosa’nın anavatanı Belçika’dır. Jazz’dan elektronik müziğe, yüzlerce yenilikçi, deneysel albüm basmıştır bu plak şirketi.

Sormaya devam edelim; Belçika’nın çizgi roman konusunda dünyanın en önemli kültürlerinden biri olduğunu biliyor musunuz peki? Tıpkı Japonya’da olduğu gibi, Belçika’nın gündelik hayatında da çizgi roman çok önemli.  Tenten ve Red Kit gibi popüler kültürde önemli bir yer edinen pek çok çizgi roman kahramanı Belçika’da doğdu. Ama genellikle Belçika’lı kahramanlar, Belçika-Fransız ekolünün bir ürünü olarak kabul edilir. Gelelim sinemaya…

Belçika’da ufak tefek denemelerin ardından ilk gerçek sinema denemeleri 30’lı yıllarda başladı. Burada hemen Belçika Belgesel Okulu’nun kuruluşundan bahsetmek gerekiyor. Ülke uzun süre, tıpkı Hollanda gibi belgesel türüne verdiği destekle boy gösterdi sinema dünyasında. Sinemaya ses boyutunun gelişiyle birlikte, ülkenin önemli edebiyat eserleri bir bir sinemaya aktarıldı. Özellikle, Ernest Claes’in romanından uyarlanan 1934 yapımı De Witte çok ses getirdi bu dönemde. Zaman içinde bir yeniden yapıma, hatta bir televizyon dizisine de ilham verdi. Belçika Sineması’nın 60’lı yıllarda dünyaya açılmasında, Harry Kümel gibi sinemacıların imza attığı filmlerin yanı sıra, kısa ve uzun animasyonların da katkısı oldu. Dünyanın en önemli animasyon sanatçıları arasında kabul edilen Raoul Servais’in katkılarını anmamak olmaz.



Aykırı filmlerin memleketi
Belçika’nın sinemasal eğilimlerinin kitle dramlarından kişisel yapımlara kaydığı seksenli yılların ardından, bir film bütün gözleri Belçika Sineması’na çevirdi. Kısa sürede kültleşen, bütün dünyada genç sinemacıları etkileyen ve hatta bazılarına ilham veren bu film, Man Bites Dog’du. Sahte belgesel türündeki 1992 yapımı film, bir seri katilin belgeselini yapmaya çalışan bir grup sinemacının hikâyesini anlatıyor. Bu siyah beyaz film ülkenin gelecekte çıkaracağı aykırı filmlerin bir habercisi gibiydi.

Doksanlı yıllardan sonra dünya sinemasında ağırlığı hissedilen Belçikalı sinemacılar arasında, Dardenne Kardeşler’in de önemli bir yeri var. 1999 yılında Cannes Film Festivali’nde ödül kazanan Rosetta ile birlikte, çalışan sınıfın ve toplumun kenarlarında yaşam mücadelesi veren insanların hikâyelerini anlatan duyarlı bir sinema yaptılar. Ünü Belçika’nın sınırlarını aşan ve sinemanın en yenilikçi yönetmenleri arasında önemli bir yeri olan Chantal Akerman’ı da andıktan sonra, Belçika sinemacılığının bugününe uzanabiliriz.

Bu ay Moviemax Festival kanalında izleyeceğimiz seçki, 2008’den sonra üretilen dört önemli filmle, bugünün Belçika Sineması’nı anlamamıza yardımcı olacak. The Misfortunates (18 Kasım Cuma/21.30) ve Eldorado (11 Kasım Cuma/21.30), sinemanın aykırı kimliğini çok iyi temsil ediyor. İlki sıra dışı bir ailenin, ikincisi ise sıra dışı bir arkadaşlığın hikâyesi.

İkisinde de güçlü bir kara mizah sizi bekliyor. Baba evine dönüş temalı Simon Konianski de (04 Kasım Cuma/21.30) keyifli bir film olarak dikkat çekiyor. Moscow, Belgium (25 Kasım Cuma/21.30) ise festivallerde çok ses getirmiş, ödüllü bir çalışma. Sıra dışı bir aşkı konu edinirken mizahı elden bırakmıyor. Çok dilli ülkenin uçlarda gezinmeyi seven sinemasından seçilmiş dört örnek, hayatın acı gerçekleriyle yüzleşme konusunda mizaha düşen görevi başarıyla hatırlatıyor.

Serdar Kökçeoğlu
dijitürk.com.tr
                                                                                                                                             Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın